Demek Almanlar'ın da dili varmış... Deniz Feneri e. V. davası başladığından beri yargılama sürecinde fark ettiğim gariplikleri burada yazıyorum, televizyonda anlatıyorum; en son Akşam gazetesinde çıkan mülâkatımda da konuyu gündeme taşıdım. Kolay yenilir yutulur şeyler değil iddialarım, ama Almanlar'dan ses yok...
Neyse sonunda bir tepki geldi.
'Gazeteport' internet sitesinden Safile Usul yargı süreciyle ilgili bazı soruları yöneltirken Alman ilgiliye, benim iddialarımdan bir-ikisini de -sağolsun- gündeme getirmiş... Soruyu tam anlamadıkları için cevapları yarım-yamalak gelse de tepki tepkidir... Sonuçta yapılanları 'yemeyen' birileri olduğunu, kendileri sessiz kaldıkça iddiaların daha da dallanıp budaklandığını öğrendi Almanlar...
İddialarımı Akşam gazetesinde Gülay Altan'ın soruları ve verdiğim cevaplardan takip edelim isterseniz:
Soru: Almanya'daki Deniz Feneri davasının Alman istihbarat örgütünün işi olduğunu yazdınız...
Benim cevabım: Her şeyiyle öyle olduğunun izlerini bulabilirsiniz o davada. Almanya'daki Deniz Feneri ile Türkiye'dekini ayırmak lazım. Türkiye'dekinin olaylarla ilgisi olmadığını gayet kuvvetle tahmin ediyorum. İçinde değilim, ama dışarıdan baktığınızda en ufak bir leke konulabileceğini sanmam. Zaten o kadar insanın aldatma üzerine bir araya geleceklerini düşünemem bile. Almanya Deniz Feneri'nde de bir yanlışlık varsa, içine adam sızdırarak Almanlarca yapılmıştır.
Soru: Bundan nasıl bu kadar eminsiniz?_
Cevabım: Almanya'daki Anayasayı Koruma Örgütü baştan sona bu olayın içinde. Komiser Böhm bu örgütün bir elemanı. Özel bir mahkeme olduğu da anlaşılıyor. Yargılamadığı, mahkum etmediği insanlar hakkında karar metnine ifadeler koyuyor. Bir de haber gönderiyorlar, 'Biz de buraya müdahil olalım'. Hangi davada olunmuş ki bunda olsun. Bir tür intikamcı duygularla hareket etmek ancak Türkiye siyasetine ağırlık koymak isteyen istihbarat örgütlerinde olur. Nitekim hatırlayalım, ilk konu gündeme geldiğinde siyasi bağlantılardan bahsettiler, hatta Tayyip Erdoğan'ın ismi bile yine Almanlar tarafından telâffuz edildi. Belli ki bu işten başka şeyler çıkartmaya çalışıyorlar. Almanlar'dan biri çıkıp da 'Bunu nereden uyduruyorsun' demedi bana.
Frankfurt Savcılık Sözcüsü Doris Müller-Scheu gazeteci Safile Usul'ün kendisine aktardığı iddialarıma şu cevabı vermiş: "Biz sadece Frankfurt Savcılığıyız. İşimiz suçu takip etmek ve soruşturmak. Alman Anayasa Koruması ile alakamız yok. Böhm de sadece bir kriminal polis. Alman Anayasa Koruma Örgütü ile alakası yok. Almanya'da İçişleri Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Anayasayı Koruma Bölümü (Verfassungsschutz) Almanya'nın iç güvenliğine yönelik olarak istihbarat faaliyeti yürütür. Bunun dışında, Almanya'nın dış güvenliğinden sorumlu olarak istihbarat faaliyeti gösteren ve Alman Dışişleri Bakanlığı bünyesinde görev yapan Askeri Koruma Hizmeti (MAD) bölümü vardır. Askeri güvenliği sağlar. Bizim veya Böhm'ün bu bölümlerle hiçbir alakası yoktur. Zaten Almanya'da bir kişi değişik bölümlerde görev yapamaz. Sadece bir kurum için çalışabilir. Bu iddialar tamamen asılsızdır."
Hepsi bu kadar: Polis şefi Alexander Böhm'ün Alman Anayasayı Koruma Örgütü (AKÖ) ile bir ilişkisi yok...
Oysa Almanya'daki Deniz Feneri davasının daha en başından beri siyasi amaçlı olduğunu söylüyorum. AKÖ Almanya'nın çok güçlü istihbarat örgütü. Almanlar modern istihbaratın kurucusu biliniyor; CIA'yi bile bir Alman istihbaratçının danışmanlığında oluşturdu Amerikalılar... Yeni yeni açıklanan belgeler, Avrupa'yı kasıp kavuran 1968 öğrenci hareketlerinin başlangıcını istihbarat güçleri arasındaki alengirli çatışmaya bağlıyor...
Öğrenci radikalleşmesi Almanya'da başlamıştı; şiddet kullanımının yaygınlaşmasını sağlayan olay da İran Şahı ile eşi Farah Diba'nın Almanya'yı ziyaretleriydi. Ziyareti Berlin'de protesto eden gençlerin üzerine ateş açıldı. Benno Ohnesorg adlı üniversite öğrencisi ptotestolar sırasında tabanca kurşunuyla hayatını kaybetti...
Bütün Avrupa'ya sıçrayan şiddet hareketlerinin anası olan bu olayı Batı Alman polisinden Karl-Heinz Kurras'ın tabancasından çıkan tek kurşun başlattı.
Almanlar, Kurras'ın Doğu Alman istihbaratı Stasi'nin casusu olduğunu şu yakınlarda açıkladı. Bu açıklamanın işin özünü değiştirmediğini bilmem söylemem gerekir mi?
Başka sorularım da olacak, ama Frankfurt Mahkemesi basın sözcüsü Doris Hanım başlangıç olarak şu soruya cevap verirse beni mutlu eder: “Deniz Feneri e. V. davasından yargılanmayan, ifadeleri alınmayan kişiler de mahkeme kararında suçlandı; sanıklar ise suçlarını baştan kabul edip ceza için anlaştıkları halde uzun süren bir yargı süreci yaşandı. Bu uygulamalar hukuk sistemi açısından uygun mudur?”