Türkiye’de çoğunluk asabi ve stresli. Sokaklarda, marketlerde, AVM’lerde bağıran, küfreden, kavga eden ve şiddete meyilli vatandaşlarımızı sıklıkla görmek mümkün. Bunlar televizyonlardaki haber bültenlerine de yansıyor.
Bir yakınım geçenlerde bir TV kanalında akşam haberlerini seyrederken arka arkaya yayınlanan aile içi şiddet, kapkaç, dolandırıcılık, sokak kavgası haberlerini seyredince bana dönüp “Türkiye’de ne kadar çok psikopat var” dedi. Yurtdışında yaşayan bir arkadaşım da benzeri bir izlenimde bulunmuş ve vatandaşımızın “arıza” olduğu kanısına vardığını söylemişti. Amerika’da senelerce yaşayıp Türkiye’ye kesin dönmüş yapmış bir dostum da “Türkiye’de çoğunluğun psikolojisi bozuk olduğu için asabiyet ve ters davranış normalleşmiş ve artık yadırganmıyor” demişti. Bir Arap dostum 1980’lerde ailesi ile İstanbul’u ziyaret etmiş. O seyahat dair şu izlenmini paylaştı benimle: “Türkler çok çabuk parlıyor ve çok asabi”.
Aslında başka örnekler de var ama maksat hasıl oldu sanırım. Dostlarımın yurtdışından geri döndüklerinde yaptıkları bu gözlemler çok mühim ve anlamlı. Çünkü ülke içerisinde yaşananlar yaşayanlar açısından bir norm haline geldiği için adiyattan sayılıyor ve farkedilmiyor. Dolayısıyla bu kadar farklı kişinin aynı noktalara temas etmesi bu olayın bir hakikat olduğuna delalet ediyor. Peki neler yapılabilir diye kafa yoralım biraz.
- Tüm vatandaşları kurallara riayet etmeye teşvik etmeli. Çünkü aynı kurallar birilerine farklı sana farklı uygulandığında sinir katsayısı artıyor. Yani torpil bitmeli. Rüşvet zaten ortadan kalkmalı.
- Haber bültenlerindeki şiddet içeren haberler azaltılmalı. Biliyorum bu haberler alıcısı olduğu yani reyting aldığı için yapılıyor. Ama insanları farkında olmadan sinirlendiriyor ve karamsarlığa itiyor. İyi ve güzel konulu haberlerin artması ve ekseriyet olması lazım.
- Spor ve siyasi tartışma programları moderatörlerinin birbirinin sözünü kesen, birbirine sataşan ve bağıran yorumcuları daha çok uyarması ve uymayanları ceza olarak bir daha programa çağırmamalı. Biz seyircilerin de bu edepten uzak konuşan yorumculara rağbet etmememiz lazım. Neticede reytingi veren bizleriz!
- Başkalarını ve onların yaptıklarını çok fazla inceliyoruz ve kıskanıyoruz. “Onda var bende niye yok” durumu da çok fazla stres yapan bir durum. Elimizde olana, sahip olduğumuza şükretmemiz lazım.
- Aile içi şiddet, geçimsizlik ve gerilimi azaltmak adına belediyeler profesyonel Evlilik Danışmanlığı kurumları açmalı ve ücretsiz hizmet vermeli. Elbetteki tüm görüşmeler gizlilik esasına riayet edilerek saklı tutulmalı.
- Öfke Yönetimi kursları açılmalı. Sosyal medyada galiz küfürler eden, trafikte korna çalıp duran ve son sürat makas atan trafik magandalarına alacakları maddi cezanın yanısıra örneğin toplamda 24 saatten az olmamak üzere mecburi ‘öfke yönetimi’ kursları almak zorunda bırakılmalı.
- Türk insanın çok seyrettiği dizi ve programlarda sakinlik ve dinginlikleriyle başarılı olmuş karakterler ön plana çıkarılmalı ve rol modeller haline getirilmeli.
- Tüm siyasetçilerin birbirlerine laf sokma ve bağırma tarzı söylemlerden vazgeçmeli. Vatandaşların da laf çakan siyasetçiler yerine iş yapan ve devlet vakarı taşıyan siyasetçilere teveccüh etmeleri gerekiyor.
Yukarıda anlattıklarımın gerçekleşmesi bugünden yarına olacak bir şey değil. Her vatandaşın katkı vermesi gereken ve kendisine dava etmesi gereken bir mücadele ve süreç. İnanın düşen öfke seviyemiz ile birlikte sağlığımız da olumlu etkilenecektir. Yani bir kazan-kazan formülü. Türk milletinin şiarı olan sevgi, saygı, sabır ve hoşgörüyü hayatlarımızda tekrar ön plana çıkarmalıyız. Gelin hep beraber yapalım bunu. Bu kadar asabi ve stresli olmak normal ve sıhhatli değil!