Osmanlı Devleti’nin son dönemi de dahil olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne var olan belirli zümrelerin batı merakı, on yıllar içinde Amerikan Rüyası’na dönüştü.
Gençlerimiz Amerikan üniversitelerine girebilmek, hali vakti yerinde olanlar Amerika’yı görmek, sair vatandaşlar ise Green Card (Göçmen Vizesi) almak için yıllarca birbirleri ile yarıştı.
Birtakım lümpen zümera da, çağdaşlık ve demokrasi adına -aslında bir sömürge ülkesi olan- Amerika Birleşik Devletleri’ni örnek gösterdi.
6. Filo vak’asında direniş gösteren Deniz Gezmiş ve ‘’68 kuşağı’’ haricinde, hemen hemen tüm kesimler -açık ya da gizli olarak- Amerika’nın güçlü, demokratik, yaşanılabilir en iyi ülke olduğunu düşünüyordu. Hâtta 68 kuşağından sonraki ‘’sol fraksiyon bile’’ dostlar muhalefette görsün babından sağ iktidarlara karşı gizli-aşikâr ABD’yi savundu.
Geniş halk kitleleri nezdinde ABD aslında hep düşmandı. Kimilerine göre şeytandı. Ama ne olursa olsun güçlüydü, güçlü ise haklıydı, sinema filmleri ile kendini iyi pazarlıyordu. Zengindi, diplomaside ve istihbaratta güçlüydü. Silahları ve teknolojik üstünlüğü vardı. O halde Amerika’ya kafa tutulamazdı.
Körfez Savaşı’nda petrole çöktü, Suudileri satın aldı, IŞID diye yalandan bir örgüt kurarak Irak ve Suriye’yi talan etti, El-Kaide ve Taliban dedi Afganistan’ı mahvetti. En son da ‘’tahtası eksik’’ bir başkan ile dünyanın jandarması benim mesajı vermek istedi.
Bugünlerde Kuzey Kore üzerinden ‘’yalandan manevralarla’’ dünyaya meydan okuyor. İşin içinde Kuzey Kore yönetiminin de olduğundan ‘’adımız gibi’’ eminiz.
Ve son nokta Kudüs!
Adına, Mirac Hadisesini de içeren İsra Suresinin inzal olduğu ve Müslümanların ‘’ilk kıblesi’’ Kudüs!
Trump denilen ‘’bunak şovmen’’ adeta Müslümanların ciğerine basa basa ‘’adice jest ve mimiklerle’’ basın önünde bir imza attı. Ve Kudüs İsrail’in Başkentidir dedi.
Maalesef bu hadise karşısında İslam Dünyası ‘’gerektiği gibi’’ ayağa kalkamadı. Türkiye hariç!
Türkiye Cumhuriyeti ortalığı yıktı geçti. Üst üste manevralarla 128 ülkenin Birleşmiş Milletlerde Trump’a çizik atmasını sağladı. Her defasında ‘’Kudüs kırmızı çizgimizdir’’ dedi. Silahların var diye güçlü değilsin diye ABD’nin yüzüne haykırdı.
Türkiye bunları yaparken ‘’satılık Araplar’’ dedeleri Şerif Hüseyin gibi şerefsizce sustu. Hattâ bazıları Fahrettin Paşa gibi ‘’çekirge yiyerek’’ Hz. Muhammed (SAV)’in mübarek kabrini muhafaza eden bir kahramana ‘’hırsız’’ dedi. Yetmedi Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanına hırsız dedi. Yetmedi Türk Milletine hırsız dedi.
Türk Milleti açısından gelinen son nokta…
FETÖ itini ajan olarak çalıştıran ve yakalanınca vizeleri kaldıran ABD’ye mütekabiliyet esasına göre aynı muameleyi yapan bir Türkiye…
Güvence aldık o yüzden vizeleri tekrar başlattık diyen ABD’ye, biz güvence vermedik yalan söyleme diyen bir Türkiye…
Silahların var diye haklı değilsin, haklıysan güçlüsün, aklını başına al düşün diyen bir Türkiye…
Suriye’ye veya Irak’a girdiğimizde oraya giremezsin diyen ABD’ye, sen 10.000 km öteden gelip giriyorsun da sınırım olan ülkeye girmek için senden mi izin alacağım diyen bir Türkiye…
Geçmişte ‘’biz yaptık sen yapma abi’’ dediğimiz ABD’ye ‘’sen kimsin haddini bil’’ diyen bir Türkiye…
İsrail ve Amerika’nın gerçek birer şeytan olduğu, yeryüzünde yaşanan hemen tüm kötülüklerin kaynağı olduğu, demokrasi ve özgürlük yalanlarını uyuşturucu olarak kullandıkları, aslında gerçek birer katil oldukları artık çok net!
Nihai olarak şunu diyebiliriz ki; her görüşten insanımız ABD’nin bir rüya olmadığını anlamış durumdadır.
Tabiî ki ABD, yaşananlar karşısında alttan alma gibi bir refleks göstermeyecektir. Kuyruğu dik tutmaya çalışacaktır. Lakin şapka düşmüş kel görünmüştür.
ABD asla bir rüya değildir!