Beş milyon Müslümanın yaşadığı Almanya'da bulunan ve Müslümanların problemlerini dert edinenlerden biri olduğu anlaşılan Recep Karagöz, "bu ülke mevzuatında din özgürlüğü" konusuna ağıdaki mektubunda açıklık getiriyor:
"Almanya'nın, okullar, öğrenciler ve ebeveynler arasında yaşanan ihtilaflara yönelik yaklaşımını kısaca şöyle özetlemek mümkün: Başarılı bir entegrasyon için, kişilik geliştirmeleri bağlamında öğrencilerin ve ebeveynlerin kapsamlı bir katılıma ulaşabilmek maksadıyla tüm imkânları kararlı bir şekilde kullanmaları gerekmektedir. Geniş kapsamlı katılım, öğrencilerin ve ebeveynlerin anayasanın güvence altına aldığı din özgürlüğünden yararlanabilmesi anlamına da gelmektedir. Bunlara rağmen her somut durumda, öğrencilerin okul hayatına ilişkin hedeflerinin söz konusu olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
"Devletin Anayasa'nın 7. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen eğitim ve öğretim görevi ile öğrencilerin ve ebeveynlerin Anayasa'nın 4. ve 6. maddelerinde belirtilen temel hakları, okul hayatında yaşanan bazı durumlarda, örneğin spor veya yüzme dersinden veya sınıf gezilerinden muaf tutulma veya özel nedenlerden ötürü dersten uzak kalma izni talep edilen durumlarda birbirleri ile çatışabilir. Bu durumlarda pratik uyuşum (konkordans) anlamında bir anlaşmaya varılması gerekir. Aşağıda bu bağlamda muhtemelen karşılaşılabilecek tezat teşkil eden hukuki konumlar belirtilmiş ve çözüm olanakları sunulmuştur.
"Anayasa'nın 7. maddesinin 1. fıkrasına göre devletin okul hakkında karar verme hakkı yalnız okulla ilgili konuların organize edilmesi ile sınırlı olmayıp, aynı zamanda devletin eğitim ve öğretim görevini de içermektedir. Anayasa'nın 7. maddesinin 1. fıkrası ile devlet bir yandan ders hedeflerini belirlemekle yetkilendirilmiş olup, diğer yandan devlete kendi eğitim hedeflerini biçimlendirme ve okuldaki eğitimi bu hedeflere göre yönlendirme hakkı verilmiştir. Böylelikle devletin eğitim ve öğretim görevi, bilgi aktarımının ötesinde çocuğun kişiliğini kapsamlı bir biçimde teşvik etme hakkını olduğu gibi azınlıkların eşit haklarla katılımını sağlamak için gerekli koşulları oluşturma hakkını ve yükümlülüğünü de kapsamaktadır..
"Anayasa'nın 6. maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesine göre çocuklara bakmak ve onları eğitmek ebeveynin doğal hakkıdır ve her şeyden evvel ebeveynin uhdesindeki bir görevdir. Ebeveynlerin bu hak ve yükümlülükleri okul bağlamında da geçerlidir ve devletin Anayasa'nın 7. maddesinin 1. fıkrasında de söz edilen eğitme ve yetiştirme hakkı ile eşit düzeyde düzenlenmiştir... Anayasa'nın 6. maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesinden doğan eğitme hakkı, ebeveynlerin çocuklarına dini konularda eğitim vermesini de kapsamaktadır. Çocuk, dinle ilgili karar verecek erginliğe varıncaya dek din eğitimi hakkında karar verme yetkisi ebeveynlere aittir. Henüz dinle ilgili karar verecek erginliğe erişmemiş çocukların ebeveynleri tarafından kendi dini inançları ve dünya görüşlerine göre eğitilmesi ebeveynlerin sadece hakkı değil, aynı zamanda yükümlülüğüdür. Ebeveynlere verilmiş olan eğitme hakkı her bakımdan bir başkasının yararına, yani sadece çocuğun menfaatine ve iyiliğine kullanılmakta olup, bu nedenle de bu hak diğer temel haklara kıyasla "emaneten kullanılan bir özgürlüktür".
"Esas olarak bir çocuk on dört yaşını doldurduğunda dini hakkında karar verebilme erginliğine sahip olur. Ancak çocuk, ebeveynleri ile anlaşmak suretiyle bundan önce de din özgürlüğünü içeren temel haklarından yararlanabilir. Din hakkında karar verme erginliğine ulaşmaları ile çocuklar din aidiyetleri ve dini uygulamaları hakkında kendileri karar verme ve inançları doğrultusunda davranma hakkını da elde etmiş olurlar. Böylelikle ebeveynlerin, çocuğun din derslerine katılıp katılmaması kararını verme hakkı da sona ermiş olur. Ancak bu, ebeveynlerin çocukları ile anlaşarak onu ilgilendiren dini konuları ile ilgilenme hakkını yitirdiği anlamına gelmez. Ancak, çocuğun yaşı ilerledikçe ve özerklik düzeyi arttıkça ebeveynin ilgili konulardaki eğitme hakkı giderek çocuğun Anayasa'nın 4.maddesinden kaynaklanan haklarının arkasına geçer."