AKSİYONSUZ MİLLİYETÇİ HAREKET!
12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinin sonuçları üzerine değerlendirmeler devam ediyor ve epey daha devam edeceğe benziyor. Seçim çalışmalarının taktikleri, hareketliliklerin karşılaştırılması, propaganda söylemlerinin birbiriyle uyumu irdelenmeye konu olmaktadır. Ben bu yazımda seçimleri MHP açısından ele alacağım.
Milliyetçi Hareket, partileşme sürecinden önce de toplumumuzda yüz elli yıla yaklaşan bir fikir, ülkü ve sanat hareketi olarak köklerini yerleştirmiş bereketli bir kaynaktır. Tarihi süreçte pek çok devlet adamını (Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt vs.), niçe fikir ve ülkü devini ( Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin vs.), sayısız sanat adamını ( Yahya Kemal, Necip Fazıl, Hüseyin Nihal Atsız vs. gibi) bu coşkun ırmağın içinde görüyoruz.
Toplumumuzda var olan Milliyetçi Hareketi, yek pare sistemli bir siyasi hareket olarak örgütleyen lider Başbuğ Alparslan Türkeş olmuştur. CKMP’yi hem sembol hem de isim açısından dönüştürerek 1969 yılının Adana’da yapılan kongresinde ilk hamleyi yapmıştır. Pek çok kişi bir partiye ‘’üç hilal’’in remiz olarak alınabileceğini o günlerde hayal dahi edemiyordu. Bu sembol, başlı başına bir iddia ve sorumluluk ilanıydı.
1969 Genel Seçimlerinde %3’lük oy oranıyla bir, 1973’te üç ve nihayet 1977’de % 6.4 oy oranıyla 16 milletvekilliği kazanan Milliyetçi Hareket Partisi, oylarını 300.000’den istikrarlı bir şekilde 951 000’in üstüne çıkarmayı başarmıştı. Ülke gündeminde bu küçük oranın çok fazla üstünde olacak şekilde yer almış ve belirleyici konumunu perçinlemiştir. 12 Eylül 1980 Darbesine gelmeden önce Milliyetçi Hareket’in 42 ilde en büyük parti olma konumuna geldiği Yozgat gibi ilde tek senatörlüğü almış olmasıyla da iddia edilmeye başlanmıştı.
Ordunun yeniden ‘’kapat ve kontrollü olarak aç’’ komutuyla dizayn edilen Türk Siyasetinde 1987’de MÇP, 29 Aralık 1992’de MHP olarak tekrar sahneye çıktığında, soğuk savaş yıllarının geride kalması yüzünden etkinliğinin kalmayacağı söylendi; başlangıçta ivme kazandığı antikomünist söylemden sonra, Güneydoğu Anadolu’da artan terör olaylarına hassas yaklaşımı nedeniyle varlığının PKK karşıtlığından beslendiği suçlamalarına muhatap oldu. 1995 yılında Doğru Yol Partisi ile ortak seçime odaklanmışken tek başına girilen 20 Aralık Genel Seçimlerinde 2 300 000 oy ve % 8,2’lik oranla MHP meclis dışında kaldı.
Alparslan Türkeş’in vefatıyla 8 Nisan 1997 günü kaldırılan cenaze törenindeki üç milyona yaklaşan kalabalık bu hareketin ne denli kökleştiğinin ve özgüven taşıması gerektiğinin de ölçeği olmuştur. Bu yüzden 28 Şubat sürecinde düşürülmüş olan Erbakan Başbakanlığındaki hükümetten sonra Mesut Yılmaz tarafından kurulan seçim hükümeti, olayın sıcaklığının sonrasında seçimi erteleyip icraat hükümeti olmaya yönelmiş ve bu rüzgarı savuşturmaya kalkışmıştır. Milliyetçi Hareket’in 18 Nisan 1999 seçimlerinde % 18 oy ile 129 milletvekilliği çıkarması kimseyi şaşırtmamıştır.
MHP’nin nazik tabiatlı Devlet Bahçeli liderliğindeki üçlü koalisyon ortaklığı, beklentileri karşılayamayan bir durum yaratmıştır. Ülkücü camiada ‘’Biz bu vatanı karşılıksız sevdik!’’ söylemi ile normal beklentiler susturulurken harekete ne zaman eklemlendiği belli olmayan ve kısır yetenekleriyle hak etmeyenlere bahşedilen imkanlar kırgınlıkları arttırmıştır. Böylece baskın bir seçimle 3 Kasım 2002’de iktidar yolu AKP’ye açılmış ve MHP kendine tuzak kurduğuna inandığı ortaklarını (DSP ve ANAP’ı, yanlarına DYP’yi de katarak) siyaset dışına itmenin karşılığında kendisi de meclis dışında kalmıştır.
Kutuplaşan bir cumhurbaşkanlığı seçimi gölgesinde geçen 22 Temmuz 2007 tarihindeki 23. Dönem Milletvekilliği seçimlerinde MHP, % 14.26 oy oranı ve 5.005.587 toplam oyla 72 milletvekilliği kazanarak yeniden parlamentoya girebilmiştir. Meclisteki türban sorunu çözümünde attığı yapıcı adımları inançlı kitleye yeterince yansıtamadı ve AKP’nin usta bir manevrası olan 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu’nda CHP ile aynı safa düşecek bir yaklaşımı tabanına kabul ettiremedi, oy kaynağında sızıntılara yol açtı.
İşte böyle bir süreçten sonra girilen 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde MHP, EN KÖTÜ KAMPANYASINI yaşamıştır. Güya seçime en hazırlıklı olan parti, üç rakip parti içinde en az miting yapma özelliğini kaptırmadı. Kendi tabanıyla referandumda kanattığı yaraları saramadığı gibi, ilgisiz merkezlerle husumet yarıştırıyormuş izleniminden sıyrılmayı başaramadı. % 20’ler seviyesinin üstünde olması gereken hedef ve başarı çıtasını dış propaganda etkisinde % 10’ların altı veya üstü civarında yansıtma hatasını sergilerken,üst perdeden atıp gereksiz yüce divan söylemleri ile tehditler savurulması sayesinde, hilal kartı tanıtırken yaptığı ‘’püskevit‘’ benzetmesinden daha gülünç duruma düştü.
MHP’nin ilan tahtalarına astığı afişler tam bir garabetti. Emeklilerin ve ilgililerin okuyamayacağı küçüklükte uzun yazılar, boşuna yer işgal eden Bahçeli’nin boy resmi, proje anlatmayı önemsemeyen tutum,… esasında hiç harcama yapılmasa da fark ettirmezdi. Kasetler operasyonuyla tabanın heyecanı kırılmış, ikili yüz yüze temaslar yapılamaz olmuştur. Bazı ilçe ve il örgütleri bilerek az ve etkisiz çalışmış veya çalışır gibi görünmüştür. Kendi potansiyelini harcayarak, köprüler atarak, sert söylemlerle gönül kazanılamayacağı belliyken, bu tutum terk edilmemiştir. Lider, ekranı yerince kullanmamış ve hep savunmada kalmıştır. Alınan oyu başarı saymak, ‘’küçük olsun, benim kalsın!’’ anlayışının sakat bir yansımasından başka bir şey değildir.
Milletimiz istemesini ve isteme usulünü bilene veriyor. Adayların bazı yerlerde hangi kıstaslar göz ardı edilerek belirlendiği unutulmamalıdır. Polemiklerle uğraşacak bir aday listesi yerine pırıl pırıl, şaibesiz, gençlik ve tecrübeyi harmanlamış bir kadro milletin önüne çıkarılamamıştır. Elde edileni, hataları giderecek ve yeni yapılanmaya kapı açacak biçimde değerlendirmedikçe allayıp pullamanın bir anlamı olamaz.
Başarının sahibi çoktur, amma yenilgide kimse üzerine pay almaz. Milliyetçi Hareket katarında lokomotif yetersizdir, en kısa zamanda yenilenmelidir. Kimse vagonların bağlantısızlığından dem vurarak zevahiri kurtarabileceğini zannetmesin!
Yıllardır reaksiyonerliği reddedip başkalarının karşıtlığıyla var olmadığını anlatan MHP, AKSİYONER kimliğini ortaya koyacak yapıya, tepeden tırnağa kadar kavuşmadıkça parlamento süsü olmaktan ileri gidemez.
Milletimiz, içte ve dışta, Türk İslam alemini kucaklayacak bir dirayeti Milliyetçi Hareket’ten ve onun biricik siyasi örgütü MHP’den beklemektedir.
Selam ve saygılarımla…