ABD'nin 12 Eylül düzmecesi ve peşi sıra gerçekleştirilen Irak işgalinden bu zamana dünya için önemli sonuçları olacak bir konu olan Arap isyanlarını masaya yatırmak istiyorum. Arap baharını yıkılan rejimler açısından gözlemlersek bilindiği üzere herşey Zeynel Abidin bin Ali'nin Tunus'ta iktidarını kaybedip ülkesinden kaçmasıyla başladı. Ve ardından bunu Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek'in yumuşak devrilişi izledi. Sonunda ise hedefteki asıl lider olan diktatör Muammer Kaddafi yönetiminin devrilişi ve Kaddafi'nin insanlık dışı katledilmesi vuku buldu.
İsyanlar basına yansıyan yönüyle tam bir kara mizah şeklinde başlar aslında. 17 Aralık 2010'da zabıtalar tarafından işsiz genç Bouzid'e tokat atılır, arabasına el konulur ve ardından Bouzid'e tokat atıldığı haberleri tüm ülkeye bir anda yayılır. Yaşanılan bu durum karşısında çılgına dönen genç bilgisayar mühendisi üzerine bir bidon benzin dökerek kendini yakar. Hemen hastaneye kaldırılan Bouizid 4 Ocak 2011'de hayatını kaybeder. Ve Arap Baharı bu sözüm ona akıllara durgunluk veren saçma bir magazinsel olguyla başlar. Hep öyle değil midir zaten? Hani Avusturya-Macaristan Kralı Ferdinand'ı alkollü bir sırpın vurması ve 1. Cihan Harbi'nin başlaması gibi. Bunları da biz halklar her zaman yeriz ya da yer gibi görünürüz! Oysa tarihte hiç bir rejim yıkılması yoktur ki plansız programsız bir şekilde bu tür magazinsel olaylarla başlayıp bitsin. Tunus ve Mısır halklarını internet ve telefon kanalları üzerinden örgütleyen ve psikolojik olarak isyana hazırlayan başka aktörler üzerinde duruldu mu hiç? Bilinmesine rağmen söz konusu bile edilmedi. Sempatik te bir isim bulundu Arap Baharı adında. Bu güzel olaya hiç başkaları etki edebilir miydi? Pek tabi ki Araplar estirmişti bu özgürlük rüzgarını. Tabi bunu da yersek! Bu yorumları yaparken Tunus lideri Zeynel Abidin bin Ali'nin lüks yaşamı ve bunun halkta oluşturduğu tepkiyi yadsıyamayız. Mısır lideri Mübarek'in Gazze'ye uyguladığı ambargonun halktaki olumsuz etkisi ve İsrail-ABD boyunduruğundaki Mısır yönetiminin, elitist Mısır halkına uyguladığı diktatöryal unsurları da yadsıyamayız. Bu nedenler de zaten fitili dışarıdan yakılan isyanları iyice ateşlemiş oldu.
İsyanları etkileri bakımından incelersek te ilk başta silahlı çatışmaları ve askeri unsurları içinde barındırmadığını görürüz. Her ne kadar işin içinde birçok dış aktör ve bu ülkelerdeki (özellikle Mısır) farklı etnik unsurlar, yönetimlerin devrini ve yeni yönetimlerin kurulmasını zorlaştırıyor olsa da Tunus ve Mısır yönetimlerinin devrilmesi esnek bir rejim değişikliğiyle neredeyse kan dökülmeden şu anki aşamaya geldi. Fakat Libya’ya gelince işler iyice çığrından çıktı. Başına buyruk bir görüntüyle estirilen Arap baharı artık Arapları bir kenara çeken ve bizzat sahaya inen Fransa- ABD-İngiltere-İtalya gibi batılı güçlerin güdümünde esmeye başladı.
Kaddafi Cinayeti
Arap ülkelerinde iyice dinamikleşen enerjinin dış yönlendirmeler olmasa hiç varamayacağı bir noktaydı Libya. Muammer Kaddafi diktatöryal yönetimiyle ne kadar eleştiriye tabi tutulsa da halkının refahını Arap dünyasını bırakın dünyada bile en üst seviyede gözeten bir liderdi. Gerek küresel despot güçlerin medya organlarında ve malesef gerekse de ülkemiz medyasında haksız ve asılsız yere zalim olarak lanse edilen Kaddafi'nin zalimliklerine kısaca bir göz atalım :
*Öğrencilere yaptıkları tahsile göre önemli miktarda ücret ödenir.
*Libya yurttaşlarına kredi sıfır faizle verilir.
*Evlenen çiftlere bedelsiz olarak konut verilir
*İşsizlere iş bulana kadar maaş ödenir .
*Ülkede otomobiller fabrika maliyetine satılır.
*Eğitim, tahsil ve sağlık hizmetleri tüm yurttaşlara bedelsizdir.
*Yurt dışında tahsil yapanlara 2500 Euro harçlık yanında, barınma ve araç yardımı yapılır.
*Libya’nın kimseye tek sent kredi borcu yoktur.
Bu icraatleri hatta daha fazlasını yapan bir liderin dış desteklerin rolü olmadan tasfiye edilmesi olanak dışıydı. Fakat Fransa, ABD ve İngiltere nin Kaddafi'ye karşı örgütlemiş olduğu muhalifler gerek para gerekse askeri teçhizat yardımıyla yeterince güçlendirildiler. Bu desteklere rağmen batının para ödeyerek Kaddafi'ye karşı örgütlediği çapulcuların savaşma becerisinden yoksunluğu ve sonuç elde edemeyecek olması batı açısından başarısız bir sonucu beraberinde getirdi. İsyancılar Kaddafi güçleri tarafından sürekli püskürtülüp karşı taarruzlarla güç kaybeden bir profil çizmekteydiler. Bu durum böyle devam edemezdi. Ve devam etmedi de. 18 Mart 2011 de Fransız ve Amerikan uçaklarının Libyaya saldırması sonucu Libyanın tüm askeri ve teknolojik altyapısı yıkıldı. En sonunda da diktatör Muammer Kaddafi'nin konvoyu Amerikan yapımı insansız hava aracı predatörler ve Fransız taarruz uçaklarıyla vuruldu. Saldırıdan yaralı kurtulan Kaddafi, söyleyen işbirlikçilerin ağızlarına yakışmayan "Allahuekber" nidaları eşliğinde eziyetin en insanlık dışı şekliyle öldürüldü. Hiç şüphe yok ki ABD susmasını istedi ve işbirlikçileri de kan donduran işkencelerle Kaddafinin ölümüne damga vurdular. Bu cinayet elbette bölgenin geçmişine hakim ve bölgede batılılarca gerçekleştirilen projelerin ve derin siyasi konuların muhatabı ve en iyi bileni olan Kaddafi'nin susturulması içindi.
Libya Müdahalesinin Irak İşgaliyle Benzerlikleri
Kaddafi'nin ölümü ve Libya'nın kaderi, aslında geçmişte yaşadığımız ABD'nin Irak işgaliyle bire bir benzeşen nitelikler taşımakta. Irak'ta da önce içerideki kürt gruplar Saddam'a karşı hem finanse edildi hem de askeri açıdan güçlendirildi. Zaten işgal sonrasında da Mesut Barzani ve Celal Talabani (politika camiasında lakabı siyasi fahişedir) Irak Geçici Hükümet Konseyi'ne atandı. Libya'da da bire bir aynı olay vuku buldu aslında. Kaddafi yönetiminin Adalet Bakanlığını yapan Mustafa Abdülcelil saf değiştirdi. Saf değiştirmekle de kalmadı Libya Ulusal Geçiş Konseyi'nin başına getirildi. Bu vaka "Bu ne perhiz ne lahana turşusu" dedirtecek cinstendi. Hani yönetim özgürlükleri kısıtlıyor halka baskı uyguluyordu ya. Kaddafi rejiminin ortada uyguladığı baskı ve zulüm varsa bu zulmü gerçekleştiren organın başındaki isim olan Adalet Bakanı Abdülcelil'in yeni Libya'nın başına geçecek olması bu savaşın haksızlığına ve aslında özgürlük arayışı için yapılmadığına delalet etmez mi? Elbette eder, çünkü bu batının kendine tarafgirlik yapacak bir yönetimi Libyalıları içeriden çatıştırarak kurmasıdır.
Irak işgaliyle benzerlik taşıyan bir başka husus ise Kaddafi'nin petrol İhraç eden ülkelere (OPEC) dolar ve euro yerine altın karşılığı satış yapmalarını önermesiydi. Bu da tıpkı geçmişte bu konuyu dillendiren Saddam Hüseyin gibi Kaddafi'nin de sonunu hazırladı. Saddam da zamanında OPEC ülkelerine dolar karşılığı satış yapmamalarını önermişti. Dolar ve euronun devre dışı bırakılması altın karşılığı para basmayan batılı ülkelerin iflasını istemek demekti. Irak işgaliyle Libya'daki müdahalenin petrol ve doğalgaza gözlerin dikilmesi gibi başka birçok benzer yönünü bulabiliriz aslında. Ama bu açıkladığımız noktalarla bile zaten buzdağının görünmeyen kısmı belirginleşiyor.
Son olarak ise, gelelim Arap baharının hedefteki ülke Libyaya getireceklerine. Mısır fatihi ve büyük bir devlet adamı olan Amr İbnü'l-As(ra)'ın bu konu için dillendirmenin yerinde olacağı bir sözü vardır. "Zalim devlet başkanı, devam eden fitneden iyidir." der büyük sahabe. Bu minvalde düşünürsek Libya zalim olarak nitelendirdiği Kaddafi'yi tasfiye etti. Fakat işgalle başlayan ve bundan sonra da sürecek olan fitneyi tasfiye etmek gibi bir şansı yok artık. Şimdiden görünüyor ki Irak'a getirilen özgürlüğün aynısını Libya halkı da alabildiğince elde edecek. İç savaşlarda ölen insanlar, açlık ve yoksulluk pençesinde kıvranan halk ( İşgal öncesine kadar Libyada bir tek dilenci ve yoksul yoktu ) ve iktidarı Libya halkının değil de yabancı güçlerin kullandığı nur topu gibi yeni bir Libya kuruldu. Bir başka deyişle, Irak'ta izlediğimiz filmin Libya için galasını yapacak olursak Kaddafi'yi esir edip eziyet ederek öldüren sözde demokrasi arayışındaki zihniyetin sonu Irak işgalcisi Amerikan askerleriyle sevinç gösterileri yapan Irak halkından pek farklı olmayacak !
(Arap Baharı’nın dünden bugüne geldiği noktanın değişik perspektiflerden irdeleneceği yazı dizisinin ilk bölümü olan ‘’ARAP BAHARI 1’’ , Libya lideri Kaddafi’nin hunharca öldürüldüğü 21.10.2011 günü kaleme alınmıştır)
ARAP BAHARI 1 ‘’ÖZGÜRLEŞEN LİBYA’’
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.