Hafızalarımızı tazeleyelim...
JİTEM’den TKRM’ye...
atv’nin “deşifre” programı eski (fakat sürekli güncellenen) bir konuyu DTÖ davâsındaki gelişmelere paralel olarak yeniden gündeme getirdi. Yapımcılarını tebrik ediyorum.
“Alnından vuruldu, PKK tarafından şehid edildi” diyorlar ailesine... Kadıncağız eşinin cenazesine bir bakıyor ki, “alnından” değil, “ensesinden” sıkılan bir mermi ile gerçekleşmiş kocasının ölümü...”
Acılı kadıncağız otopsi talep ediyor, kabul etmiyorlar... Alel acele defnediliyor Rıdvan albay... Belli ki, birileri bir şeyleri kaçırıyor! Şehid görüntüsü verilmiş bir başka faili meçhul cinayet vakası var karşınızda. Şehid olmasına şehid albayımız ama haricî değil, dahili düşmanlarca vurulmuş...
Merhum (şehid) Orgeneral Eşref Bitlis tarafından görev verilen (onun ekibinden) bir kurmay Albaydı o... JİTEM denilen başlangıçta gûya hayırlı bir istikamette kurulmuş (ya da yapılanmada yer alanlara öyle yutturulmuş) Jandarma Terörle Mücadele ve İstihbarat biriminde ona da görev vermişler...
Bugüne kadar (Uğur Mumcu dahil) birçok araştırmacının ortaya çıkardığı sonuçlardan ve bütün bunlara son noktayı koyan (en yakın şahit) Özden albayın refikası Tomris Hanım’ın yaptığı açıklamalardan anlıyoruz ki, JİTEM; Rıdvan albayı yok etmekle kalmamış, bağlı olduğu kurumun en tepesindeki Org. Eşref Bitlis’i de götürmüş... Anlaşıldığı kadarıyla merhum bu konudaki tüm endişelerini dertleşirken eşine de aktarmış...
Karısı JİTEM’in aslında böyle karanlık işler için kurulmadığını söylüyor. Bunda kimsenin şüphesi yok. En azından stratejik olarak hainlik planlayanlar hariç hiç kimse –içinde yer alacağı konseptin– bir ihanet yuvası; bir Terörle Kaçakçılık Rant Merkezi (TKRM) olacağını bilmiyordu...
Kocasının JİTEM kapsamında görevli olarak Kuzey Irak’a gönderildiğini söylüyor Tomris Hanım... Barzani ve Talabani arasında gidip gelecek, hususî bir görev yapacakmış... Evde dertleşirken, JİTEM’deki bozulmayı, amacından sapmaya başladığını, dahası uyuşturucu ve silah kaçakçılığına bulaştıklarını da anlatmış Rıdvan albay...
Ve merhum bu mel’un çarkı durdurmaya kalkıyor! Vatanseverlik, yiğitlik böyle bir şey işte... Vatan için çarpan böylesi yüreklere sahip nicelerinin de aynı akıbete uğradıklarına artık zerre miskal şüphem yok! Milyarlarca dolarlık büyük bir rantı çeviren tekerleğe çomak sokmak! Dile kolay sadece... TKRM... Teker... Terör üzerinden rant şebekesi...
Yüzlerce faili meçhul cinayet işliyorlar böyle. Mardin’de öldürüyor ve PKK şehid etti diyorlar. Öldürdüklerini kalorifer kazanlarında yakıp küllerini savuruyorlar. Bazıları acemilik yapıp (bir itirafçının tâbiri bu) helikopterden canlı canlı atıyor kimi “çomak sokucu”ları... İtirafçı, “böyle olunca düştüğünde paramparça olan kişi tanınacak halden çıkıyordu, ama bu acemilikti, biz kazanlarda yakıyorduk iz de kalmıyordu” diyor...
Vatan hainliğine kadar uzanan bir para hırsının üniforma giydiğini, elinde “devletin adamıdır” yazan bir hüviyetle dolaştığını, keyfine göre istediği sivil yahut asker kişileri alıp götürdüğünü düşünün... Bir millet için bundan büyük felâket tahayyül edilebilir mi?
Faili meçhullerde yitirilen kişilerin birçoğu, derin örgütün propaganda kurbanları... Birini öldürüyor, “asker öldürdü” diyip sevenlerinin PKK’ya katılmasını sağlıyorsunuz. Diğerini öldürüp “Kürtler öldürdü” diyor, insanların tüm Kürtleri PKK olarak görmesini sağlıyorsunuz... Elbette böylesi bir tezgaha seçilen kurbanlar da rasgele kişiler değil, önemli simalar..
Çetin Emeç’i, Bahriye Üçok’u öldürenler nasıl “İslâmcılar yaptı” diyerek, bütün Müslümanları potansiyel tehlike olarak göstermek istemişlerse, o hain emellerin planlayıcısı olan –aynı– derin güçler, aynı işleri Doğu Anadolu’da ve İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde de Türk – Kürt çatışması için kullanıyor, bunda da mühim ölçüde başarılı oluyorlardı...
Lojmanlarda gördüklerini anlatıyor Tomris Hanım (Rıdvan albayın eşi). “Bunların çocuklarının çeyizleri bile bu kaçakçılık işinden gelen kara paralarla oluyordu” diyor. Nasıl bir zihniyettir bu? Paraya tapan kara vicdanlı kâfirlerden başkası bunu yapar mı? “Biz bir bardak çay içerken birkaç kişi faili meçhul olarak öte tarafı boyluyordu, çok cinayet işleniyordu” diyor.
Merhum albayımız Mardin’e (tekere –TKRM’ne– çomak soktuğu için) tayin edildiğinde eşiyle helalleşmiş ve kendisini bilerek yanında götürmemiş... Tomris Hanım, “Giderken ölüme gittiğini biliyordu o yüzden götürmedi” diyor... Gel de kahrolma...
Ergenekon savcıları Albay Rıdvan Özden cinayetini de mercek altına almışlardı. Ve 2008 sonunda bir duruşmada Albay Rıdvan Özden dosyasının Ergenekon’la (ben DTÖ diyorum) birleştirildiğini açıkladılar...
Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak o günlerde yazdığı bir makalesinde “Türkiye, Tomris Özden’e çok şey borçlu. Birileri bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor..” demişti... Bu eski fakat sürekli güncellenen (yenilenen, tazelenen) konu, diğer tüm konulara ışık tuttuğu için mühimdir. Üzerinde durulmalı, karanlık işlerin tamamının gün yüzüne, ışığa çıkması sağlanmalıdır.
Türkiye rahat bir nefes almak istiyorsa, sağcısı solcusuyla herkes bu karanlıkların aydınlanmasına çalışmalı. Lambaları asıl şimdi yakıp söndürmek lazım... Öyleki kimse birkaç derin rektör daha sorgulanıyor diye krizlere giremesin. Ucu Aydın Doğan’a da dokunduğu için “D” grubu büyük bir şirretlikle bu son tutuklama ve sorgulamaları halkı dehşete düşürecek bir üslûpla haber programlarına taşıyor, bire bin katıyorlar. Aman dikkat, kimse bunların oyunlarına gelmesin! 14 Nisan 2009 Salı