Hükümetler, iktidarda bulunan partiler bazen kolaya saparak kaybederler. Vesayete karşı direnmek zor gelir, derin devletle mücadele etmek de öyle; iş dünyasının azgın taleplerine direnmek, medyanın boğucu baskısını göğüslemek yürek ister... Pek çok hükümet bunları göze almak yerine kestirme yola sapıp iktidarını kaybetti bizim ülkede...
Ne dersiniz, bugüne kadar karşısına çıkan seçeneklerden hep zor olanı tercih ederek gelmiş Ak Parti, tam da bu noktada, ‘kaybedenler kulübü’ne namzet mi oldu?
Soru bana ait değil; Ak Parti’ye destek verdiği bilinen bazı çevrelerin iddialarını yansıtıyor sadece... Dedikleri şu: Ak Parti iş dünyasını önemsizleştirerek, medyayı dizginleyerek, diğer güç odaklarını hizaya getirerek gücünü pekiştirdi, en son askerin bileğini büktü; yargı da elinde görünüyor... Şimdi artık kendisi ‘devlet’...
Bu tespitten hareketle yapılan Ak Parti’nin cazibesini kaybedeceğine dair yorumların bini bir para...
Kendisinden önceki pek çok iktidar kolay yola sapıp güç odaklarıyla anlaştığı için kaybetmişti; iddia o ki, Ak Parti zorluklara dayanıp kazanmışken kaybedecek... Bu beklentilerinin kanıtı, Uludere’de 34 canın kaybına yol açmış hatanın üzerine gidilmemesiymiş... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “İlker Başbuğ tutuksuz yargılanmalıydı” sözü de bir başka kanıt olarak sunuluyor.
Yakın geçmişte 12 Eylül (1980) darbecileri yargı önüne götürülmediği, dönemlerinde yanlış işler yapılmış Ge
nelkurmay başkanları koruyup kollandığı için eleştirenler, şimdi Uludere’ye ilgisizlik ve ‘tutuksuz yargılama’ temennisine takmış durumda.
Lâfı fazla dolaştırmadan söyleyeceğimi söyleyeyim: Ak Parti’nin başarısı, her şeyin önüne milletin tercihlerini koymasından kaynaklanıyor; başarısızlık ancak milletin nabzını tutamaz hale gelirse söz konusu olur. Uludere’de yaşananlar herkesi üzdü; o kadar insanın hayatına mal olan hatayı yapanlar hesaba çekilmeden milletin rahat edeceğini sanmam...
Asker... MİT... Amerika... İsrail... Kaçaktan dönen insanları terörist olarak gösteren istihbarat hangisinden geldiyse bunun hesabını mutlaka vermelidir, verecektir de...
İlker Başbuğ’un ‘tutuksuz yargılanması’ temennisi Ergenekon sürecini zedelemez; tam tersine o sürecin daha makul bir düzleme oturmasına sebep olur. Öfke, kin, intikam, rövanş gibi duygular üzerine değil, adalet çerçevesinde hesaplaşma arzusu üzerine oturduğu taktirde Ergenekon ve ilgili davalar, verilecek kararlar vatandaşlar tarafından daha büyük coşkuyla karşılanacaktır.
Suçlar ve suçluların üzerine taviz verilmeden gidilmeli, ancak adaletten de şaşılmamalıdır. Bitmek bilmeyen yargılamalar, cezaya dönüşen tutukluluk halleri, ülkenin imajını karartan fikir özgürlüğüne ilişkin yanlış uygulamalar birkaç çağdışı yasa maddesi yüzünden; onların bir ‘reform paketi’ içerisinde değiştirilmesi başta savcılar ve yargıçlar olmak üzere herkesi rahatlatacaktır.
Cezaların amacı kişilerden intikam almak değil, başkalarını benzer suçlar işlemekten caydırmaktır. Silivri davaları sona erdiğinde, Türkiye daha demokrat, daha özgür, daha insan haklarına saygılı, asker-sivil ilişkileri daha düzgün bir hukuk devleti olmuşsa, yaşanan süreç işe yaramış demektir.
Kürt sorunu da çözülecek, merak etmeyin.