Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ülkemizi ziyareti, Avrupa-Türkiye ekseninde önemli gelişmeler yaşandığı bir döneme denk geldi. Bazı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri İMF'den medet umar, Brüksel global vizyondan hızla uzaklaşırken, Türkiye, zenginlik skalasında birkaç basamak atlayarak dünyanın önemli ekonomilerinden biri haline dönüştüğü gibi, etkisi Balkanlar'dan Hint Altkıtası'na, Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya kadar hissedilen bir 'global güç' olma yoluna da girdi.
Bakmayın saatleri 2002 yılı öncesinde durmuş olan bizdekilere; onlar Almanya Başbakanı Merkel'in Türkiye'ye 'imtiyazlı ortaklık' teklif etmeye geldiğini iddia ededursunlar, 'Yeni Türkiye' AB ile ilişkilerini hayli zamandır kendi lehine bir düzleme çekmeyi başardı. Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi AB üyesi ülkelerin ekonomilerinde başgösteren sıkıntılara bakıldığında, Türkiye'nin AB'de boy gösteren hastalıklara maruz kalmamak için, bir süre AB'ye mesafeli durmasında yararı bulunduğu bile düşünülebilir.
Vakti zamanı geldiğinde, AB kendisini 'stratejik bir global güç' olarak konuşlandırıp Türkiye'ye gerçekten ihtiyacı olduğunu anladığında, onun bir üyesi olmak Türkiye için de bir anlam taşıyacaktır. 'İmtiyazlı ortaklık' gibi içi boş kavramları müzakere masasına getirmeyecek kadar zeki biri olmalı Almanya Başbakanı...
Erdoğan Hükümeti iktidarda bulunduğu süre içerisinde, üyelik perspektifini, AB'nin siyasal, sosyal ve hukuksal kriterlerini benimsemek için kullandı, kullanıyor da...
Türkiye bugün AB ile bazı evrensel değerleri paylaşıyor; demokrasi, bireysel hak ve özgürlükler, sivil toplumun geliştirilmesi, hukuk devleti yolunda alınan mesafeler herhalde Berlin'den de görünüyordur. Ancak 'Yeni Türkiye' AB ülkelerinin paylaştığı değerlerden daha fazlasını temsil ediyor bugün: Haksızlıklar karşısında sergilenen iki yüzlülüğü paylaşmayan, onun yerine kolektif vicdanın sesi olmayı tercih eden bir yaklaşımı dış politikasının asli unsuru yaptı Türkiye... Çifte standartlar da 'Yeni Türkiye' duvarına çarptığında daha kolay belli oluyor.
Başbakan Merkel'in Türkiye'ye hareketinden günler önce başlayan 'Türk lisesi' tartışması Almanya'da nasıl yankı buldu acaba?
Ülkemizde Almanca eğitim veren herbiri asırlık okullar bulunuyor. Alman Üniversitesi kurulması için iki ülke arasında protokol imzalanalı üç yıl oluyor. Almanca bütün okullarda yabancı dil olarak okutuluyor; eğitim dili Almanca olan Anadolu Lisesi statüsünde devlet okulları da var.
Almanya'da yaşayan çoğu Alman vatandaşı olmuş Türkler ise eğitim alanında ihmal ediliyor; ana dillerini doğru dürüst öğrenemedikleri için Almanca'ya da tam vakıf olamıyor çoğu... Sistem farklı olduğundan Alman okullarını bitiren Türkler kendi ülkelerindeki üniversitelere giremiyor; Alman üniversitelerine girişte de ayrımcılığa muhatap oluyorlar.
Türk lisesi açmak için yapılan başvuruları yıllardır işitmezden geliyor Alman hükümeti; resmen dillendirildiğinde ise, en yetkili ağızdan, "Olmaz" cevabı geliyor.
Bizim ülkemizde Almanca eğitim veren okullar oluyor da, Almanya'da Türkçe de öğreten okullar neden olamıyor? Bu bir çifte standart değil mi?
Çifte standart Alman sisteminin hücrelerine işlemiş... Kaç nesildir Almanya'da yaşayan Türk gençleri kendilerini gösterebilecekleri iş bulmakta zorlanıyor, çalışanlar iş yerlerinde ayrımcılığa uğruyor...
Geçmişte bunları dert edinmeyen, Almanya'daki vatandaşlarını kendi kaderine terk eden, Berlin'le ilişkilerini karşı tarafı mutlu etme esası üzerine oturtmuş bir Türkiye vardı; bugünün Türkiyesi ise, karşılaştığı çifte standart ve iki yüzlülüğe "Neden?" diye mukabele eden bir Türkiye...