(Yazıyı okuyunca bir çoğumuz çok güleceğiz. Çünkü anlatılan bizim hikayemiz. Bunu görmek için gönül gözüyle bir kere aynaya bakmak yeter Başlıktaki söz, ciddi bir ameliyata girip çıkan, sonra iyileşen bir hastaya ait. )
Geçenlerde bir yaren nakletti hikayeyi. Ona da tanıdığı bir doktor anlatmış mevzuyu. Kalp krizi geçirip ambulansla hastaneye kaldırılan, yapılan muayene ve tetkiklerin sonucunda durumunun çok ciddi olduğu anlaşılan vatandaşa doktorlar her şeyi açık seçik söylüyorlar;” Herşey Allaha kalmış, biz elimizden geleni yapacağız. Rabbım hayreyler inşallah …”diyorlar. Kendi ahvalini iyi bilen ve duygusal bir karaktere sahip vatandaş, doktorların bu tespitleri ve sözleri üzerine, üzerinde ameliyat elbisesi olduğu halde narkozu yemeden, acilen bir kağıt kalem getirilmesini ve söyleyeceklerinin yazılmasını ister. Hastanın dediği yerine getiriliyor. Orada bulunan görevlilerden birine söylediklerinin aynen yazılmasını rica eden vatandaşın bu isteği yerine getiriliyor;
- Paramın 20 bin lirasını falan vakfa, 10 bin lirasını filan hayır kuruluşuna bağışladım. 10 bin lira mahalledeki fakirlere verilsin. Falan yerdeki arsamı, üzerine cami yapılmak üzere … vakfa bağışlıyorum. Geri kalan malımı,mülkümü, paramı murislerim İslamıi ölçülere göre paylaşsınlar…” Diye yazdırdıktan sonra altına kendi adının ve ameliyatına girecek iki doktorun adının yazılmasını, günün tarihinin atılmasını ister. Bu istekleri yerine getirilir. Önce kendisi, sonra şahit olarak adları yazılan doktorlar tutanağa imza atarlar…”
Sonsuz aleme gitme korkusunu iliklerine kadar hisseden ve gerçekten çok kritik bir operasyon geçiren ukba yolcusu vatandaş, Allahın izni, doktorların çabaları ile hayatta kalır. Beş on gün hastane de kalır. Bir ay sonra kontrole gelmek üzere taburcu edilir. Bir ay sonra neredeyse tamamen iyileşen ve sağlığına kavuşan ahiret yolcusu kontrol için hastaneye gider. Yapılan tetkikler de olumludur. Doktorlar bu iyi haberi kendisine verdikten sonra onun emanetini/vasiyetini bizim yarene hatırlatırlar:
-- “…Hani sen bizleri şahit tutarak bir vasiyet yazdırtmış, önce kendin sonrada bizlere imzalatmıştın. Sonuç ne olursa olsun, yani iyi olsam da ‘göçsem de’ bunları mutlaka yerine getirin demiştin. Biz şimdi o kağıdı notere veya mahkemeye verip vasiyetini yerine getirmek istiyoruz. Herhangi bir problem yok değil mi? “ diye sorarlar. Bizim yaren biraz düşünür, biraz kızarır, biraz morarır sonra :
-“Ama ben o zaman öleceğimi sanmıştım” der.
Bu hikaye, biz Adem oğullarını, Havva kızlarını ne güzel anlatıyor değil mi! Cenabı Mevla bu halimizi zaten asırlar önce bizlere bildirmişti son mesajı Kuranda; : ‘’Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O'na "gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)" olarak Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak sana şükredenlerden olacağız."
Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.’’
Yazıyı şöyle bağlayalım: her an ölcekmiş gibi yaşamak zorunda olan bizler her konuda; siyasi ekonomik, aile ilşikileri, sosyal faaliyetlerimiz, günlük hayatta karşılaştığımız her durum ve ahvalde bu gerçeği aklımızdan çıkarmayalım ve adımlarımızı, bir gün mutlaka hesaba çekileceğimiz gerçeğine göre atalım.