Hakkında kapatma davası açılmış bir siyasi partiyi kıyasıya eleştirmek tatsız bir şey. Ele güne, eşe dosta karşı demokratlığımıza halel gelir kaygısını hiç taşımadım, benim hesabım kendi vicdanımla, doğru, haklı bildiğimle. Tam da bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı krizinden bu yana, toplumsal normalleşme ve demokratikleşme sürecini kurban etme bahasına, rövanşist, fetihçi, iktidar mutlakçısı bir yol izlemeyi tercih eden AKP'yi eleştirmekten geri durmadım.
Yine de, kapatma davası, AKP'yi eleştirme konusunda derin bir vicdan krizi yaratıyor. Üstelik, mevcut AKP liderliğinin, zamanında aynı vicdan muhasebesinde pek de titizlenmemiş, kendi partileri olan Fazilet Partisi kapatılırken fazla ses çıkarmamış, bugünkü iktidarlarına giden yolda fırsatı ganimet bilmiş olmalarına rağmen. Ama, demokrasi, vicdan diye tutturup, olanı biteni görmezden gelmek mümkün değil. Sonuçta, filler dövüşüyor, çimen eziliyor.
AKP'den, ülkenin demokrasi meşalesi olmasını bir gün bile beklemedim. AKP, sağcı, ağır muhafazakâr, popülist bir kitle partisi. Toplumun muhafazakârlarının desteğine dayalı bir parti olarak, onların katı laik resmi ideolojiyi zorlayan taleplerini temsil ediyor, bu nedenle resmi ideolojiyi zorluyor, yine bu nedenle ister istemez demokratik bir dinamik oluşturuyor, hepsi bu. Aslında bu da az bir şey değil, zira demokrasi farklı taleplerin sistemleri esnetmesinin macerasıdır, ama başka hayallere kapılanları hiç anlamadım.
Belli ki, herkes gönlünde yatan aslanlara bu parti, daha doğrusu bu iktidar üzerinden ulaşacağını umdu. Liberal ve demokratların AKP ile denk düştüğü nokta Kemalizmle hesaplaşma meselesiydi, hâlâ öyle. Ancak, muhafazakârların Kemalizmle meselesi ile liberal demokratlarınki ancak bir yere kadar denk düşüyor, sonra konu geliyor, Konya'da poşette şarap ikramına varıyor. AKP'nin sistemle boğuşmak adına çıktığı AB yolculuğu AB'cilerin işine geliyor ama bu yol arkadaşlığının sınırları da hep zorlanıyor, işler normal rayında gitse aslında daha da zorlanacak.
AKP'yi neredeyse solda tanımlamak gafletinde bulunanların soldan ne anladıkları zaten belliydi. AKP'nin sonuna kadar neo-liberal olmanın ötesinde emek ve sosyal politikalar konularında ne kadar sağcı hoyratlık içine olduğunu görmezden gelmenin bahanesi hep CHP oldu. Sanki, CHP sol değilse, onun karşısındakini ondan solda tarif etmek gibi bir zaruret varmış gibi bir hava esti. Sosyal politikalar, son sosyal güvenlik yasaları yetmediyse, 'ayaklar baş olursa kıyamet kopar' lafı ve ardından 1 Mayıs sahneleri artık herhalde herkesin yüzünü kızartmıştır.
AKP, baştan verilmiş anlamsız krediler ötesinde, kapatma davasının kazandırdığı 'demokratik' desteği bozuk para gibi harcamış vaziyette. Her şeye rağmen iktidar, sonuna kadar iktidar çılgınlığını son perdesinde iş, yandaş basın tekelini genişletmek adına kamu bankalarını ve yabancı sermayeyi kullanmaya kadar vardı. İşin başında sadece popülist sağ bir parti olarak, kendimi siyasal anlamda uzak hissettiğim ve itirazlarımın sınırını burada çizdiğim AKP beni artık ürkütüyor. 70'li yıllardan bu yana ilk kez ağır sağ söylemi bu kadar sahneye çıkardığı, işçiye amekçiye 'ayaklar' demekte tereddüt etmediği, sendikları fesat yuvası olmanın ötesinde konumlandıramadığı için ürkütüyor. Baykal söylediği için kenara atılmayı hak etmeyen bir iddia olan, 'kendi derin devletini yaratma' hevesinde olduğunun işaretlerini verdiği için ürkütüyor. Ve en çok yandaş basını bir nevi Pravda mantığı ile gazetecilik yaptığı için ürkütüyor. Zira, muteber gördüğü basın anlayışı bu olan, dahası yandaşı dışında kalan tüm basını, açıkça düşman olarak gören bir siyasi iktidar ve genelde bir siyasi çevrenin vaat ettiği (daha fazla güç kazandığında) mutlak susturmadır.
AKP karşısındaki anamuhalefet olan CHP ve MHP'nin demokrasi gibi bir derdi olmadığı açık, bunu ciklet gibi çiğnemenin faydası yok. Asıl kâbus, memlekette demokrasi dinamiği diye herkesin bir ucundan tuttuğu gölge oyununda perdenin yırtılması, sahnenin tüm çıplaklığı ile ortaya çıkması oldu. Bir yanda bu, diğer yanda hiçbir şeye çare olmamak bir yana, hiçbir şekilde yanında durulması söz konusu olmayan kapatma davası var. Bu tablo karşısında, değil siyasal duruşumuz, ruhumuz ve vicdanımız yaralanıp berelenmeden çıkma ihtimalimiz hiç yok gibi görünüyor.