Şükürler olsun Ramazan-ı Şerif yeniden geldi, bizler de onun mübarek iklimine kavuşabildik. Fazilet ve bereketinden istifade edebilmek için her kul kendi dünyasında bir seyir takip ediyor. Bu seyir neticesinde sevaplara nail olup iyi bir mü’min olmayı herkes temenni ve niyaz ediyor.
Ramazan ile birlikte bazı konularda kendimizi kontrol edip, şöyle güzelce bir çekidüzen vermemiz gerektiğini birçok yerden duyuyoruz. Fakat duyduklarımız artık bizi yeteri kadar etkilemiyor. Nedense kendimize olan inancımız ve güvenimiz bizleri rahat, ferih ve fahur bir hayat sürmeye sevk ediyor. “Ey îman edenler, Allah’a, Onun peygamberine ve gerek o peygamberine âyet âyet indirdiği kitaba, gerek daha evvel indirdiği kitaba îman (da sebat) edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, âhiret gününü inkâr ederek kâfir olursa o, muhakkak ki (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapıp gitmiştir. (Nisa- 136)” ayetinin künhüne vakıf olmak istemeyen tavrımız her geçen gün daha da belirginleşiyor. Küçük yaşlarda iken bir büyüğümüz “Evladım Müslüman olun” diye tembihte bulunduğu zaman içerlemiş ve “Biz Müslüman değil miyiz?” diye sorduğumda tebessüm ederek “Bu ders üniversite dersi ilkokulda olana nasıl anlatayım, siz Müslüman olun!” diyerek cevap vermişti.
İşte içinde yaşadığımız Ramazan ayı da Müslümanlığımızı kontrol edip eksiklerimizi göreceğimiz ve düzelteceğimiz bir mevsim olması gerekirken bizler yine aynı hatalara düşmeye devam ediyoruz. Şükürler olsun ki oruç dolayısıyla kilo kaybedenimiz yok, hayır mevsimidir deyip paçaları daha fazla sıvayanlar da gözle görülür derecede artmıyor. Ama dindar insanlarımızın tercih ettiği lokantalardaki iftar menüleri, iftar sofraları ve iftar israfları düzenli bir şekilde çoğalıyor, çeşitleniyor. İkram, başkasının karnını doyurma, eş -dost ve akrabaya yemek yedirmek çok güzel bir haslet fakat şirazede biraz kayma görmüyor musunuz?
Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile ilgili olarak Sahih-i Müslim’in “Eşribe” bölümünün 140. bahsinde geçen şu hadisi tefekkür edebilir miyiz:
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Bir gece Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evinden dışarı çıktığında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (r.a) ile karşılaştı. Onlara, “Bu saatte neden evinizden çıktınız?” diye sordu. “Açlıktan Yâ Resûlallah” dediler. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Allah’a yemin olsun ki, sizi çıkaran sebep beni de evimden çıkardı, o halde benimle gelin”, buyurdu. Birlikte Ensar’dan bir zatın evine gittiler, ancak adam evde yoktu. Evin hanımı onları görünce “Hoş geldiniz safa getirdiniz buyurun”, dedi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), evin beyini sordu, kadın, “Bize tatlı ve soğuk su getirmek için çıkmıştı neredeyse gelir” derken ev sahibi de evine geldi, karşısında Hz. Peygamberi ve onun iki güzide arkadaşını görünce, “Sana şükürler olsun Allahım! Bu ne şeref! En kıymetli misafirler evime gelmiş”, diyerek sevincini beyan etti.
Hemen gidip hem kuru hem yaş salkımlı hurma getirdi. “Buyurun siz bunları yiyin” dedi ve eline bir bıçak alıp odadan çıkmak isterken Allah Resûlu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), “Sakin ha sağılan hayvan kesmeyesin” buyurdu. Adam bir koyun kesti (pişirip misafirlerine ikram etti) o etten ve hurmalardan yediler, getirdiği sudan da içtiler; karınları doyunca Allah Resûlu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’e şunları söyledi:“Allah’a yemin olsun ki, evinizden çıkaran açlık sebebiyle de olsa, size ikram edilen bu nimetlerden bile kıyamet günü sorguya çekileceksiniz.”
Dünyanın dört bir yanı medet deyip ülkemize koşuyor. Onlar ülkemizde dini hassasiyeti olan insanların milli gelirden aldıkları payın az olduğunu bilmiyorlar, sadece ülkemizde olan gelişmelere bakıp bizleri bir medet kapısı olarak görüyorlar. İstedikleri ise oturulup dikkatle incelendiğinde büyük büyük rakamlar değil, büyük rakamlar da var ama gelenleri mutlu edecek ve gönül hoşluğu ile çevirebileceğimiz bütçeli işler çoğunlukta.
Servet düşmanlığına düşmeden, dindar bir insanın bugünlerde daha fazla dikkat etmesi gereken, hemen aklıma geliveren işleri sıralayayım, siz değerlendirin; kendi evlerimizde verdiğimiz iftar yemeklerindeki aşırılıklar, dışarıda yenilen iftar yemeklerinin yüksek fiyatları, bayram harcamalarımızdaki dikkatsizlikler, ev eşyamızın evlere alışamadan değiştirilmesi, kadın erkek kıyafet merakı, teknolojik aletlere olan düşkünlük ve bu konuda yapılan ihtiyacı aşan harcamalar, hedefsiz turistik seyahatler, zevk haline getirilen umre ziyaretleri, kendisine yeten aracını düzenli aralıklarla değiştirme alışkanlığı, gereksiz ve lüzumsuz gıda tüketimi, aman içinde kalmasın diyerek çocukların olur olmaz isteklerini karşılama gayreti, vs..
Yukarıda söylediklerimi sadece hatırlatma babında dile getirdiğimi belirtmek isterim, hedefimde bizi öz değerlerimizden uzaklaştırmaya kasteden egomuz var. Ramazan hürmetine azıcık geri çekilip işlerimize bakalım “ne yapıyorum” diye kendimize soralım, dünyanın dört bir yanında bize özenen, bizden yardım bekleyen kardeşlerimizi hatırlayalım.
Ramazan güzel alışkanlıklar ayıdır, bakın hepimiz küçüklüğümüzde oruca alıştırıldığımızdan her ne şartta olursa olsun orucu bırakamıyoruz, hatta çoğunlukla doktorları bile dinlemiyoruz. Allah rahmet eylesin babaannem küçüklüğümde her arife günü öncesi “bak Arife günü kuşlar bile oruç tutacak hadi sen de oruç tut” yöntemini izlemişti. Hep takip ederdim hakikaten kuşlar bir şey yiyecekler mi diye, göremedim. Kelamın tılsımı bozulmadı.
Haydi, gelin bizler de nesillerimizi, aynen oruçta yaptığımız gibi daha küçükten, dünyanın kendilerinden beklediği işlere hazırlayalım. Onları, daha çevrenin cazibesine kapılmadan güzel ahlak ve alışkanlıklarla bezeyelim; mütevazı, cömert, hasbi, diğerkam, dürüst, arkadaş canlısı, dost yürekli, geniş ufuklu, ulu hedefli nesiller olsunlar. Defterimiz açık kalsın.