Erken cumhuriyet dönemindeki inkılaplar, toplum tarafından bir ' travma' (darbe, yara) olarak mı yaşandı? AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat böyle diyor ve bunun bir 'saptama' olduğunu belirtiyor: "İyi oldu ya da kötü oldu, demedim ama böyle oldu."
Fırat'ın bu 'saptaması' hem doğru, hem de yanlış.
Çünkü toplum bütünlüklü, tek parçadan oluşan bir varlık değildir. Sınıf ve zümrelerden oluşur.
' Atatürk inkılapları' denilen değişiklikler, toplumun bir bölümü tarafından alkışlarla karşılanırken, başka bir bölümünü sarsmış, itirazlara sebep olmuştu.
Öte yandan çeşitli sebeplerle inkılaplara 'kayıtsız' kalanlar da vardı.
Birkaç örnek vereyim.
Harf inkılabı en 'travmatik' değişiklerden biridir: Yüzyıllardır kullanılan harfleri yenileriyle değiştiriyorsunuz. Cemil Meriç'in tabiriyle kütüphane rafları bir anda duvara dönüşüyor.
Bu değişiklik, kişinin geçmişle bağını kopardığı için için kimliğini de etkilemişti.
1928'deki harf inkılabının en çok zorladığı kesimin başında 'matbuat' (basın) gelir. Bütün klişeler çöpe atılmış, sürüyle para verilerek yenileri alınmıştı. Mürettiplerin (dizgiciler) eli ayağı dolaşmıştı.
Bu ve benzeri noktalarda Fırat haklıdır: İnkılaplar bazı kesimlerde travma yaratmıştı.
Ancak şunu unutmayalım:
O dönemde hiç okul görmemiş, okuma yazma bilmeyen köylüler ağırlıktaydı. Alfabenin değişmesi nüfusun çoğunluğu için fazla bir anlam ifade etmiyordu.
Eğitim seferberliğiyle bir bölümü doğrudan yeni harfleri öğrendi; oldu bitti.
Bir de ters örnek vereyim:
'Atatürk inkılapları' arasında nedense sayılmaz ama 1932'de alınan Türkçe Ezan kararı bence bu kategoriye dahildir.
Toplumun büyük çoğunluğu, köylüler dahil, 'Türkçe Ezan'dan hiç hoşlanmamıştı. Gizli saklı ezan okurken yakalanan nice insan, jandarma dipçiği yemiş, hatta nezarete atılmıştır.
Millet, eline geçen ilk fırsatta (yani Demokrat Parti, CHP'yi alt edince) 'Türkçe Ezan'a son vermiştir.
Ama diğer alanlarda aynı şey olmadı: Mesela kimse " Metreyi, kiloyu boş verin; arşına, dirheme dönelim " demedi. Kadınların seçme ve seçilme hakkı kaldırılmadı. Takvim konusunda da geriye dönüş olmadı.
Fırat'ın bu 'saptaması' hem doğru, hem de yanlış.
Çünkü toplum bütünlüklü, tek parçadan oluşan bir varlık değildir. Sınıf ve zümrelerden oluşur.
' Atatürk inkılapları' denilen değişiklikler, toplumun bir bölümü tarafından alkışlarla karşılanırken, başka bir bölümünü sarsmış, itirazlara sebep olmuştu.
Öte yandan çeşitli sebeplerle inkılaplara 'kayıtsız' kalanlar da vardı.
Birkaç örnek vereyim.
Harf inkılabı en 'travmatik' değişiklerden biridir: Yüzyıllardır kullanılan harfleri yenileriyle değiştiriyorsunuz. Cemil Meriç'in tabiriyle kütüphane rafları bir anda duvara dönüşüyor.
Bu değişiklik, kişinin geçmişle bağını kopardığı için için kimliğini de etkilemişti.
1928'deki harf inkılabının en çok zorladığı kesimin başında 'matbuat' (basın) gelir. Bütün klişeler çöpe atılmış, sürüyle para verilerek yenileri alınmıştı. Mürettiplerin (dizgiciler) eli ayağı dolaşmıştı.
Bu ve benzeri noktalarda Fırat haklıdır: İnkılaplar bazı kesimlerde travma yaratmıştı.
Ancak şunu unutmayalım:
O dönemde hiç okul görmemiş, okuma yazma bilmeyen köylüler ağırlıktaydı. Alfabenin değişmesi nüfusun çoğunluğu için fazla bir anlam ifade etmiyordu.
Eğitim seferberliğiyle bir bölümü doğrudan yeni harfleri öğrendi; oldu bitti.
Bir de ters örnek vereyim:
'Atatürk inkılapları' arasında nedense sayılmaz ama 1932'de alınan Türkçe Ezan kararı bence bu kategoriye dahildir.
Toplumun büyük çoğunluğu, köylüler dahil, 'Türkçe Ezan'dan hiç hoşlanmamıştı. Gizli saklı ezan okurken yakalanan nice insan, jandarma dipçiği yemiş, hatta nezarete atılmıştır.
Millet, eline geçen ilk fırsatta (yani Demokrat Parti, CHP'yi alt edince) 'Türkçe Ezan'a son vermiştir.
Ama diğer alanlarda aynı şey olmadı: Mesela kimse " Metreyi, kiloyu boş verin; arşına, dirheme dönelim " demedi. Kadınların seçme ve seçilme hakkı kaldırılmadı. Takvim konusunda da geriye dönüş olmadı.
Fırat'ın sözlerinden sonra saçma sapan yorum çıktı: Efendim, " travmaya yol açtı " sözü milletvekili yeminine ("Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalmak") aykırıymış.
Saçmalamayın!
Ne alakası var?
Yukarıda anlattığım gibi, harf inkılabının 80 yıl önce bazı kesimlerde travma yaratması başka, 2008 Türkiye'sinde, "Eski harflere dönelim" demek başka.
Dengir Fırat'ın böyle bir talebi var mı? Yok. O halde, nasıl oluyor da milletvekili yeminine aykırı davranıyor?
Bence Fırat'ın dile getirdiği türden saptamaların (ve eleştirilerin) çoğalması ve tartışılması gerekiyor.
Aksi halde her tarafı çarpık olan 'resmi tarih' ve 'resmi ideolojiden' nasıl kurtuluruz?
Saçmalamayın!
Ne alakası var?
Yukarıda anlattığım gibi, harf inkılabının 80 yıl önce bazı kesimlerde travma yaratması başka, 2008 Türkiye'sinde, "Eski harflere dönelim" demek başka.
Dengir Fırat'ın böyle bir talebi var mı? Yok. O halde, nasıl oluyor da milletvekili yeminine aykırı davranıyor?
Bence Fırat'ın dile getirdiği türden saptamaların (ve eleştirilerin) çoğalması ve tartışılması gerekiyor.
Aksi halde her tarafı çarpık olan 'resmi tarih' ve 'resmi ideolojiden' nasıl kurtuluruz?
İşte size bir örnek:
Bazı arkadaşlar, Atatürk döneminde silahlı kuvvetlerin "siyaset dışı" kaldığını iddia ediyor.
Bence yanlış.
Asker 1923-1938 arasında siyasetin tam göbeğindeydi. Çünkü Atatürk dönemi boyunca, Genelkurmay Başkanı, hükümetin "doğal" üyesiydi.
Fabrikaların kurulacağı yerden, açılacak yeni yollara, GK Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın onayı alınırdı.
Komutanların her şeye karışabildiği bir rejim için nasıl "ordu siyaset dışıydı" denebilir? ('Milliyetçi' çizgideki Prof. Ümit Özdağ o döneme "askersiz militarizm" adını veriyor!)
Demokrat olamıyorsunuz, onu anladık da; bari fikriniz hür olsun!
Bazı arkadaşlar, Atatürk döneminde silahlı kuvvetlerin "siyaset dışı" kaldığını iddia ediyor.
Bence yanlış.
Asker 1923-1938 arasında siyasetin tam göbeğindeydi. Çünkü Atatürk dönemi boyunca, Genelkurmay Başkanı, hükümetin "doğal" üyesiydi.
Fabrikaların kurulacağı yerden, açılacak yeni yollara, GK Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ın onayı alınırdı.
Komutanların her şeye karışabildiği bir rejim için nasıl "ordu siyaset dışıydı" denebilir? ('Milliyetçi' çizgideki Prof. Ümit Özdağ o döneme "askersiz militarizm" adını veriyor!)
Demokrat olamıyorsunuz, onu anladık da; bari fikriniz hür olsun!