Amerikada müslümanlar ve Manipülasyon
Amerikada bir taraftan İslam dinini kendilerine hayat nizamı olarak seçenlerin sayısı her geçen gün artarken diğer taraftan medyanında etkisiyle Amerikan halkının beynini yıkamak için İslam aleyhi propogandalar yapılmaktadır. Oysa ki Amerikada İslam’ın tarihi ,Harvard üniversitesinde profesörlük yapmış Yeni Zellanda asıllı Barry Fell’e göre Kristof Kolomb öncesine kadar dayanır. Barry Fell, konuyla ilgili yaptığı arkeolojik ve epigrafik çalışmalarla tezini kanıtlamıştır.Dolayısıyla Amerika için İslam son bir yüzyılın konusu değil asırlardan beri olan bir gerçektir.
Bir taraftan Amerikada Barry Fell gibi değerli ilmin namusuna uygun adilane çalışmalar yapan bilim adamları varken diğer taraftan kimi provakatör sözde dini liderler medya yoluyla halkı müslümanlar aleyhine kışkırtmaktadırlar.
Düşünün ki Jerry Falwell gibi fundamentalist ve Evanjelik bir rahip televizyon karşında dünya nüfusunun dörtte birinin peygamber olarak iman ettiği Hz Muhammed’e terörist diyebilmiştir. Daniel Pipe gibi Musevi cemaatin içinden kimi isimler, Amerikan halkını müslümanlara karşı manipüle eden aktörlerdendir.
Yapılan araştırmalara bakarsak bahsi geçen provakotörlerin beyin yıkama operasyonlarında başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü Amerikan halkının % 44 u müslümanların dinlerinde çok katı ve militant olduklarını düşünüyorlar. Diğer yarısı öyle düşünmüyor ama % 44 ciddi bir oran. Bu demektir ki hatri sayılır bir kitle müslümanların aleyhinde şartlanmış durumdalar.
Amerikalılar’ın % 22 sı komşunuzun müslüman olmasını istermiydiniz sorusuna hayır istemezdim cevabını vermektedirler. Bu tespitler gösteriyor ki Amerikan halk müslümanlar aleyhine şartlandırılmaktadır. Öyleyse müslümanların İslam’ın gerçek yüzünü tanıtmak için harekete geçmek, konuşmak ve iletişim içinde olmak gibi olmazsa olmaz gibi bir vazifesi var bu kitada.
Amerika devlet kurumlarında özellikle mahkumlara ve çeşitli akademik ortamlarda öğrencilere ve halka İslami anlatmaya çalışan biri olarak benim tecrübeberime binaen şahsi kanaatim en kötü iletişimin iletişimsizlikten daha iyi olduğu yönündedir.
Gardiyanlar arasında asker olan ve askerliğini Irak, Bosna ve Afganistan gibi müslüman coğrafyalarda geçiren birçok kimse var.Ancak içlerinden bazıları kendi halinde kasaba hayatı yaşayan kimseler. Size sorsam , asker olarak müslümanların içinde bulunan mı daha ön yargılı yoksa kasabasından hiç çıkmayan kendi halinde olan mı? Belkide birçok kişi elbette asker olan şeklinde yanıtlayacaktır. Ama iş öyle değil. Kasabasından çıkmayan ve sadece medyadan zehirlenen kimseler diğerlerinden daha önyargılı ve düşmanca tavır sergileyebiilmektedirler.
En kötü iletişimin dahi iletsimsizlikten daha iyi olduğunu sadece gardiyan örneklerinden değil Amerikada yaşanılan bölgelerdeki insanların davranışlarındanda tespit edebilmek mümkündür. Merkezi yerlerden kırsal bölgelere doğru gittiğinizde size olan yaklaşımın farklılığını çoğu kez iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.Ne ki burada sorgulanması gereken o halkın size ucube gibi bakması değil birtakım medya gruplarının İslam aleyhtarı propaganda yapmalarıdır.
George W. Bush’un, televizyonların karşısında ağzından kaçan, Amerikan ordusunu Haçlılara benzetmesi bir bilinç altının, tezahüründen başka birşey değildi aslında. O dönemde bir taraftan Papa “Savaş ile barış arasındaki seçim iyi ile kötü arasındaki seçim gibidir” diyerek Hristiyan dünyasını barışa davet ederken diğer taraftan Jerry Falwell gibi bazı evanjelik ve fundamentalist Babtist rahipler George W.Bush’u destekliyor ve halkı müslümanlar aleyhinde kışkırtıyorlardı.
Bugün müslümanlar aleyhinde kampanyalar başlatan Hristiyanların tarihine bakarsak karşımıza hiç iç açıcı tablolar çıkmayacağı gayet nettir. Roma imparatorluğunun Milan fermanıyla ,Hristiyanlık resmi din statüsüne kavuştuğu günden bu yana Pavluscu geleneği takip etmeyen heterodks Hristiyanlar ve yine diğer inanç mensupları sürekli baskı ve zulme maruz kalmışlardır. Tarih boyunca binlerce farklı mezheplerden ve dinlerden insanlar acımasızca katledilmiştir.
Bunları yaparken sığındıkları argümanlar yine kendi kaynaklarından olmuştur. Bugün Kur’andaki cihad ayetlerini göstererek müslümanları marjinalize etmeye kalkanlar kendi kitaplarından misaller verince susmak zorunda kalıyorlar. Hristiyanarın müslümanları işgalcilik ve şiddet ile itham etmelerine rağmen kendilerine İncilden pasajlar okuduğunuzda susmak zorunda kalmaktadırlar. “Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben babayla oğulun, anneyle kızın, gelinle kaynananın arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanı kendi ev halkı olacak.” Matta 10:34-35
İslami konularda tartışmak isteyenlere bu pasajı okuyorum ve diyorum ki ben bu ibareyi alıp tüm İncil budan ibaretmiş gibi bir argüman geliştirip tüm müslüman dünyasına sizing aleyhinizde propaganda yapsam adalet olur mu? Biliyoruz ki İncil’in bir çok yerinde sevgiden ve barıştan bahsediyor.
Televizyonda müslümanların aleyhinde prvakosyonlarla tahrik olan en büyük kitle kuşkusuz mahkumlar oluyor. Herhangi biryerde bombalama olduğu zaman belki on kişi beni durdurup İslamla ilgili soru kılıfı altında sorgulama yapabiliyorlar. Ben bir buçuk milyarlık müslüman coğrafyasındaki marjinal bir olayı niçin üstüme almak zorundayım? Bir grup hristiyan Amerikanın bir yerlerinde Kur’an yaktığı zaman tüm Hristiyanlar böyle hoşgörüsüz demek nasıl adil bir yaklaşım değilse dünyanın bir köşesindeki yaşanan şiddet içerikli bir hadisenin günah keçisi niçin tüm müslümanlar oluyor?
Kimliğinizle bu ülkede yaşamak ve birşeyler yapmaya çalışmak hakikaten kolay değil. On yıl oldu alışamadım bu ülkeye. İsmet Özel, “Dünyaya alışan şiir yazamaz” der. Alışamadığımız için zaten yazabiliyoruz.
Bilgin Erdoğan