AŞK ve Siyaset
14 Şubat aşıklar günü deniyor.. Kanımca aşk tek bir güne sığmayacak kadar büyük.. Tarihleri ve coğrafyaları aşan bir mahiyeti var onun… Rahman'ın rahmeti nasıl her zerreyi kuşatmıssa el Vedud’un meveddeti dahi her yüreği öyle ihata etmiş. Öyle ki tarihin aktif öznesi siyasi liderlerinin dahi tattıkları cihanşümul bir duygu aşk.. Yusuf-u Zuleyha’dan, Sezar-Kleopatraya, Sultan Selim’in gönlünü kaptırdığı Rum dilberi Aspanya’ya ve hatta Joseph Stalin’in masuku Ekaterina’ya, Churchill’den Mustafa Kemal ve gizemli bir aşkı Fikriye hanıma ve Prenses Diana'ya kadar..
Evet,bazı şeyler hiç değişmedi yeryüzü tekevvün ettiğinden bu yana.. Yeryüzünün topraklarını sulamaya devam ediyor yağmur aynı edayla.. Üşüyen omuzları sıvazlıyor güneş aynı sevencenligiyle ve sıcaklığıyla..
Kuşlar semada pervaz ediyor ve martılar uçuşuyor sahil kenarlarında.. Ağustos böcekleri aynı tonda sunuyorlar aşk senfonilerini .. Adem aynı Adem ve Havva aynı Havva .. O günden bugüne tükenmedi ve bitmedi aşk denilen muamma.O İlahi bir tasarımın geregiyidi.. Onun için başkalarının aşkına borçluydu tüm mahlukat varoluş gerçeğini..
Kadim Mısırda Potifar’ın eşi Züleyha’nın yüreğine düşen bir kezzap gibiydi Yusufa olan aşkı .. O, bir saray asilzadesi ile bir asil köle arasındaki tarafsız aşk hikayesiydi..
Mısır kraliçesi Kleoptra ile Roma kralı Jul Sezarı’n aşkı siyasi tarihe bir kralın kraliçeye olan aşkı olarak geçecekti.. Yirmi altı yerinden bıçaklanarak katledilen Sezarın bedeninden kanlar akarken onun yüreği Kleopatra için kanıyordu..
Büyük Hun imparatoru Atilla Han’ın 230 kadını olduğu soylensede o, omru’nun ahirinde, kendisine gönül veren Bizans prensesi Honoria’ya aşık olur. Bizans kralı, prensesi zindana atar.Atilla Han Bizansı kuşatma ve Prensesi kurtarma hazırlıkları içindedir. Ancak Atilla han'ın ölüm haberi geldiğinde Bizans zindanları genç prensesin gözyaşlarına şahit olacaktır..
On binleri arkasında sürükleyen bir halk kahramanı Spartakus’un eşi Varinya ile tanışması ve birlikte adaletsizliklere karşı savaş vermeleri dillere destan bir aşk hikayesidir tarihin dilinde ..
Bizans imparatoru Justinyen ile Theodora arasındaki ilişki aşkta koşulsuzlugun bir timsali .. Aşk’ın kudretinin ve cazibe gücünün birde Justinyen Bizans kralı, Theodora ise Girit yarımadasından korsanların zulmünden İstanbula sığınan orta halli bir ailenin kızı .. Babası’nın vefatıyla zor duruma düşen Theodora İstanbul’un batakhanelerinde dansöz olarak hayatını geçirirken Jüstinyen ile tanısmaları ve batakhanelerde bagiye olmaktan saraylarda kraliçe olması hep aşkın kudretinin ve cazibesinin tipik bir misali..
Sultan Selim’in o meşhur dizelerindeki gözleri ahu, kendisine Trabzonda bulunduğu yıllarda aşık olduğu bir Rum kızı Aspanya’dir. Siirdende anlaşıldığı kadarıyla bu ahu gözlü Rum kızını Sultan Selim, hayatının son demlerine kadar unutamamistir.
Merdüm-i dideme bilmem ne füsun etti felek Giryemi füzün eşkımı hun etti felek Şirler pençe-i kahrımda olurken lerzan Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan arasında yaşanan aşk hikayesi daha o günlerden bugüne romanların hatta film dizilerinin doğrusuyla yanlışıyla konusu olmuştur.
Aşk, Hürrem Sultanın kızı Mihrimah Sultana, Mimar Sinan’in gönlünü kaptırmasından sonra sadece siyasetin ve sarayların değil mimarinin de konusu olduğunu görüyoruz. Adeta aşk denilen mücerred değer yüreklerden taşlara ve mimariye yansıyor.
Babür imparatoru 6. Sultanı Cihan Sah’ın 38 yaşında ölen eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı Taç Mahal adlı anıt mezarı insanlık tarihinin en mühim mimari eserlerinden kabul edilmektedir. Taç Mahal, Şah Cihan’ın efsaneleşen sevgisini ve güvenini sembolize eder. Ask’ın mimariye yansımasının ilk misali olan Mihri Mah külliyesi’nin sanatkari Mimar Sinan'ın talebesi Mimar İsa’nin Taç Mahal’in yapılmasında büyük emeği olduğunu düşünürsek Dünya’nın Yedi Harikasından biri olan Taç Mahal’in yapılmasında Mimar Sinan’in yüreğindeki sevginin buna ilham olduğunu söylemek zor değilidir.
Çariçe I. Katerina hayatı çok ibretlik bir hikayedir. 1684 tarihinde Letonyalı bir köylü ailesinin kızı olarak dünyaya gelen Marta üç yaşında öksüz kalır ve bir papaz tarafından büyütülür. Ruslar, İsveç ile yaptıkları savaşlar sırasında Katerina'yı esir aldılar ve kimsesiz köylü kızı, Car Petro'nun danışmanlarından birinin hizmetçiliğini yapmaya başladı. Görevi, danışmanın konağında çamaşırcılıktı. Lakin Car I. Petro Marta’ya aşık olur. Gönül bu ya .. Rus kralı ile çamaşırcı Marta arasında 9 yıl şiddetli bir aşk yaşanır. Daha sonra bu aşk nikah masasında son bulur ve I. Petro ile Marta evlenir. Marta kendisine Katarina ismini seçer.
Komünizm gibi özel hayata tahammülü olmayan bir ideloji’nin öncü isimlerle ilgili konuşurken dahi onların özel hayatlarına dair gönül hikayelerini kesfedebilmek mümkün oluyor. Vladimir Lenin, oldukça aktif ve mücadeleci hayatı içinde Nadejda Kruspkaya isimli eşinin dışında Elizabeth isimli flortunden ve İnessa Armand isimli bir sevgilisinden bahsedilir. O kadar yoğun hayatına rağmen ve özel alana dair herşeyin reddetmelerine rağmen bir özellerinin olması dikkat çekicidir.
Josef Stalin ise yine bu konuda misal verebileceğimiz başka mühim isim. Kendisi oldukça haşin,katı ve otoriter olmasına rağmen onunda yüreği bir Ekaterina isimli genç bir kız için çarpmaktadır. Ancak eşinin çok genç yaşta ölümü Stalin'i çok derinden etkileyecektir. Hatta şöyle der cenazesinin ardından “Benim katı kalbimi yumuşatan tek insandı.Şimdi oldu ve onunla birlikte insanlığa duyduğum tüm sevecenlik duygularida olmuştur” Josefi haşin kılan neydi? Tiflis İlahiyat okulunda yaşadıkları mi? Hayat şartları mi ? Yoksa kendisini çok seven sevgili eşi Ekaterina’nin genç yaşta Stalini yarı yolda bırakıp vefatı mi? Bunu bilmiyoruz ancak o bundan sonraki hayatını son derece katı bir şekilde geçirecektir. Hatta “Stalin” Rusça çelik anlamına gelir. Onun yuregide çelik gibidir. İkinci eşi Nadya ile mutlu olduğu soylenemz. Zaten Nadya bir kavga sonrası intihar edip bu dünyadan göçmeyi tercih edecektir.Hatta Stalin cenazesinde tabutu çok kısa süreliğine omuzlamis sonra oradan kimseyle konuşmadan ayrılmıştır. Belli ki hala yüreğinde vefat eden ilk eşi Ekaterina vardır.
İngiltereli devlet adamı Winston Churchill, Çanakkale savaşı sırasında Çanakkaleyi üç günde geçebileceği hayali gerceklesmesede genç yaşlarında tanıştığı ve evlendiği Clemtine ile ömrünün sonuna kadar beraber olacaktır. Nobel ödülü alan ve Amerikaya onursal vatandaş kabul edilen İngiltereli devlet adamı Churchill’e “Tekrar dünyaya gelmek isteseniz kim olmak isterdiniz ?”sorusuna salonda bulunan eşini işaret ederek Bayan Churchill olmak isterdim diyecek kadar eşini seven birisidir. Vefatından sonra vasiyeti gereği eşiyle yanyana defnedilmiştir.
Lev Troçki ise Marksizmi daha özgürce ve küresel yorumlayan ancak oldukça çileli ve mücadeleci bir hayatı olan entellektüel bir isim. 1917 Devrimine kadar Leninle beraber olan ancak daha sonraları Stalin’in azılı düşmanı olacak olan Troçki genç yaşlarında fikri bir münazara neticesinde kendinden üç yaş büyük Aleksandra ile tanışır. Yahudi bir aileden gelen Troçki Aleksandranin hem dünya görüşünün şekillenmesine hemde yüreğinin aşk denilen duyguyu tatmasina vesile olacaktır. Aleksandra. Trocki’nin ailesi’nin tüm karşı çıkmalarına rağmen onunla evlenir. Hayatı boyunca onunla beraber olacak ve Trocki’nin çileli mücadelesinde hep arkasında olacaktır. Troçki, Sibirya’ya ailece sürüldüğünde yanında hep Aleksandra vardır. Sibirya sürgünü onların adeta balayı olmuştur. Hayati’nin son demlerinde Frida isimli bir genç kıza meyli olsada o duygularını hep sınırlı ama derinden yaşamış bir entellektueldir. Atilla İlhan, “ Ölmek için erken sevmek için gec” dese de ölümü 1940’da İspanyol asıllı Stalin’in bir ajanı tarafından bir baltayla basının ezilmesi neticesinde olmuştur. Devrimci Trocki’nin önce zihninde sonra kalbinde devrim yapan isim eşi Aleksandra’dır.
Mustafa Kemal’in kısa hayatına ve cepheden cepheye koşturmacayla ve devrimlerle geçen kısa hayatına rağmen gönül galerisi oldukça renkli bir isimdir. Latife hanımla evliliği herkesçe malumdur lakin Fikriye hanim’in ölümünün ardındaki gizem hala canlılığını korumaktadır. Fikriye hanim’in evliliği bir aşk intiharı mi yoksa suikastmiydi onu bilmiyoruz ama Mustafa Kemal’in Latife hanımla olan kavgalarından birinin pasa’nin Latife hanıma hitap ederken ona Fikriye diyerek seslenmesi olduğunu köşkün sakinlerinden öğreniyoruz. Süleyman Yeşilyurt ise Atatürk'ün Gönül Galerisi isimli eserinde Müjgan, Selanikli Hatice, Şevki Paşa'nin kızı Emine, Romen Kızı Fani, Mara Dimitrina, Nicolina Radoslavof, Elana Akcof Hilda Christianus, Nazmiye, Madame Corinne, Matmazel Edith, Fikriye, Beathe Gaulis, Evelyn Barrett, Latife Uşakizade, Madame Baur, Afet İnan ve Zsa Zsa Gabor gibi bayanları Mustafa Kemal’in gönül dünyasındaki hanımlar olarak zikrediyor.
Adolph Hitler gibi bir ismin dahi kendisine aşık olabilen ve hatta kendisiyle ilgilenmediği için intihar teşebbüsünde bulunan Eva Braun isimli bir sevdalısı olması manidardır.Hitler akıllı bir adam aptal bir kadınla yaşar diyerek Eva Braun’u asagilasada o kendisine duygusal bir bağ ile bağlıdır. Son derece katı ve insanları soykırımdan geçirmiş insanların dahi duygusal bir yanlarının olması manidardır.
Bu yazı uzar gider.. Ancak bir yerde bitirmek lazımdı..
Netice-i kelâm: Aşkların en güzeli bir davaya aşık olmak.Zira hayat fani.. Yukardaki ehli siyaset belki de dava aşkını eskilerin mecazi diye adlandırdıkları sevgiden almışlardı.. Her liderin dava aski’nin kokenlerinde gecmislerindeki Leyla sevgisi yatıyordu belki de.. Ve yine unutmayalım ki şehid en büyük aşık ve şehadet en büyük aşk !