Arz-talep öldü, yaşasın psikoloji

xxx23

Klasik İktisat 1776 yılında Adam Smith’in ‘Ulusların Zenginliği’ adlı kitabıyla doğdu. Adam Smith Newton hayranıydı, zaten ‘yöntem’ konusundaki kitabı da Newton üzerinedir...

Newton, doğanın makro düzeydeki işleyiş yasalarını buldu; Adam Smith, “ben de o yasaları ‘iktisada’ uygular isem, iktisadi sistemin işleyiş yasalarını bulurum” diye düşünüyordu...

Bu düşüncesini gerçekleştirdi de...

***

Newton fiziği, doğadaki ‘denge’ durumundan yola çıktı ve ‘denge’ kavramını en temel prensiplerden biri olarak kabul etti.

Bu nedenle ‘denge’ kavramı Klasik İktisat’ın da en temel prensiplerinden biri oldu.

Sorular, ‘dengenin bozulması’ ve ‘dengeye geliş’ parantezinde seyretti.

Fizik geliştikçe, denge kavramı da farklılaştı; Keynes, Klasik İktisat’ın ‘denge’ algısını ‘eksik denge’ noktasına taşıdı.

İster ‘denge’de, ister ‘eksik denge’ de seyretsin, iktisadi mekanizmayı hareket ettiren vazgeçilmez yasa ise hep ‘arz ve talep’ olarak kaldı. ‘Arz ve talep’ temel yasa olmaya da devam ediyor...

***

İktisada ‘psikoloji’ kavramını sokan ise gene Keynes’tir...

Keynes, ünlü kitabını yayınladığı 1936 yılına kadar ‘psikoloji’ iktisat tarafından ıskalanmıştı...

Keynes ile birlikte psikolojinin iktisat üzerindeki etkisi keşfedilmiş oldu.

Nitekim insanların psikolojik beklentileri iktisadi kararları, iktisadi kararlar da ekonomiyi derinden etkiliyor...

***

Tabii ki arz ve talebi de bir noktaya kadar psikoloji etkiler ama yapısal sorunları gidermez... Çünkü psikolojik iklim geçici, yapısal sorunlar kalıcıdır...

Örneğin, Türkiye’nin tarih boyunca çözemediği tasarruf yetersizliği de, her zaman ürettiğinden fazla tüketmesi de ‘psikolojik’ etkileşimlerle çözülemez...

***

Son zamanlarda, ‘kriz’ ve ‘döviz kuru’ bağlamındaki tartışmaların, bizim üniversitelerde dört yıl boyunca okuttuğumuz temel yasaları bir yana koyarak, arz-talep dengesinden vareste, ya sadece ‘lobiler’ ya da siyasi demeçlerdeki ‘psikolojik’ yaklaşımlar çerçevesinde gidip geldiğini görüyorum...

Hâlbuki Türkiye’nin ekonomideki sorunları yapısal eksikliklerden kaynaklanıyor...

Kısacası, eğer talebi karşılamıyor iseniz, malın fiyatı yükselir...

***

Deprem bilim de dört yıl okutuluyor, iktisat ta... Kimse depremi yok etmekten, ortadan kaldırmaktan, ertelemekten, hatta insanın egemenlik alanına giren ‘etkilerini’ tesirsiz hale getirmekten söz edemiyor ama iktisat için çok daha farklı davranabiliyor...

Çünkü iktisadın psikolojik boyutu bunu olanaklı kılıyor ama unutulmaması gereken husus iktisadın da bir bilim olduğu...

Arz ve talep dengesi dolayısıyla iktisadi iskelet bozuk ise bunun tesirleri yapısal bozuklukları gidermeden kalıcı bir şekilde düzelmez...

***

Çok etkili üniversitelerimiz olmadığı için Türkiye’de her şey maalesef siyasetin gölgesi altında seyrediyor...

Son zamanlarda piyasa kuralları da, iktisadi yasalar da sanki saha dışına itildi... 

Kısaca söylemek istediğim şu; ekonomide psikoloji gibi çok önemli bir boyut var, bu bir ölçüde de siyasetin ilgi alanı ama bir de arz ve talep gibi temel bir mekanizma var...

Fiyatı da nihai olarak arz ve talep mekanizması belirler, siyasi tartışma ve temenniler ya da taraftarlık değil...

Piyasa ekonomisi kurallarını da tümüyle çöpe atıp, siyasi söyleme kurban etmeyelim, edecek isek de fakülteleri kapatalım... 

Çünkü bizdeki gündem metabolizmadan ziyade makyajı tartışmaya benziyor... 

Yapısal sorunlar ve iktisat yasaları yok, sadece günlük siyaset var...