Sayın Davutoğlu Stratejik Derinlik kitabında bir ülkenin gücünü = (Sabit veriler + Potansiyel Veriler) X (Stratejik zihniyet x Stratejik Planlama x Siyasi İrade) olarak tanımladıktan sonra “bir ülkenin güç denklemindeki ağırlığı, sabit ve değişken verilerinin stratejik planlama ve siyasi irade çarpanları ile belirlenmesi sonucu ortaya çıkar" diyor.
Sovyetlerin çöküşüyle ortaya çıkan tek kutuplu dünya düzeni içinde yeniden kurulmaya çalışılan “Yeni Dünya Düzeni” 11 Eylül saldırılarıyla birlikte başka bir ivme kazandı. Amerikan hegemonyasını öne çıkran ve dünya jandarmalığına soyunan bu yeni yaklaşım uzun yıllar miyarlarca dolara mal olan Irak tecrübesiyle bir daha gözden geçirildi ve “ortaya karışık” bir Obama formülü ile çözüm üretilme gayreti içine girildi.
Bütün bunlar olurken dünyadaki güç dengelerinin merkezinde duran Orta Doğu’da ve Türkiye’de birçok köklü değişiklikler meydana geldi. Yeni Dünya Düzeni içinde hangi formül öne çıkarsa çıksın Sabit verileri (tarih+coğrafya+nüfus+kültür) ve Potansiyel Verileri (ekonomik kapasite + teknolojik kapasite + askeri kapasite) ile vazgeçilmez bir unsur olan Türkiye, stratejik zihniyetin değişmesi ile ortaya koyduğu stratejik planlama çarpanını siyasi irade ile de destekleyince, Osmanlının bıraktığı misyonu üstlenmeye aday bir ülke ortaya çıktı. Yürütülen dinamik diplomasi ile adım adım yaklaşılan bu yeni misyon Amerika ve Batı tarafından tabi ki yakından takip edilmekte ve milli menfaatler çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Bu yeni durum Amerika’nın şımarık çocuğu İsrail’i ise çok daha fazla ilgilendirmekte ve herkesten daha çok duruma müdahil olmak istemektedir. Bu gayretin bir sonucu olarak yaşanan “alçak koltuk” krizi aslında Türkiye’nin“ derin stratejisinin” de bir parçasıdır. Bilerek ya da bilmeyerek (!) Türkiye’nin elini güçlendiren bu tür çıkışlar ve sonrasında atılan geri adımlar belli bir kesim tarafından farklı yorumlanarak değişik imalarda bulunulmaktadır.
Bu en basit anlatımıyla futbol sahasına çıkan bir takımın rakibinden top çalması ve attığı pasları yakalamasından çok farklı bir şey değildir. Elbette bunun için sahaya iyi bir strateji ile çıkmak gerekir.
Bu çerçeveden baktığımızda sahadaki takım yeterli görünse de taraftar arasında zaman zaman çatlak sesler duyulabilmektedir. O yüzden taraftara yani vatandaşa düşen bazı sorumluluklar da söz konusudur. Öncelikle anayasadan kaynaklanan ve çeşitli yasalarda yer alan hak ve hürriyetlerinin takipçisi olmalı, verilmeyen haklarını da talep etmelidir. Devlete ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Kendi öz değerlerine sahip çıkıp korumalı; birlik ve beraberliğimize zarar verecek davranışlardan kaçınmalı; dış güçlerin manevralarına karşı uyanık olmalıdır.
Üstünde oturanın stratejisi yüksek olduktan sonra varsın sandalyesi “alçak” olsun.