Beğenmediğiniz birilerinin yok olmasını mı istersiniz? Bir politikacının, bir yazarın, bir televizyoncunun, ne bileyim bir işadamının? O olmasa dünyanın daha güzelleşeceğini mi düşünürsünüz?
Öyle tipler vardır, ama ben farklıyım. Kendi hesabıma her gün benim aleyhimde yazıp çizip konuşsalar bile düşük düzeyli muarızlarımın varlıklarını sürdürmelerinden yanayım. Onlar olmalılar ve ne yapıyorlarsa yapmaya devam etsinler de insanlar mukayese imkânı bulabilsinler... Varlıkların değerinin özgürce oluştuğu serbest piyasa, serbest politika ve serbest medya düzeninden yanayım ben...
Kim ne derse desin...
İtirazım, marjinalleşmiş olanların kendilerini hâlâ 'merkez' gibi gösterme sahtekârlığına... 'Merkez' diye söz edilmeye devam etmek isteyenler kendilerini merkez değerlerle tanıştırmalılar; sırtlarındaki 'marjinal' unsurların varlıklarını sürdürecekleri 'kıytırık' pek çok başka yer var: Politikada olduğu kadar medyada da...
ABD dışişleri bakanı Hillary Clinton'un ülkemizde geçirdiği saatlerin bir bölümünü medyaya ayırması bu bakımdan da hayırlı oldu. Önce ntv'de insanlara hoş vakitler geçirten bir programa çıktı Clinton, sonra CNN-Türk'te kanalın yönetmeninin karşısına oturdu. İlk beş dakikadan sonra yüzünün aldığı “Ben galiba yanlış yerdeyim” ifadesi herhalde sizlerin de dikkatinizi çekmiştir.
Uzaklardan gelen konuk, “Sizin ülkenizdeki yönetim global ekonomik krizle benim ülkemden daha iyi baş ediyor” deyince, salonu dolduran özel seçilmiş izleyicilerle onları oraya davet eden program sahiplerinin yüzlerinde dolaştı gözlerim; verdikleri izlenim “Keşke öyle olmasaydı” umarsızlığıydı.
“Keşke iyiye gideceğine kötüleşse ülke, keşke yine 50 sente muhtaç duruma gelsek, keşke dışarıdan bakanlar bize acısa da böyle bir hükümet işbaşında olmasa” diye düşünür mü bir ülkenin vatandaşları; Hillary Clinton'un karşısına medyada çıkanlar bana bunu düşünüyormuş izlenimini verdiler.
Barack Hussein Obama da bir ay içerisinde Türkiye'yi ziyaret edecek ya, programını artık kim(ler) yapıyorsa, onu da benzeri ortamlara çıkartırlar herhalde. Programcıların vatandaşı oldukları Türkiye'yi zem ettiği, konuğun ise kısa süre kalacağı ülke hakkında olağanüstü güzel sözler sarf ettiği bir garip medya etkinliğiydi Hillary Clinton için hazırlanan; Obama'nın programı da öyle olursa şaşırmam...
Şaşırmam, hatta sevinirim bile. Ülkedeki olağanüstü değişimin dışında kalmış bir grubun ne denli 'marjinalleştiği' yabancılar tarafından da gözle görülür bir hal alacağı için olur sevincim... Yüz tane rapordan, bin iyi araştırılmış makaleden daha etkili olduğuna eminim yaşanarak alınan 'ters izlenimler'in...
Türkiye on yıl öncesinde 'işkence sabıkalısı' bir ülkeydi. Hak ve özgürlükleri keyfi olarak ayak altına alabilen yarı-militer bir yönetime sahipti. İnsanların 'anadilleri' ile konuşması hor görülür, farklı dilden yayınlara şaşı bakılırdı. Temsil ehliyeti olmayan politikacılar eliyle talan edilmiş bir devlet hazinesi vardı.
Televizyoncu “Türkiye sizin için 'ılımlı İslâm modeli' olarak mı önemli?” diye sordu. Romancının sorusu “Son birkaç yılda kadın hakları alanında gerilemeler kaydedildiğinin farkında mısınız?” oldu. Erkek televizyoncu kendi medya grubunun dertlerini doğrudan açamadığı için 'basına müdahale' başlığını açtı...
İşittikleri karşısında hayretlere düşen Hillary Clinton'un bir “Ay, öyle mi?” tepkisini vermediği kaldı.
Eğer kulağıma yanlış ulaşmadıysa, Ankara'ya ayak bastığı ilk andan itibaren, rakamlarla da belli olan “Türkiye'nin krize direnci” konusunda bilgi almaya çalışmış ABD dışişleri bakanı... Birileri kendisine 'Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'ndan söz etmiş olmalı ki, nasıl çalıştığını öğrenmek istemiş...
Turgut Özal tarafından 1986 tarihinde kurulmuş olan fon hükümetlerin bütçe açıklarını kapatmaya yarayan bir kaynağa dönüşmüştü. Ak Parti fonun kaynaklarını çeşitlendirip artırdığı gibi birikimlerin yardımlaşma dışında kullanımını da engelledi. Halkın neredeyse yarısına, ihtiyaç durumuna göre, yardım sunuyor, gerektiğinde kira ve burs ödüyor fon...
Valiler ve kaymakamlar başkanlığında çalışan fon, global krizin ekonomik bakımdan 'en zorda olanlar' tarafından en az hissedilmesini sağlayan en önemli kaynak... Trilyonlar fakir fukaraya aş olarak ulaşıyor...
Clinton, kendisini sorgulamak için karşısına oturanlara fonu soru olarak iletseydi doğru cevabı hayata zor tarafından başlamış artist kızımızın verebileceğinden eminim.
Allah medyadan marjinalleri eksik etmesin. Hep yazsınlar, hep program yapsınlar, hep konuşsunlar...