Almanya Türkiye’den Çok Rahatsız

Recep KOÇAK

Yeni Asya Gazetesi’nin bugünkü nüshasında yazar Zihni Çakır’la yapılmış önemli bir söyleşi yer aldı. Son yılların mühim gündem konularına ışık tutan bu konuşmadan geniş bir özeti dikkatinize sunuyorum:

 Ergenekon çöktü mü? Dâvâ sürecine dahil edilenler örgütün çökmesi için yeterli mi? Yoksa Ergenekon siyaset, yargı, medya ayağıyla hâlâ faaliyetlerini yürütüyor mu? Jitem –PKK-Ergenekon ilişkisi gerçek mi? Ergenekon’un dış bağlantıları neler? Bütün bunları Ergenekon üzerine birçok kitap yazan ve Ergenekoncuları yakından tanıyan yazar Zihni Çakır’la konuştuk. Zihni Çakır Ergenekon sürecinde gizliliği ihlâl ve yargılamayı etkileme dolayısıyla hâlâ yargılanıyor. Onun söylediklerine kulak vermenin faydalı olacağını düşünüyorum…

Ergenekon sürecinin geldiği noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

Sözünü ettiğimiz süreç hem devam eden soruşturmalar, hem de dâvâ ile bir yargı süreci. Üstelik kamuoyunda bilinçli şekilde oluşturulan yanlış algının aksine, sadece İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri’de yürütülen Ergenekon dâvâsı ile sınırlı da değil. Eğer ki, Ergenekon, Türkiye’de siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamı, devlet içerisinde yapılanmış ve medya, yargı, sermaye ve siyaset ayaklarıyla yönlendirmeye çalışan bir yapıysa; halkın demokratik iradesiyle yönetime gelen siyasal iktidarları terör örgütleri dahil her türlü illegal yapılarla geliştirilecek işbirliği neticesinde alaşağı etmeyi, yine kontrolünde bulunan hukuk dışı oluşumları tesis edeceği kaotik ortam ve kargaşalarla silâhlı otoriteye darbe zemini hazırlayan bir yapıysa; Sadece 13. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen Ergenekon dâvâsıyla sınırlandırmak imkânsızdır.

(…)

Bu kadar dâvâ ve üstüne gidilmesine rağmen Ergenekon faaliyetlerini nasıl devam ettiriyor?

Bunu bir nevi korunma refleksi olarak tanımlayabiliriz. Ve ayrıca böylesine bir yapının tüm ayaklarının dâvâ ve soruşturmaya henüz dahil edilmediğini de dikkate almalıyız. Sadece 1. Ergenekon İddianamesiyle tarifi yapılan örgütlü yapıyı ele aldığımızda bile, Ordu-Yargı-Medya-Siyaset ve STK bağlantıları olmadan bu yapının faaliyet gösterebileceğine ikna olur musunuz? Asla…
 

Ergenekon’da ortaya çıkmamış ne tür ilişkiler var?

Yukarıda da zikrettiğim gibi; bu yapının varlığını devam ettirebilmek için, imza attığı her türlü hukuk dışı eylemin örtülmesinde rol oynayan yargı ayağı, henüz tam anlamıyla ortaya çıkarılamamıştır. (…) Yapının hukuk dışı eylemlerine meşrûiyet kazandırma, yapı adına psikolojik harp argümanlarının sınırsız kullanılmasını sağlama ve kamuoyu oluşturma görevi üslenen Kartel Medyaya daha dokunulmamıştır bile.

Son günlerde Jitem tartışmaları yeniden ortaya çıktı. Jitem’le Ergenekon’un bağlantısı var mıdır?

JİTEM Ergenekon’un operasyonel kanadıdır. Özel Kuvvetler mensuplarıyla JİTEM elemanları ya da bu birimlerce eğitilen sivil saha elemanları Ergenekon denilen ana gövdenin operasyonel ayaklarıdır. Ergenekon ana piramidinin alt taşları ya da birer kompartımanıdır. Elbette bir ilişki vardır; üstelik JİTEM’e isnat edilen birçok eylemin amaç ve sonucunu değerlendirdiğimizde bu ilişki, inkâr edilmez bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.               

 “DAVUTOĞLU BİLİNÇLİ OLARAK DÂVÂYA DAHİL EDİLMEK İSTENİYOR”

 Deniz Feneri operasyonuyla ilgili görüşleriniz nedir?

Bu konu hakikaten vicdanen çok rahatsız olduğum bir durum. Her kafadan bir ses çıkması ve ana muhalefet partisinin bu olaya “mal bulmuş mağribi” misali sarılması vicdanların kabul edebileceği bir şey değil. Tabiî, onların, yani CHP’nin aldığı pozisyonu vicdanla da açıklayamazsınız. Ama CHP’nin en yumuşak karnı olan Almanya bağlantısına dair ortada dolanan şüpheleri bir araya getirip görsel bir enstantane oluşturduğunuzda, Deniz Feneri e.V.’de aldıkları pozisyonu kavrama zorluğu çekmezsiniz. İzin verirseniz şimdiye kadar bakılmayan bir pencere açmak istiyorum Deniz Feneri olayına. Misyonerlik faaliyetlerinde en radikal adımları atan, en geniş coğrafyada çalışmalar yapan ve bunu bizzat devlet politikasına dönüştüren ülkelerden biri Deniz Feneri iddialarının odağında bulunan Almanya’dır. Bu bakımdan Avrupa'daki Türk isçiler de misyonerliğin ilgi alanlarından biri olmuştur hep. Onlara yönelik çalışmalar, bilhassa OM (Operation Mobilization), WEC (WEC International), “Friends of Turkey” ve “Orientdienst” isimli kuruluşlarca yürütülmüş ve yürütülmektedir. Bakınız, Almanya Musnter´de bulunan İlahiyat Fakültesi, 1910 yılında devletten misyonerlik ile ilgili bir bölüm kurulmasını isterken, “Misyonerlik ile Yüksek Okullarımızda hem teolojik, hem de ilmî olarak uğraşmak, Alman devletinin çağımızda sürdürdüğü kolonileştirme gayret ve çabalarını başarılı kılmak için bir zaruret halini almıştır” gerekçesini öne sürer. Öte yandan, son yıllarda Türkiye ve Türk dünyasına yönelik misyonerlik faaliyetlerini Almanya merkezli olarak inceleyen araştırmacılar, bu ülkedeki gerek Katolik, gerekse Protestan misyonerlik kuruluşlarının, bağışlar, kilise gelirlerinden kesintiler ve gayrı menkullerinin kiraları gibi gelirlerinin yanı sıra, Almanya hükümetinin gizli ödeneklerinden de finanse edildiklerini belgeleri ile ortaya koyar.Kiliseler ve devlet ödeneklerinden finanse edilen misyonerlik amaçlı yardımlar, son yıllarda Türkiye merkezli yardım kuruluşlarının faaliyetleri kapsamında adeta cılızlaşır.

 

Yani bir çatışma alanı mı oluştu?

Deniz Feneri ve Deniz Feneri e.V. “Yüzyılın İyilik Hareketi” sloganıyla misyonerlik amacı taşımadan, bu Alman misyonerlik kuruluşlarının çalışma sahalarının tamamında, yoksullar, afetzedeler, kriz mağdurları ve iç kargaşalarla yaşamını sürdürme zorluğu çeken milletlere hayırseverlerin bağışlarını ulaştırdıkça, bu hareket misyonerlerin hedefine oturur.
Türkiye merkezli Deniz Feneri, Almanya adresli Deniz Feneri e.V., cemaat odaklı Kimse Yok Mu gibi; kimi cemaat, kimi ise bağımsız girişim hareketi olan yardım kuruluşları, kimi zaman Uganda’da, kimi zaman Somali’de, kimi zaman Avustralya’da, kimi zaman Çin’de, kimi zaman Japonya’da, Tacikistan’da, Kırım’da, Azerbaycan’da, Yunanistan’da kısaca dünya coğrafyasının her noktasında yardıma muhtaç insanlara el uzattıkça, sıcak yuvalar kurup bir tas çorba ikram ettikçe, başta Almanya olmak üzere Hıristiyan misyonerlerin hedefine oturur.
Bu arada, Türkiye’de muhafazakârlaşma eğilimini tetikleyen ve bugünkü siyasal fotoğrafın oluşumunda büyük katkı sağlayan sosyolojik gerçekliğin arkasında da evrensel faaliyet gösteren bu yardım kuruluşları vardır.
Örneğin Deniz Feneri’ni destekleyen en önemli kuruluşlardan birinin Kanal 7 ve internet ağında Haber 7.com olduğu ortadayken, Kanal 7’nin dış destekli bir darbe olan 28 Şubat’ta neler yaşadığını, nasıl hedef tahtasına konulduğu hâlâ tazeliğiyle duruyor hafızalarımızda. Şimdi bu kadar veri ortadayken Hıristiyan Misyonerliğinin en önemli adresi olan Almanya kaynaklı Deniz Feneri soruşturmasına kim nasıl inanmamızı isteyebilir ki? Soruşturmanın Almanya’dan yakılan fitilinin inandırıcılık boyutu zorlama bilgi ve sahtecilik maarifetiyle imal edilen mesnetsiz belgelerle çökmüştür zaten.

 

CHP ile nasıl bir bağlantısı var bu dâvânın?

Önemli bir nokta soruşturmanın Türkiye’de başlatılması için oluşturulan kamuoyu baskısının arkasındaki adresin CHP olmasıdır. CHP’nin başında kirli bir komplo sonrasında Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunması tesadüf mü sanıyorsunuz? Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya ilişkileri, Kemal Kılıçdaroğlu sonrasında CHP’nin izlediği politik çizgi, Deniz Feneri Soruşturması’nda bugün gelinen noktayı hiçbir zaman birbiriyle bağlantısız, spontane gelişen olaylar diye görmedim ben. Alman Derin Devleti’nin de desteğini alan Alman Misyonerlik Hareketleri, Deniz Feneri dosyası ile bir taşla iki kuş vurmak istemiştir. Bunlar, hem ‘’Yüzyılın İyilik Hareketi”nin kendi çalışma alanlarından temizlenmesini, hem de Türkiye’de yaşanan sosyolojik değişimin bir sonucu olan muhafazakârlaşma sürecini kesintiye uğratmayı amaçlamaktadır. Sosyal bilimciler ile siyaset sosyologlarının kamuoyu araştırmalarına dayandırarak yaptıkları yorumlar ve Türkiye’de toplumsal yapı gerçekliğinden yola çıktığınızda, takdir edersiniz ki; Türkiye’deki muhafazakârlaşma eğiliminin oransal artışıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olabilecek oy oranı arasında tersine bir ilişki var.

 

Deniz Feneri e.V. dâvâsında sizce gözden kaçan başka bir şey var mı?

İşte, bakınız, bütün örtülü çalışmalarının temelinde Almanya bulunan, lideri Doğu Perinçek’in sır dolu 2 yıllık Almanya macerası hâlâ aydınlanmayan grup, kendilerine bağlı Aydınlık gazetesinde, sözde soruşturma ile Dışişleri Bakanı sayın Ahmet Davutoğlu’nu da ilişkilendirme telâşına kapıldı. Türkiye’nin özellikle son 7-8 senedir dış politikada uyguladığı onurlu duruş ve plan masasında piyon değil, oyun kurucu rolünün altında yer alan Sayın Bakan’ın böyle bir süreçle birlikte anılması tesadüf mü sanki? Türkiye’nin Davutoğlu liderliğinde yüklendiği misyon ile bölgede ve Avrupa arenasında kazandığı saygınlık, AB içerisinde en fazla Almanya’nın kredisini eritmedi mi? Şimdi CHP tandanslı bir soruşturmaya Almanya tandanslı bir grubun yayın organında Sayın Davutoğlu’nu da ilişkilendirme çabaları sergileniyorsa, hepimiz “bir dakika” demek durumundayız.

 

Ergenekon’un para kaynağı nedir? Önümüzdeki dönemde bu sebeple batacak şirketler olabilir mi?

Öyle zannediyorum, devam eden Ergenekon ve bağlı unsurların soruşturmasıyla mahkeme safhasına taşınmış dâvâlarda eksik ayaklardan biri de finans kaynağıdır.
Bu anlamda ya zamana yayılmış bir süreç söz konusu ya da bu kaynaklardan kiminin devlet olanaklarına dayanmasından doğan bir sıkıntı söz konusu.

(…)

Röportajının tamamını okumak için;

( http://www.yeniasya.com.tr/haber_detay2.asp?id=15324 )

 

gumuslale@gmail.com

  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.