Ölçüsünü yitirmiş, mihengini kaybetmiş, terazisi bozulmuş bir milletin, bir zamanlar kurtarıcı bir medeniyete sahip bir ümmetin hüsranlı günlerini biz yaşıyoruz dünya da seyrediyor. İlim ve inanç kökenleri zayıflamış, özünden fersah fersah uzaklaşmış toplumların başına gelen acı ve elemli hadisler, adeta eteğimize yapışmış ve yakamızı bir türlü bırakmıyor. Ülkeyi yönetenler kimler olursa olsun (laik, milliyetçi, batıcı, ulusalcı, Kemalist, dindar, solcu, sağcı…) netice hep aynı. Ya ekonomik kaos başa bela oluyor,ya terör… Ya sosyal patlamalar krize neden oluyor ya da etnik, dini, mezhebi ayrılıklar… Neden? Cevabı ciltleri dolduracak bir soru. Bu cevapların içinden ben sadece birini bir cümle ile vermek istiyorum: Kültürel kökenlerimizden kopmuş olmamız, bir zamanlar dünyaya her alanda örnek olan medeniyet anlayışımızı (İslam/ Osmanlı) terk ederek, katil, vahşi, kan emici, emperyalist bir medeniyeti, yani Batı Medeniyetini kendimize rehber edinmemiz, bu zehirli şurubu deva diye içmemiz, onu kurtarıcı gibi görmemiz.
Mü’min olan herkes en içten ve en samimi olarak şöyle inanır;” Allah (cc) birdir, tektir bilgisine, gücüne, kudretine sınır yoktur. Dünyada, Evrende, Âlemde, Arşta, Kürste ve Ahirette… Ne varsa O’nundur (cc). O, (cc)ezeli ve ebedidir. Hiçbir hadise, hiçbir vakıa, hiçbir olay büyük küçük fark etmez, O’nun izni dışında gerçekleşmez. Her şeyin yaratıcısı O’dur. Müminler, İster fert olarak, ister aile veya bir grup, isterse millet, devlet veya ümmet olarak başımıza gelen her şeyin O’nun bilgisi dâhilinde olduğunu bilirler ve ona göre hareket ederler.
15 Temmuz: Sahte İnancın Acı Meyvesi
15 Temmuzdaki son meşum hadise Türkiye’de yaşayan herkesin düşüncelerini alt üst etti, vicdanlar kanadı, kalpler sarsıldı. Düşünce kalıplarımız berhava oldu… Yaşananlara hala inanmak istemiyoruz. Cumhurbaşkanımızdan başka herkes büyük şaşkınlık yaşıyor. Sahte bir inancın, Kurana zıt bir düşüncenin, asırlık kültürümüze zıt bir oluşumun, Haşhaşi bir hareketin, insanları nasıl Sırat-ı Müstakimden fersah fersah uzaklaştıracağını ve insanları nasıl bir “mankurt” yapacağını göstermesi açısından çok ama çok önemlidir. Bu gerçeğin yanında şu da çok ehemdir: Mü’min olan herkes şunu bilir, bizim inancımız bizlere en zor anlarda bile nasıl davranmamız gerektiğini bildirmiştir. Bu zor günlerde de mü ‘minim diyen herkes öfkesine kapılmadan, öfkesinin, kinin, korkusunun esiri olmadan, Allah’a güvenerek adımlarını atmak zorundadır. Çünkü bizler her hal ve şartta Mü’mince davranmakla mükellefiz. Mümin tavrının nasıl olacağını da Kurandan, sünnetten ve İslam tarihinden biliriz. Bu cümleden olmak üzere ülkemizde, bu gün yaşadığımız olağanüstü hadiseler karşısında Müslümanlar, mümin tavırlarını asla unutmamalılar.
Bu uğursuz girişime karşı en yiğit ve en cesur cevabı Başkomutanımız ve asil milletimiz verdi. Sadece onlar mı Hayır. Allah’ın lütfu inayeti ile cesur polislerimiz, vatanseveraskerlerimiz, hakşinas medyamız, adil STK’ larımız… Kısaca milletin yüzde 90’ nı doğru zamanda doğru yerde durdu. Muhteşem başlayıp harika devam eden bu destanın mükemmel sonuçlanması için fert, millet, devlet özellikle de yargı olarak çok dikkatli davranmalıyız. Kurunun yanında yaşları yakmamalıyız. Çünkü Allah böyle emreder, Kuran böyle buyurur, insanlık vicdanı bunu gerektirir. Bakın Ebedi hakikatler kaynağı olan Kitabımız Kuran da Allah’ımız ne buyurur;
“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır” (Maide 8)
- Peygamberimiz (sav) ise :
“…Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davranan yöneticiler, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek koltuklar üzerinde otururlar. (Müslim, İmâre 18)”
Böyle zor zamanlarda kim ne yaparsa yapsın bizler, fert olarak bilmediğimiz konularda susmalı, bildiklerimiz konusunda da dinimizin emrettiği gibi davranmalıyız. Bu gibi anlarda müminin en önemli eylem duadır. Çünkü peygamberimiz buyurur ;”
“Mü'minin silahı Duadır”
Dua, mümin insanı sürekli yapacağı bir eylemdir. Lakin bazı an ve hadiseler karşısında duanın dozu ve çeşidi değişebilir. Bu günlerde yani FETÖ, PKK, DAEŞ… Gibi Batının emrinde, Türkiye’nin dolayısı ile de bölgenin ve ümmetin başına bela edilen örgütlerin kanlı eylemlerini artırdığı bu günlerde dualarımız daha da artmalı ve dualarımızın ana eksenini birlik ve beraberlik teşkil etmeli. Her zaman olduğu gibi böyle demlerde de, Mümin her zamankinden daha fazla Rabbine dönüp dua etmeli. Bizlerde öyle yapalım: "Rabbim ülkemizi milletimizi devletimizi ve tüm Ümmeti Muhammedî, kafirlerin, zalimlerin, katillerin, azgın ve sapıkların, terör örgütlerinin, kandırılmışların, gafillerin…Şerrinden sen muhafaza eyle!" Amin
Cumhurbaşkanımızın, başbakanımızın, bakanlarımızın… Son konuşmalarında sık sık (mealen) “…intikam duygusuyla hareket etmeyeceğiz, öfkemizin esiri olmayacağız, her halükarda adaletle davranacağız…” gibi sözleri çok güzel. Bu özgürlük destanının hoş bir hatime ile biteceğine de (inşallah) en büyük delil.