ANTROPOLOJİ’DEN ÇOBANLIĞA
Hani “reenkarnasyon” diye bir şey var ya; insan ruhunun sürekli beden değiştirdiğine dair inanış. Hindular ve Budistlerde yaygın bir inanış türüdür. Semavi dinlerde de ruhun yolculuğu vardır. Ama bu öteki dünya ya göçtür. Cennet ve cehennem olarak somutlaşmıştır. Ve bizim inancımıza göre cennet ucuz olmadığı gibi cehennemde lüzumsuz değildir.
Bizde de günlük yaşamımızda “keşke şu mesleği seçseydim”, “eğer bir daha dünyaya gelirsem” gibi hayatta yaşanılan zamana dair pişmanlık şeklinde kendini gösteren bu ifade tarzı, aynı zamanda insanoğlunun doyurulamayan egosunu karşılanamayan tutkularını da içerir. İnsanın yaşam tecrübesinin doğurduğu bir durum tespiti, ve içerisinde bazı şeylere öykünme de bulunur.
Bana da birileri eğer bir daha dünyaya gelirsen ne olmak isterdin diye sorarlarsa ne cevap veririm diye düşündüm. Her insan gibi Benimde tutkularım ve egomda doyurulmayan bölümlerin olduğunu gördüm.
Öncelikle eğitimden başlamak istiyorum. Sancar köyü İlkokulunda başlayan eğitim yolculuğum Ankara Üniversitesi Siyasal bilgiler fakültesinden mezun olmakla bitmedi tabi diploma faslı tamamlandı sadece. İyi bir ekonomi eğitimi, işletmecilik eğitimi, iş hukuku eğitimi, sosyal psikoloji eğitimi, sosyoloji eğitimi, sosyal politika eğitimi almış olmamla beraber bu alanlarda çalışmak ve bilgimi bu alanlarda yetkinleştirmek nasip olmadı.
47 yılın bana verdiği tecrübeye dayanarak şimdi yeniden üniversiteye gidecek olsam kesinlikle felsefe ve antropoloji dallarında eğitim görür iki alanda da yetkinleşirdim, diyorum. Neden antropoloji ve felsefe derseniz hemen söyleyeyim. İnsanlığın var oluş tarihinden günümüze kadar insanları, kurdukları medeniyetleri, oluşturdukları kültürleri karşılaştırmalı olarak tam anlamıyla anlamadan insanlığın geleceğine iyi bir ışık tutulamayacağını düşünüyorum. bence teknoloji ne kadar gerekli? Parasız bir dünya da yaşamak nasıl olurdu? İnsan neslinin sağlıklı bir gelişimi ve sürekliliği için bu tür sorulara cevaplar aranmalı diyorum.
Bu yazının ilk paragrafında cennettin ucuz olmadığını yazmıştım. İnsanoğlu daha öbür dünyaya gitmeden bu dünyanın da cenneti olduğunun bilincinde olması için çalışmalıdır. Calvinist değilim ama insanoğlunun bu dünyadaki başarısı öbür dünyasına da ışık tutabileceğine inanıyorum. Bu başarının da çok çalışmayla geleceği hepimizin malumudur. .
Peki neden çobanlık? Felsefe ve antropoloji ile çobanlık arasında ne gibi bir illiyet bağlantısı var? Eğer yeniden dünya ya gelecek olursam kesinlikle felsefeci ve antropolog bir çoban olmak isterdim. Büyük sürüleri gütmeden onlar hakkında gerçek yargıları oluşturmadan ve bu yargıları insanlık tarihindeki bilgilerle yoğurmadan insanlığın gelecekte alacağı yeri ve rolü doğru tahmin etmenin imkansız olacağını düşünüyorum. Çünkü akıl ve bilimsel veriler her şeyi doğru tahmin etmeye yetmeyecektir. Geleceğe yönelik öngörüler içerisinde bilimsel olmayabilir ama, sezgilere de büyük pay düşecektir. Sezgi gücünü geliştirmenin en güzel yollarından biride bilinçli olarak büyük sürelere çobanlık etmektir. Çünkü sürüler her zaman iç güdüleriyle hareket ederler. Dinler tarihine bakacak olursak insanlığın geleceğine yön vermek için gönderilen peygamberlerin büyük bir çoğunluğunun çoban olduğunu görürüz. Demek ki Tanrı da insanlığın geleceğine ışık tutan ve onları yönlendiren emirleri uygulatmak için çobanları seçerken onların içgüdüleri yöneterek geliştirdikleri sezgi gücünden de yararlanmak istedi. Kim bilir?
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.