Avukatlık mesleğinin en kötü taraflarından birisi adalete ulaşmak için birlikte çalıştığımız hâkim ve savcılarla aramızdaki resmi ilişkidir. Çoğu zaman, eskiden beri tanıdığı, bildiği savcı ve hâkimlerle bile samimi görünmeye avukatlar çekinir. Savcı ve hâkimlerimiz yaptıkları işin doğası gereği (veya ülkemizde öyle yerleştiği için, Batı’da belki de farklıdır) özellikle avukatlardan uzak durmaya ayrı bir özen gösterir. Avukat olmasak veya karşımızdaki şahıslar hâkim veya savcı olmasa samimi olup ailecek görüşebileceğimiz çok dostumuzla bu anlayış yüzünden maalesef uzak durmak zorunda kalıyoruz.
Şehit Savcımız Mehmet Selim Kiraz tam da böyle bir meslektaşımızdı. İstanbul’a ilk geldiğinde tanımıştım kendisini. Ara sıra ortak gittiğimiz sohbetlerde görüşme imkânımız da oluyordu. Tanışmamızın üzerinden 20 yılı geçmesine rağmen, karakterine ait hatırımda kalan en önemli özelliği yeni gelmiş bir öğrenciye göre aşırı sayılabilecek nezaketiydi.
Savcı olduktan sonra da kendisini tanıyan dostlarımızın ortak görüşü, işine olan titiz tutumu ve kibarlığıydı. Doğrusunu Allah (cc) bilir, avukat kılığında odasına giren teröristler de şehit savcımızın bu insanî ve kibar tutumu yüzünden yanına yaklaşabilmişlerdir.
Allah (cc) görevi başında hunharca katledilen şehit savcımıza merhameti ile muamele etsin. Defnedildiği kabrinden, misafiri olduğu Mihmandar-ı Resul Efendimiz (ra) ile birlikte haşr etsin. Allah, başta eşi hanımefendi, çocukları ve ebeveyni olmak üzere geride bıraktıklarına sabırlar versin.
Herkes şunu bilsin ki, bir tane değil bin tane şehit versek, ülkemizin menfaati, nesillerimizin geleceği için, doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz.
Asıl onu öldürenler, savcımızın başına silahın doğrultulduğu fotoğrafı utanmadan servis edenlerdir. Kanlar içinde yaralı olarak ambulansa götürülürken görüntüsünü tam sayfa gazetelerine haber yapanlardır.
Bir ülkenin muhalefet partisi lideri, rehin alınan bir savcının henüz durumu netleşmeden, “Bir ülkenin milli İstihbarat teşkilatı üstüne vazife olmayan işlerle uğraşırsa, Cumhuriyet’in savcılarının odası da davul zurna ile basılır” diye demeç verirse başka söze ne gerek var! Bekri Mustafa misali, ölüye “Sana orada dünya halini sorarlar, Bekri Mustafa imam olmuş de, gerisini onlar anlar” dediği gibi, Kemal Kılıçdaroğlu gibi siyasi liderlerimiz olduğu müddetçe başka dert aramamıza gerek yok…
Hamaset yapmıyorum. Artık yeter diye bağırıyorum. Eski Türkiye’nin bittiğini, yeni yepyeni bir Türkiye’nin doğduğunu ne zaman anlayacaksınız? Bütün derdiniz emekleme safhasındaki bu çocuğu gürbüzleşmeden boğmak ise buna hiçbirinizin gücü yetmeyecektir. Ok yaydan çıktı bir kere.
Aklın yolu birdir. Gelin ülkemizi daha ileri nasıl götürebiliriz onu tartışalım. Sivil anayasayı tartışalım. Yaklaşık yüz yıl önce bize çizilen rolün yanlışlığını tartışalım. Güçlü bir ülkenin, ancak maddi ve manevi iyi yetişmiş nesiller üzerinde yükselebileceğini tartışalım. Dinden, imandan, Kur’an’dan ayrı yetiştirilmek istenen nesillerin bu oyunu bozduğunu tartışalım. Bu tartışmaya gücünüz ve gönlünüz yetmiyorsa, teröristleri el altından şirin gösterme çabalarınızı tartışalım.
Çağrım, akl-ı selim sahibi herkesedir. Bir an sahip olduğunuz düşüncelerinizi, inançlarınızı, fikirlerinizi bir tarafa bırakın. Ülkemizde ve dünyada Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın düşmanlarının tamamı (şayet hakikaten cahil değillerse) aslında sahip olduğumuz bütün değerlerin düşmanıdır. Bu davanın bugün somutlaşmış lideri Sn. Erdoğan’ın şahsında aslında yok etmek istedikleri kutsal bildiğimiz bütün değerlerdir.
Fakat şunu bilsinler ki, bizler asla davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Şahadetin ölümlerin en güzeli olduğuna inanıyoruz. Çünkü Allah (cc) “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, onlar diridirler fakat siz anlayamazsınız” buyurmaktadır. Ne mutlu bize ki, biz o sırrın ne manaya geldiğini en azından hissedebiliyoruz.
Şehitlerimizin arkasından yapılan “Kanı yerde kalmayacak” temennisinin bu sefer gerçekleşeceğine bütün kalbimle inanıyorum.