Selâmların en güzeliyle selâm…
Bir masalın tam ortasındayız, Ey Nebi! Sanadır bu nacizane satırlarım. Eller Rahmana açılırken, gözler Seni (asm) arıyor bu fâni dünyada. En ulvî kederleri sineye çeken, bütün olumsuzlukları kabul eden, sadece doğruların peşinde azimle giden sendin Ey Nebi…(asm)
Bizler Senin (asm) yolunda giden masumları koruyamadık bile. Zeyd bin Hârise olmak vardı Taifte. Hz. Ebu Bekir olmak vardı Sevr Mağarası’nda. Olamadık, ellerimiz bağlandı televizyon kanallarında kanlı bebekleri izlerken, sessiz çığlıklarla ağladık. Bazımızın gözyaşlarını yanı başındaki çocukları sildi elleriyle. “Ağlama anne, ağlama bak ben yanındayım.” Sonra kendi çocuklarımızın psikolojisini düşünmek için o televizyonları da kapattık.
Bazımız da kendi yürek yangınına su serpmek için kanal değiştirdi. Ruhu sarhoş etmek adına eğlence kanallarıyla cenk etti kendince. Sonra bir ohh çekti yanmış yüreğinde ki tütsüleri görmeden. Biz hiçbir zaman yanında bulunan Senin o gül kokunu ciğerlerine çeken ümmetinden olamadık, olamazdık zaten. Gül kokunu sinemize çekelim diye evlerimizde, bahçelerimizde güller yetiştirdik. Sen diye kokladık. Yüreği Senin (asm) için atan ümmetin Seni (asm) hissetsin bir nebze diye Mevlid-i Şeriflerde gül suyu döktük. Kâbeyi muazzamı gül sularıyla yıkadık, ama Sen (asm) yoksun...
Canını, malını feda eden ümmet olamadık. Namaz kılarken dahi dünya işiyle meşgul olduk. Bu dünyayla ilişki kesmek ne mümkün bizlere? Bizler ruhla vücudu bir araya getiremedik onlar gibi. Onlar gibi idrak edemedik İslâm’ı ve Seni (asm)!
Anlatamıyoruz Seni (asm) satırlarla EY NEBİ (asm)!
Yâsir Ailesi olmak vardı. Hz. Sümeyye olmak meselâ, sabır abidesiydi onlar âdeta.
Mekke’de kendilerini koruyacak kimseleri olmadığı için en acılı, en şiddetli işkencelere tabi tutuldular. Başta Mahzumoğulları olmak üzere Kureyş müşriklerinin en ağır işkencelerine uğradılar. Güneşin en sıcak olduğu öğle vakitlerinde, kızgın kumlar üzerinde câniler tarafından develere bağlatılarak sürüklendiler. Alev alev yanan kayalarda vücutlarını dağladılar. Amma aslâ imanlarından geri döndürülemediler. Ve Senin (asm) şeffatine lâyık oldular EY RESUL!.
Şefaat ya Resulullah (asm)! Masum bebekler adına, öksüz kalan yavrular adına...
Bir babanın en acı halidir çaresizce ortada kalmak evlâdının yanında, bir şey yapamadan oracıkta iki dizinin arasında kafasını sıkıştırıp kalakalmak... Onlar adına yalvarıyorum Rabbime, onlara yardım et diye. Tez vakitte zalimlerden bu masumların haklarını al diye…
Filistinde, İsrail zulmü altında ezilen Müslümanlar adına. Üzerlerine bombalar yağan çaresizler adına. Çöpten bir dilim ekmek bulup da evlâdımın karnını doyurabilir miyim diyen yüreği yaralı anneler adına. Her an askerdeki evlâdından acı haber gelecek diye evinde uykusuz dolu gecelerde gözyaşlarına boğulan anne ve babalar adına.
Vatanını terk etmeyen yürekli yiğitler adına...
Bu farkı kavrayabilenler adına. Somali, Arakan, Suriye, Kenya gibi ülkelerde ve kendi ülkemde yaşayan, yaşayan eti kemiğine karışmış hastalıklar içinde perişan kalan masum insanlar adına.
Sadece duâ edebiliyorum...
Anlatamıyorum Seni Ey Nebi (asm) satırlara, anlatamıyorum. Senin (asm) o sahabelerin gibi olamıyorum.
Selâm gönderebiliyorum sadece Sana (asm);
Selâm sana ya Nebiyullah (asm)!
Selâm Sana (asm) ya Habibullah (asm)!
Selâm sana ya Resulullah (asm)!
Yarın mizan kurulunca bu ümmetini de yanına alır mısın Ey Sevgili (asm)…
KANDİLİMİZ MÜBAREK OLSUN.