‘’Arap Baharı 1’’ adlı makalede siyasi, ekonomik ve sosyolojik perspektifte ele alınan isyanlar ve sonrasında oluşan kaos ortamının daha farklı bir boyutta devam etmesi gerekiyordu ve öyle de oldu.
Tunus, Mısır ve Libya’da süreç bir hayli hızlı işledi. Gerek anlaşmalar gerekse stratejiler emperyalist paydaşların geneli için olumlu ve ortak nitelikteydi. Fakat sürecin gittiği yer bambaşkaydı. Sırada Rusya, Çin ve İran’ın gözdesi ve kalesi Esed Suriye’si vardı. Fırtına gibi esen rüzgar bir anda meltem halini aldı. İnsanlar öldükçe ve öldürüldükçe Arap Baharı yavaşladı ve yavaşladı; sonunda yok hükmünü aldı. Ne de olsa iyice gün yüzüne çıkmıştı baharı estirenlerin kimlik ve kartvizitleri. Artık süreç Arap Baharı adından çok blokların tavırlarıyla gündeme gelmeye başladı.
Oyun öyle büyüktü ki çıkarlar zulme ve kana doymaz hal aldı. Tunus, Mısır ve Libya’daki gibi ortak çıkarlar buhar oldu. Suriye kalesine hükmeden Ortadoğu’nun tüm iplerini eline alacaktı. İki blok santranç masasında halihazırda kurulu yerlerini göstere göstere almaya başladı. Irak’ta kurduğu eyaletinden sonra Suriye’yi de eyaletine dönüştürmek isteyen ABD ve Ortadoğuda’ki masadan kaldırılmak istenen bir Rusya portresi dengelerin kurulmasının güçlüğüne işaret eden önemli unsurlardı. Batının göğüs kabarttığı yerde Rusya’nın Karadeniz filosuna bağlı Tartus Üssü konumlanmaktaydı çünkü. Bu da askeri harekatı Türkiye ile kazasız belasız halletmek isteyen batının haklılığını ortaya koyan önemli bir işaretti.
ABD ve batılı müttefikleri Rusya, Çin ve yavru devlet İran ile karşı karşıyaydı artık. Rusya ve Çin isyanların başladığı günlerden bu yana hep pazarlık masasında oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un birbirine ters düşen demeçleri ve pazarlığı daha da kızıştırma hamleleri basına yansıdı bu süreçte. Anlaşmaya kimi zaman yaklaşıldı ve kimi zaman anlaşmazlık uzadı gitti. Nihayetinde pasta büyük ve kıymetliydi.
Suriye’de çatışmalar ve ölümler dinmek bilmez durumdaydı. Ve bu kaotik ortam çözüme kavuşmak zorundaydı; fakat çözümden öte çıkmaza sürüklendi. Kontrolsüz olarak başlamak zorunda kalacak askeri faaliyetler tüm taraflar için huzursuzluk ve aleyhte bir macera demekti. Şüphesiz, süregelecek olumsuz bir duruma mani olmak ve krizin çıkarları zedeleyecek noktalarını rötuşlayacak bir güç bölgesi oluşturmak kaçınılmazdı. Belirsizliğin olduğu bu noktada da herkes elini taşın altına koydu ve Nato; Almanya,Hollanda ve ABD kabiliyetiyle Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nın operasyonel kontrolü altında olacak olan patriot sisteminin Türkiye’ye kurulmasına karar verdi.
‘’ Türk jetinin düşürülmesi, ulusal tatbikatlar, patriotların kuruluşu ve bölge ülkelerinin radar sistemlerinin bölge üzerine kanalize edilmesi vs ’’
Bu süreç ve ilerleyiş şuna işaret ediyor ki ; Arap Baharı ilerleyen zamanlarda bloklar arasındaki makasın açılması ve ya daralması boyutunda seyredecek. Ancak bu süreç bir tarafta Esed Suriyesi’nin damarlarında dolaşan fakat sesi soluğu çıkmayan İsrail; diğer tarafta ise Esed rejiminin en büyük tehdidi olan Türkiye’nin kapışmasıyla şekillenecek.
Adına ister soğuk savaş denilsin, ister bölgedeki dengelerin oluşturduğu gerilim. Asıl anlaşılması gereken şu ki ‘’Arap Baharı adı altında demokrasi atılımı diye başlayan bir hareketin gerçekte bölgenin paylaşımı ve güçlerin dizaynı için fitillendiği’’ gerçeği !