Henry Kissinger'a göre, dünya; insanlık tarihinin gördüğü en büyük varlık transferine tanıklık ediyor. Yani, zenginlik ve refah içinde yaşayan Batı, bu gücün kaybediyor. Zenginlik Amerika ve Avrupa'dan çıkıp başka bölgelere dağılıyor ve bu tarihin tanık olmadığı büyüklükte bir transfer.
Thomas Friedman, bu transferde önemli rol oynayan petrol zengini ülkelere öyle öfke duyuyor ki, Petro-diktatör olmakla suçluyor onları. 'Bu devletleri biz kurduk, biz ayakta tuttuk, biz güçlendirdik, şimdi bize kafa tutuyorlar' demeye getiriyor.
Yüzyılların refah saltanatını kaybetmekle yüz yüze olan Avrupa ve Amerika için bu zenginlik, varlık transferi karşılaşabilecekleri en büyük kâbuslardan biri. Zenginlik tekeli ellerinden gidiyor, dünyada yeni ekonomik başkentler oluşuyor. Dolayısıyla askeri ve siyasi tekeli de kaybetme riski yüksek.
Rusya'dan Venezuela'ya, İran'dan Nijerya'ya kadar petrol ve doğalgaz üreticisi ülkeler Batı'yı finanse etme konusunda artık hiç de gönüllü değil. Dahası, ABD bu ülkelerin tavrını açıktan düşmanlık, intikam alma olarak görmeye başladı. Sanki tarihsel bir hesap yapılıyor, tarihsel bir intikam gibi. En azından onlar bunu öyle algılıyor.
George Bush'un son Ortadoğu gezisi bu amaçla yapılmıştı. Ne Irak'tı konu ne de Ortadoğu barışı.. Körfez fonlarını istiyordu. Artık ABD ekonomisine akmayan fonlar için ricada bulunuyordu. ABD Hazine Başkan Yardımcısı, salı günü aynı rica/tehditlerini yineledi. Bu sadece Amerika'nın ve Avrupa'nın değil, bütün dünyanın krizi diyerek fonların eskisi gibi kendilerine yöneltilmesini istedi. Kimlerden? Körfez ülkelerinden.
İki yıl önce ABD'deki bir liman özelleştirmesini kazanan Dubaili şirketi kapı dışarı edenler, ulusal güvenlik nedeniyle limanın bu şirkete geçişini engelleyenler şimdi aynı şirketlerden yardım dileniyor. O zaman onların yaklaşımı ekonomik değil politikmiş. Öyle diyor Körfez fonlarını isteyen Başkan Yardımcısı. Peki ne değişti? İki yılda bu hale nasıl geldi?
Şu an olanlarla, bu tarihsel eksen değişimiyle ilgili daha somut notlar aktaralım:
Bugüne kadar 90 ülkenin ekonomik düzenini yöneten IMF'nin dünyanın bir çok ülkesini krizden kurtarmak yerine batırdığı, Afrika'yı daha çok yoksulluğa sürüklediği, bir çeşit sömürge mekanizması işlevi gördüğü vurgulanıyor. İşte bu rol de bu arada sorgulanıyor.
Küresel ortak para birimi, Dünya Merkez Bankası ifadelerini dikkatle not etmekte hatta kapsamlı biçimde tartışmakta yarar var. Yeni Avrasya merkez alanının oluşumu, ekonomiden siyasete dünyanın ağrılık merkezinin bu bölgeye kayması, Transatlantik Merkez'in gücünü dağıtması, dünya için çok şey ifade ediyor.
Tabii Türkiye için de. Çünkü merkez, Türkiye'nin tam ortasında yer aldığı kuşağa yerleşiyor. Yani Türkiye 21. yüzyılın siyasi ve ekonomik ağrılık merkezinin tam ortasında yer alacak! Bu duruma hazır mıyız! Tarih, yeni bir yükselme devrinin kapılarını aralıyor. Hazır mıyız!