8. Kocaeli kitap fuarını da geçen pazar itibari ile sağ salim noktalık. Takdir edersiniz ki, Kocaeli Kitap Fuarı en önemli fuarlarımızdan biriydi. Yüzlerce yazarı binlerce okur ve kitapla buluşturmak uğruna harcanan çaba görülmeye ve yaşanmaya değerdi.
Yazar olmaktan çok okur kimliğimin öne çıkmasında en büyük etken A, B ve C salonlarının binlerce çeşit kitapla okurun başını döndürmesiydi. Öyle ki çeviri kitaplardan tutun yerli yazarların eserlerine, çocuk kitaplarından eğitici oyuncaklara kadar her şey mevcuttu yine. Yazarlar için de okurlar için de büyük bir pazar alanı havasında… Alanın memnun satanın memnun olduğu şenlikli bir ortam… Bu her konuda böyle olmaz bilirsiniz.
Fuarlar, biz yazarlar için okurla buluşmamızın yanı sıra eserini tanıtma, yeni ve özgün eserlerden haberdar olma, yazar dostlarıyla buluşup görüşme, fikir alışverişinde bulunma açısından çok faydalı oluyor. Konferansların, tanıtımların, tanışmaların, kaynaşmaların aralıksız devam ettiği, akşamın nasıl olduğuna akıl sır erdiremediğimiz günleri art arda yaşadık. Şahsım adına bu fuara katılmaktan çok mutlu oldum. O kadar ki dokuz gün süren fuara katıldığım üç gün boyunca bahsettiğim nedenlerden standa uğrayamadığım, uğradığımda çayımı yudumlayamadığım, gelen misafirlerimle sohbet etmekten oraya niçin gittiğimi unuttuğum bile oldu.
Her bütçeye uygun kitap mevcut. Yani kitap pahalı gibi bir mazeretiniz olmuyor fuar zamanı. Okuyorsan alacaksın. Sahafımız bile vardı. 10 TL’ya on kitap aldığınızı düşünebiliyor musunuz? Hem de dışı ucuz, içi pahalı kitaplardan, bazılarının aksine… Çocukların kitaba olan sevgisine hayran kalmamak mümkün değil.
Daha önce çalışmış olduğum yayınevlerini ziyaretlerim sırasında çok duygusal anlar yaşadım. Kimiyle güldük kimiyle pişmanlığımızı dillendirdik kimiyle de ağladık.
Bunlar güzellikleri…
Her şey mi güzeldi derseniz, “evet ama” diye başlarım cümleme…
Aslında her şey parası olana daha güzel… Bu hemen hemen her yerde aynı.
Yayınevinizin durumu, standın ihtişamı, okurun ilgisi, yazarın mutluluğu, alışverişin miktarı da bunlara bağlı.
Kendini ispatlamış yayınevlerinin stantları her zamanki gibi salona girer girmez belli oluyordu, insanların gösterişe olan ilgisi tartışılmaz. Kalabalığın fazla olduğu stantlar aslında bilindik isimler… Yayınevi ucuza mal edip ederinden satmaya kalkıyor daha da ötesi kar etmeye çalışıyorsa bu mümkün olmuyor. Ne kadar kıyarsan paraya okura o kadar kaliteli yayın sunabiliyorsun. Kaliteli yayından da öte okura ulaşabilmek doğr reklam ve tanıtım ince ve can alıcı noktaları. Tabi istisnalar yine kaideyi bozmuyor.
Kaldığım süre içinde birkaç atasözü beynimde yeniden yankı yaptı, “Ne ekersen onu biçersin, Alma mazlum ahını çıkar ahaste ahaste, dostlar alışverişte görsün, dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur, iyilik yap denize at vs.”
Şimdi niçin bunlar diye sormayın, dahası da var da baş ağrıtmak istemedim.
Fuarda en güzel şeylerden biri de giriş salonunda bulunan kitap kumbarası idi. Ve her yayınevi bu kumbaraya Doğu Anadolu Bölgesi için istediği kadar kitap atabildi. Ne kadar dolduğunu kaç kez boşaldığını saymanın imkânı yok. Ama bu durum sahiden de çok sevindirici.
Biz de gönderdik çok şükür.
Tabi orada da sosyal medyadan kopamayan bizler, yaşadığımız mutluluğu resmedip anımsamak adına sık sık telefonlara gülümsedik. Bir gün sorası “Eskiden” diye anılır oldu.
Haftaya nasip olursa Sakarya’da olacağım, alan satan memnun olur mu bilmem ama ben kitap fuarlarından hem yazar hem okur olarak çok memnunum.