Sisi ikinci katliamını gerçekleştirdi dün. Bir önceki katliam bir sahur vakti çökmüştü Mısır'ın üstüne. 200 kişi can vermişti. Mısır’ın Sağlık Bakanlığına göreolaylarda 464 kişi hayatını kaybetmiş, 2,926 kişi ise yaralanmıştı. Müslüman Kardeşler' den dün verilen bilgilerde ise ölü sayısının 500 yaralı sayısının ise 10 bin civarında olduğu belirtilmişti.
“Mısır'da darbenin ardından atanan geçici Başbakan Hazım el Biblavi, dün yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan kanlı müdahaleyi savundu, emniyet teşkilatına teşekkür etti(!)
Televizyonda yayınlanan açıklamalarında El Biblavi, hükümetin Mursi destekçilerinin kamplarına girme kararını savunarak harekete geçmekten başka seçenekleri olmadığını söyledi.”
Bu ifadeler birkaç marjinal grup hariç tüm Türkiye’den trajikomik gözüküyor.
Sivil halkı çoluk çocuk demeden kurşunlamak mı çaresizlik?
Kucağında bebek taşıyan yaralı anne görüntüleri yansıyor ekranlara, Adeviye'den ya da Nahda'dan. Öte yanda çadırların üzerine iş makineleriyle yüklenen Sisi güçlerinin zafer işaretleri, kana bulanmış cesetlerin hemen yanında. Kendi halkını katletmeyi zafer olarak mı görüyorsun diye sorarlar adama. Göstericilerin hedef alınarak gaz bombalarıyla saldırılması, keskin nişancılar marifetiyle kurşun yağdırılması…
Bunlar tek kelimeyle vahşet değil de nedir?
Halkı kurtarmak bahanesiyle darbe yapanlar şu an ne hissediyorlar acaba? İstifa ederek büyük bir yanlıştan geç de olsa dönen Nobel Barış Ödülü sahibi Baradey,"Tek damla kanın sorumluluğunu üstlenemem" demiş. Koltuğunu kaybetmek istemeyen diğerleri bu utançla yaşamaya razı demek ki! Yalnız unutulmamalıdır ki bu istifanın diğer istifalara da ön ayak olabilir. Neticede kendi halkının katledilmesine kim ne kadar rıza gösterebilir ki?
Burada Suriye akla geliyor. Acaba Mısır’da da Suriye gibi yıllar boyu süren bir iç savaş mı başlıyor? Korktuğumuz olaylar gerçekleşiyor, insanımız endişeleniyor. Gerekçesi ne olursa olsun sivil halka yapılan müdahaleler bir çok tehlikeli kapıyı açabilir. Cumhurbaşkanımız da ifade etti “Bu yol Mısır için çıkmaz bir yoldur” diye. İlk bakışta kulağa mantıklı, mantıklı olduğu kadar da üzücü geliyor.Nasıl ki Suriye’deki halkın arkasında ordu yok ve bu yüzden kaç yıldır kan akıyor, binlerce insan ölmüş durumda, ekonomi çökmüş insanlar ülke dışına kaçmanın yollarını arıyor, aynı şekilde sırtını silahlı bir kuvvete dayamadığı için yeterince güçlü olmayan Mısır halkı da Suriye halkının durumuna düşebilir.
Yalnız burada umudu kaybetmemek lazım. Zira 1. Tahrir gösterilerinde halkın yanında olan ordu, olayların şiddetine dayanamayıp taraf değiştirebilir. Çünkü Mısır’da, Suriye’den farklı olarak ordu ve halk arasında güçlü kökleri olan bir mezhep ayrımı bulunmuyor.
Her ne olursa olun, bu noktada uluslararası toplum Mısır’daki olaylara sessiz kalmamalı, 3 Temmuz’dan beri yönetimi elinde tutan darbecilere duyarsız, hareketsiz ve tepkisiz durmamalıdır. Arap Ligi, İslam Konferansı Örgütü, diğer bölgesel aktörler ve Birleşmiş Milletler vakit daha da geç olmadan devreye girmeli, Mısır’daki tarafları uzlaştırarak, yatıştırarak demokrasinin kapısını açma konusunda sorumluluk almalıdır. Bunlar başarılamazsa ise çeşitli yaptırımlar uygulanmalıdır. Mısır gibi olaylardan dolayı ekonomisi zarar görmüş bir ülkenin uluslararası yaptırımlara direnmesi zor olacaktır.
Yine de yalnız kendi meseleleriyle uğraşmayı adet edinmiş lider ülkelerin Mısır için ellerini taşın altına sokmaları zor gözükmektedir. Halbuki ölümün dili, dini, mezhebi, rengi, ırkı, cinsi, kadını, erkeği, siyahı, beyazı yoktur. Ölüm ölümdür. Katil de katil. O halde kimin öldüğüne bakmadan küresel aktörler insani sorumluluk hissederek devreye girilmelidir.
Oğuz Yavuz