İnsan, iman - amel dairesi içerisinde yapıp ettikleri ve düşündükleriyle cennet arzusu içerisine girdiği zaman kullukta saflığı bulandırmış olur mu? Yada kişi yaptığı ibadetten haz duyduğu zaman bu haz kulluğu alaca yapar mı?
Bu soruya keskin bir cevap vermek çok kolay olmasa gerek.
Birkaç gün önce bir alış veriş merkezinin önünde bir arkadaşımı beklerken, cadde ortasında bu soruya cevap arayan bir sohbete kulak misafiri oldum.
Şans oyunları bileti satan bir biletçi ile bir başkası kulluk üzerine sohbet ediyorlardı.
Orta yaşlı olan biletçi diğerine “Abi, kulluk o kadar kolay şey değil. İbadet etmekte kulluk değildir. İbadet ederken insanın içinde cennet arzusu varsa orda sadece kulluk değil kulluktan başka şeyler var demektir" dedi.
Bu cümlenin ardı sıra beklediğim arkadaş telefonla arayarak orda beklemememi ve sık sık uğradığımız bir kitapçıda olduğu söyledi. Bende sohbeti daha fazla dinleyemeden arkadaşla buluşacağımız kitapçıya doğru yürümeye başladım. Yolda yürürken biletçinin söyledikleri birkaç ay önce bir arkadaşımla bu minvalde yaptığım bir tartışmayı aklıma getirdi.
Bu arkadaşım, kulluğun sonunda cennet arzusu varsa bu bir çeşit siyaset olmaz mı?
Hatta kulluğun sonunda tanrı cenneti vaat ediyor. Cenneti vadeden tanrının kendisi olduğu için bu siyasetin ötesinde bu durum rüşvete girmez mi?
Onun için bazıları lidere oynar. Lidere oynamak nasıl bir kulluktur? mealine gelen bir soru yöneltmişti.
Bende arkadaşa cevabi olarak;
Kullukta gaye rabbin rızasıdır.
İçine cennet arzusu da olsa başka şey girdimi kulluk saflığını yitirir.
Mesela kişi kullukta Allah rızasını gözetirken yaptığı bir işten basit bir haz bile duysa işin içine nefsi emareler girmiş demektir ve bu bile kulluğu saflıktan alıkoyar. Yani bu kulluk saf bir kulluk olmaz.
Onun için yunus derki;
“Cennet dedikleri ne ki, bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları, bana seni gerek seni”
Ve yine eskiler derler ki kulluğun son noktası fenafillâhtır. Yani nefsini yok etmektir. İhtimal tasavvuf ehli olanlar saf kulluğa ulaşmak için nefisleri yok etme yolunu seçerler.
Rüşvet hak edilmemiş bir durumda mevzu bahis hakkı elde etmek için hak dağıtıcısına para vb şeyler vermek ve başkasının hakkına bu şekilde tecavüz etmek demek olduğu gibi rüşveti alan ve verenin bir maddi çıkarı söz konusudur. Hâlbuki senin verdiğin örnekte karşılıklı bir çıkar söz konusu değildir.
Lidere oynama meselesine gelince, lideri yaradan olarak düşünüp bu sözü söylüyorsan yani kastın rabbin rızasını elde etme ise ve tek erek bu ise farklı bir mana çıkar... Rabbin otoritesini tanıyıp buna göre hareket edip rabbin rızasını kendi istek ve arzularının gerçekleşmesine bir aracı kılmayı kastediyorsan bu farklı bir anlam taşır... Burada niyete bakılır, insan lidere oynarken liderin rızasını kazanmak amaçsa zaten kullukta saflığı yakalamış olur. Ama lidere oynarken niyet bu şekilde istek ve arzularına ulaşmaksa burada lidere oynamak amaç değil araç olduğundan nefsi mülahazalar var demektir... Yani kişinin kulluğu cenneti kazanmak vb şeyler için bir araç ise burada ki kulluk alaca bir kulluktur demiştim.
Şimdi düşünüyorum da iyiliklerin bile Allah rızası dışında kul hatırına yapıldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Seküler yaşam tarzı tüm ahlaki değerleri önüne katıp sürüklemekte, saf kulluğu arayanlar, sekülerleşme karşısında sahip olduğu dinamizm ve paradigmanın tutunamayacağı dürtüsüyle kendi içine kapanmakta ve adeta alaca kulluk edenlerin girdaba kapılmalını seyretmektedirler.
Bu noktada sormak gerekiyor. Saf kulluğa ulaşmak ve seküler yaşam tarzının yıkıcılığına karşı korunmak için içine kapanıp alaca kulluğunu kaybetme tehlikesiyle hızla akıntıya kapılanları seyretmekle saf kulluğa ulaşılabilirnir mi?
Aytekin ATASOYU