Bugün sizlere dinimizde çok müstesna bir yeri olan, hakkıyla yaşandığında kişiyi yüce mertebelere kolaylıkla ulaştıran bir yaşama biçimi, ''aşk'ın tasavvufundan'' bahsetmek istiyorum.
Tasavvuf'un bir yüzünde; aşk acısı, meşakkat, imtihan ve hüzün vardır! Diğer yüzünde; tutkulu aşk, huzur, mutluluk ve ebedi saadet vardır...
Tasavvuf Allah'ı gönülden sevme işidir de denilebilir…
Tasavvuf alimlerine göre, ‘’Tasavvuf aşk’tır.’’ Yani bu ilahi aşk’tır.
Tasavvuf’ta bu aşk’ın her şeyin üzerinde ve âlemin varlık sebebinin bu aşk olduğuna inanılır. Allah c.c. "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevilmeyi istedim" demiş ve sırf kendi güzelliğine âşık olmak için insanoğlunu yaratmıştır.
Şeyh Şadi Şirazi Hz.: Aşk’a uçarsan kanatların yanar! Mevlana Hz.: Aşk’a uçamazsan kanatların neye yarar! Yunus emre Hz.: Aşk’a varınca kanadı kim arar! Diye buyurmuşlardır. Aslında hepsinin ortak noktası, ilahi aşk’ta kaybolma ümididir.
Mesela; bu yolda Hallac-ı Mansur Enel Hak yani (Ben Hak'kım) diyerek, aşkın Yaradan'da yok olmak olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasının karşılığını da yakılıp, küllerinin Dicle'nin suyuna savrulmasıyla ödemiştir.
Uzun yıllar sonra Hz. Mevlana gibi büyük bir tasavvuf alimi, Hallac-ı Mansur'un teşhisinin doğruluğunu savunmuştur. "Ben size şah damarınızdan daha yakınım" ayeti de bunu doğrular mahiyettedir. Çünkü burada kastedilen, asıl aşık olunan ve kavuşmak için arzulanan sadece Yüce Allah'tır. Ve onla zahiri ve manevi kaybolmaktır.
Aşk ruhani olup, cinsel arzuların kesinlikle dışına taşmaktır. Ölümden daha güçlü olan ve ölümü göze aldıran, candan daha kıymetli ve’de canın feda edildiği bir şeydir…
Belki de;‘’beşeri aşk, ilahi aşk’ın yeryüzüne yansımasından ibarettir.’’
Aşk makamına yükselen Allah'ın vahdetini ve birliğini anlar…
Gönülde o ilahi aşk varsa, akıl artık teferruatı idrak edemez! Bu yaşam biçimi aslında nefsaniyet duygusunun öldürülmesidir aslında…
Tasavvuf edebiyatında simgeler dizisi içerisinde gül ile bülbül önemli bir yeri vardır.
Sevilen bir güle benzetilir. En güzel gül ise, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.av.) dir. Bülbül ise, gül’e meftundur. Aşkından öter durur… Belki bülbül bizler de olabiliriz?
İslam dinine göre insanoğlu yaradılış itibariyle meleklerden bile üstün yaratılmıştır. İşte bu üstün yaratılanların en güzeli de, Hz. Muhammed'dir. En büyük sevgili odur!
Tasavvuf’ta Rabbimizin efendimize ‘’Habibim’’ diye hitap ettiği, yani ‘’sevgilim’’ hitabını niçin ettiğinin incelikleri vardır...
Cennet yaratıldığında kapısına ‘’Lailahe illallah muhammeden resulullah’’ da-hi yazılmıştır. Kainat yaratılırken ise, peygamberimizin aşk ile yaratılmıştır. Tasavvuf alimleri ise, bu duruma ‘’Muhabbetten hasıl oldu Muhammed’’ demişlerdir.
‘’Vahabi’’ görüşte olanlar; bu duruma akıl sır erdirememişler, mana’yı görmeden yanlışça eleştirip, meseleye sadece ilmi açıdan bakmışlar ve yazık ki algılayamamışlardır.
Aslında Hallac-ı Mansur, ‘’sevgilide yok olmuştur’’ Mevlana Celalettin Rumi ise, ilahi aşk’ı tapılması gereken bir din olarak da-hi nitelemektedir. Burada ciddi ölçüde, bir incelik ve zerafet vardır. Elbette ki, görmek isteyene…
İnsanoğlu doğduğu andan itibaren ne yazık ki, ‘’ben’’ demesini öğrenir. Ne zaman âşık olur, işte o zaman ‘’sen ve biz’’ demesini öğrenir. Bu cümleden de anlaşılacağı gibi, aşk insanın kendi bencilliğini kırması için önemli bir araçtır. Çünkü aşk’ta sevilene itaat söz konusudur.
Cüneyd-i Bağdâdî Hz. (Ks.) çok etikili ve önemli bir tesbit'te bulunarak, adeta tek bir sözü ile, ilahi nazara ulaşma yolunu açıkça ifşa etmiş ve tasavvuf’u şöyle tarif etmiştir: ''Tasavvuf; seni senden alır ve sana seni, sensiz verir.'' Demiştir. Bu sözü iyi idrak etmek gerekir...
Çok önemli bir tespitimi dile getirmek istiyorum; Günümüzde tasavvuf yolun da, sadece salihler ile zaman geçirerek ve sohbetlerini ezberleyerek kendi ruhaniyetini tatmin eden insan sayısı oldukça çoktur. Bu güzel bir durumdur, ta-ki şeytanın kandırmacasına gelmedikçe…
Bilinmelidir ki: Tasavvuf’ta ancak ve ancak, fedakârlık, ilahi aşk, itaat, yanmak ve bolca ibadetle yol katedebilriz…
Tasavvuf; yalnızca bir din felsefesi değil, bilakis hepimizde olması gereken, gerçek ve hakikatlar ile dolu bir yaşam biçimidir.
Derya olmak kolaydır. Asıl zor ve güzel olan, bir damla olupta içinde ''o derya''yı barındırabilmektir…
İnsan'a şu fani ömürde, biraz sevgi katarak bırakacağı ayak izlerinden başka yanına kar olabilecek ne olabilir ki?
Gönül delidir; zoru seçer! Kalp mahkumdur; o'nun aşkını ister! O aşk vuslat'tır; güç ister! O sevda zordur; o'da 'YÜREK' ister! Bilesiniz…
Gönül Mekke ise; Aşk Muhammed (s.a.v.)'dir... Var mı ötesi...
Ves… Selam…
İbrahim DANACILAR
https://twitter.com/iBR_DANACILAR