Kimileri aşk evlilikte sürmez diyor. Genelde vuslata ermeyen, kavuşturmayan sevdalar, aşk adı altında anlatılır. Sevip kavuşamayanların, aşık olup görüşemeyenlerin acıları efsaneleşir. Belki de onun içindir Mecnun Leyla’sına, Kerem Aslı’sına, Ferhat Şirin’ine kavuşamadığı için acıları efsaneleşti. İstisnalar varsa da kaide bozulmadı. Bunlara bir örnek Esmehan Kaya Sultan ile Melek Ahmet Paşa’dır.
Esmehan Kaya Sultan ince, zarif, kibar yapılı bir Hünkar kızıydı. Sultanahmet ve Mahpeyker Kösem Sultanın torunu, IV. Murat’ın kızıydı. Harem halkınca sevilen biriydi. Vakti ve yaşı gelince Melek Ahmet Paşayla evlendirildi. Ahmet Paşa, Enderun’un zeki talebelerinden olup, hünkarın gözüne girmiş, melek adını da hünkardan almıştı.
Esmehan Kaya Sultan, müstakbel eşi Melek Ahmet Paşayı ilk kez düğün gecesi görüyordu. Babası yaşındaki adamı görünce ürktü ve paşayı huzurundan kovdu. Her ikisi de şaşkınlık içindeydi.
Birbirine hiç mi hiç muhabbet duymamışlardı. Düğün gecesini takip eden tam yedi yıl eli eline değmedi Melek Ahmet Paşanın..beş yıl boyunca da birbirlerini hiç görmediler. Sarayda ki dahili rekabetler ve iç ve dış sorunlar, hanım sultanları meşgul ettiğinden kimseler Esmehan Kaya Sultanla Melek Ahmet Paşanın birbirinden kaçarak yaşadığını fark etmediler. Hanım Sultan İstanbul’a pek çıkmıyor, Melek Ahmet Paşada atandığı yerdeki görev yoğunluğundan İstanbul’a pek gelemiyordu. Haftada bir Paşa saraya gelse de Esmehan Kaya Sultan kendini göstermiyor, hareminde ikamet ediyordu.
İstanbul’da büyük bir deprem olur, İstanbula gelen Ahmet Paşa, aradan geçen beş yıl sonra Topkapı Sarayının önünde Esmahan Kaya Sultana tesadüf eder. Bakar bakar, karısı olduğuna inanamaz. Bu kadar da güzel olduğunu anca fark eder. Aradan geçen beş yıl boyunca hiç görmemişti. Ruhunun güzelliği silüetine de yansımıştı Kaya Sultanın. O an aşka düşen paşa, kişinin karısına aşık olduğunun göstergesini ruhuna kadara hissettiriyordu. Görence müstakbel eşini, ruhunun derinliklerinde ki aşk hummasının farkına fardı, anlayabildi. Fakat ne çare! Paşa, Hanım Sultanın karşısına dikilip halini arzetmeye cesareti yoktu. Cesaret isterdi.
İstanbul depreminin ardından çıkan yangında hasar gören Süleymaniye Camiinin tamiratını, büyükannesi Mahpeyker Kösem Sultanın isteğiyle takip eden Esmehan Kaya Sultan, burada kocasına rastladı. Arabasının ufak penceresinden Melek Ahmet Paşa ile yaptığı sohbet, kocasına olan sevdasının alevlenmesine neden oldu. Aşkta gurur olur muydu bilinmezdi, onlarda gururlarına yenilerek birbirlerine sevdalarını itiraf edemediler.
Böylece aradan yedi yıl geçecekti. Bir gün bir divan toplantısına müteakip Mahpeyker Kösem Sultan Melek Ahmet Paşayı sorguya çekti. Geçen yedi yıl boyunca çok sevdiği torunu Kaya Sultanın çocuğu olmamasının nedenini sordu. Melek Ahmet Paşa, her ne kadar Valide Sultanın celalinden korksa da doğruyu söyleyecekti ve yedi senedir ayrı yaşadıklarını söyledi. Duruma şaşıran Mahpeyker Kösem Sultan, beklemediği bu cevap karşısında hemen emretti. Birbirine sevdalı evli çift, o günden sonra aynı çatı altında yaşamaya başladılar, dünyada ki cennetlerini kurmuş oldular.
Nereden bilebilirlerdi ki geç gelen cennet misali mutluluklarına gölge düşeceğini! Sadrazamlığa kadar yükselen Melek Ahmet Paşa, hasımları tarafından oyuna getirilerek, devleti yeteri kadar idare edemediği gerekçesiyle sadr-ı a’zamlıktan (başbakanlıktan) azlolunur. Valilik makamıyla atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Sadrazamlıktan azlolunmaya mı yanarsın, İstanbul’dan uzaklaştırılmaya mı yanarsın, yeni kavuştuğun ve te’sis ettiğin cennet misal evinden ve eşinden ayrılmaya mı yanarsın?
Esmehan Kaya Sultan olanlara her ne kadar üzülse de onu asıl meşgul eden, gördüğü sırlı rüyalardı. Bir rüyasında dedesi Sultan Ahmet, onu elinden tutup cennette gezdiriyor. Sultan Mustafa gelir ve Sultan Ahmet’e: “Birader, Esmehan Kaya muradına ermedi, bırak dünyada muradına ersinde öyle gelsin.” Bu duaya “Amin” diyen Sultan İbrahim ellerini Kaya Sultanın yüzüne sürdüğünde eline kan bulaştı. Bu kanı gören Esmehan Sultan, her seferinde korkarak uyanırdı uykusundan. Her ne kadar eşi Melek Ahmet Paşa rüya yorumcularına itibar etse de bu rüyaya yorum yapılmasını istemiyordu. Zira görülen rüya Esmehan’ın çocuğu olacağını, fakat hemen ardından vefat edeceğine işaret ediyordu.
Yedi yıl eşinden ayrı yaşayan, eşini deliler! gibi seven, vuslatına geç eren Paşa, sevgili eşini ölüme terk edip, dünyanın ebedi ayrılığına tahammül edemezdi. Ben de olsam tahammül edemezdim. Paşa bu ayrılığı ve hicranı yaşamamak için çocuklarının olmasını istemiyordu.
Melek Ahmed Paşa rüyalarını her ne kadar arkadaşı ve akrabası olan Evliya Çelebiyle paylaşsa da, Evliya Çelebi ona teselli etse de Paşanın içinin rahat olması mümkün değildi. Ama kaderden de kaçılamıyordu, görülen düşler, gerçekleşecek olanların habercisiydi.
Kaya Sultanı doğum sancıları tutar, saray hekimleri ve hemşireler, doğumu yaptırırlar. Dünya güzel bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Fakat doğum zor oldu, çocuğun doğumuyla iş bitmedi, rahim içinde kaldı zannedilen birkaç artık dolayısıyla hekimle müdahaleye devam edince, Kaya Sultan için feci sancı saatleri başladı. Ebeler rahim içine müdahale ediyoruz diyerek iç organlarını parçaladılar. Sanki kısa bir zaman dünyadan tattığı nimetlerin bedellerini ödüyordu. Sancı işkenceleri arasında doğumu gerçekleşen Kaya Sultan, akabinde vefat etti.
Eşinin ölümüne dayanamayan Melek Ahmet Paşa, sevgili eşinin tabutuna sarılarak hüngür hüngür ağladı. “Bir hatun için bu kadar ağlanır mı” diyenlere bedel, o, kalabalığa aldırmadan tabutuna kapanarak defin mahalline kadar gözyaşlarıyla uğurladı. Eşin sevgiliyse, sevgilin eşinse, aşık olarak hasret ateşleriyle yanıp durduysan, onun her şeyi olduysan, o her şeyini sende bulduysa, dünyada ki cennetin olmuşsa, dünyanı onunla cennete çevirdiysen, nefesin olmuşsa, güneşinse, onsuz her yer karanlık, o varsa gecelerin gündüz, kışın bahar oluyorsa, cennet kokulun olmuşsa, hem dünyanı, hem ahretini onunla kazanacağına inanmışsan, giderken özlem, hasretle ona geliyorsan, o, bütün gözyaşlarını hak ediyor demektir. Ayrılıklar ölümle olmuyor sadece. Dünyada da yaşarken olan ayrılıklar vardır. Her iki ayrılığa da gözyaşları dökülür. Yeter ki gözyaşları, dökülenin uğruna değsin. Yoksa gönül toprağınızı boşuna ıslatmış olursunuz.