WASHINGTON - Buraya gelince havayı koklamak daha kolay: ABD Barack Obama'nın Beyaz Saray'a yerleşmesiyle başlayan Türkiye ile 'özel yakınlaşma' niyetini kalıcı bir politikaya çevirme arzusunda; bunun için hemen her alanda ön hazırlıklar yapılmış gibi... Türkiye de başlattığı atılımların bir sonuca ulaşması için ABD'den daha fazla katkı bekliyor; bölge istikrarını ilgilendiren konularda ABD'nin de bir biçimde sorumluluğu olduğuna inanılan aksayan yönlerin ortadan kaldırılması istenecek...
Pazartesi günü Beyaz Saray'da yaşanacak Barack Obama ile Tayyip Erdoğan buluşmasına yalnızca iki ülke hazırlanmadı; buluşmanın başarıya ulaşmasını hayati çıkarlarının zedelenmesi görenler de suyu bulandırma çalışması yaptılar. Ergenekon ile ilgili 'çelişkili' bir raporun İngiliz yazarı Washington'da konferanslar verdi; Türkiye'de basın özgürlüğünün zedelendiği iddiaları itibarlı gazetelerde yayınlatıldı. Gözle görülür bu çabalar dışında gözle görünmeyen kimbilir ne tür çalışmalar yapıldı, yapılıyor buluşma öncesi...
Haberler ve yorumlarda masaya getirilmesi muhtemel konu başlıklarına zihinlerinizi fazla takmayın. ABD Başkanı ile Türkiye Başbakanı arasındaki yüzyüze görüşmede her konunun gündeme getirilmesi beklenmez; konuların önemli bir bölümü diplomatlar ve bakanlar düzeyinde görüşülüp çözülür. İki ülke yöneticisinin başbaşa görüşmede ele alacakları konular bir veya iki ile sınırlıdır.
Afganistan'da bir türlü kurulamayan düzen ve erişilemeyen istikrar inşası için Türkiye'nin vereceği katkı Obama yönetimi açısından birinci derecede önemli... Buna karşılık, Amerika'nın dikkatinin Irak'tan Afganistan'a kaymasının Türkiye'nin kendi düzeni ve istikrarını olumsuz etkilediği bir süredir Ankara'nın gündeminde...
Obama, konuğuna, “İttifak güçlerine daha fazla asker yolla” ricasında bulunacak, Erdoğan ise, evsahibine, “Irak'ı Türkiye'yi tehdit eden teröristlere kapamalısın” mesajını verecektir. ABD bu iki konuyu muhtemelen “Sen Afganistan'da bizim çizgimize gel, biz de dediğini yapalım” formülüyle birbiriyle ilintilemeye çalışacak, Türkiye ise sunulan formülün ters tepeceğini vurgulayacaktır.
Türkiye'nin Afganistan gibi dünya sistemini zorlayan uluslararası ihtilâflarda 'barışçı' bir rol oynayabilmesi için 'savaşçı' rollerden uzak durması gerekiyor. Afganistan'da elini kana bulamadan düzen koyucu roller üstlenmekle yetinmiş Türkiye, muharip güçler arasında yer almaya başlar ve çatışmalarla sonuç alınamazsa ne olacak? Oysa savaş devam ederken Türkiye'nin Afganistan'da sürdürdüğü yapıcı faaliyetler, savaşın çözüm getirmediğinin anlaşılmasıyla kurtarıcı bir formüle dönüşebilir. Savaşın içine davet edilen Türkiye, onun yerine, savaş-sonrası dönemin yeniden inşa faaliyetlerinin güdücü unsuru haline gelebilir.
Bunu yapabilmesi için ise kendisini tehdit eden terörün bütünüyle sona ermesi gerekiyor.
Irak'ın kuzeyi de ülkenin bütünü gibi ABD'nin denetimi altında. Türkiye'yi tehdit eden terörist eylemler için Irak'ı mesken tutan örgüt, bunu, ABD askeri varlığının burnu dibinde gerçekleştiriyor. Bu garabeti daha fazla sürdüremez Washington; kontrolü altında tuttuğu topraklarda terörün barınmasını önlemelidir. Özellikle de 'demokratik açılım' sürecinde sağlanan kolaylıklar sayesinde. Washington, doğrudan veya taşeronları aracığıyla, “Size tanınan kolaylığı değerlendirin, aksi halde burada barınamazsınız” deme imkânına sahip. Bunu dediğinde tablo bütünüyle değişecektir.
Suyu bulandırma gayretlerine rağmen Washington'daki hava iki ülkenin tepe yöneticilerinin buluşması sırasında akl-ı selimin galip gelebileceğine dair umutları besliyor. George W. Bush'un yanlış politikalarını benimserse Obama ve müttefiki Türkiye'yi Bush'un kabul ettiremediği şartları kabule zorlarsa, kaybeden tarafın kim olacağı şimdiden belli.