Onun için "sahibinin sesi" diyorlar... Sipariş haberleri ilk servis edenlerden biri. Son on yıldır Türkiye dahil; Afganistan, Irak, terörle mücadele, İslam karşıtı kampanya, İran, El Kaide gibi, hep birlikte tartıştığımız, dünyanın en öncelikli konuları haline getirilen gelişmelere yatırım yaptı. Bir görev adamı olarak iyi de piyasa yaptı.
İsrail aşırı sağına yakın bir neocon olarak, küresel istila çağı için çabaladı durdu. Sahiplerinin, kendisine sipariş verenlerin, proje verenlerin el üstünde tuttuğu, küresel savaş stratejisini medya üzerinde pazarlamada "araç" olarak kullanılan biri oldu. Özellikle Irak ve Afganistan işgaliyle ilgili Washington ve Londra'nın uluslararası kamuoyuna pazarladığı hemen her iddianın altında imzası olan gazetecilerden. Gazeteci desek de aslında İngiliz ve ABD istihbaratına çalışan, yeryüzünü istilaya girişen cemaatin üyesi.
Tony Blair'in, "Saddam'ın füzeleri 45 dakikada Avrupa'yı vuracak güçte" yalanının kaynağı bu adam. İngiltere'nin başbakanı, dünya liderlerinin gözlerinin içine bakarak haftalarca bu yalanı söyledi. İngiliz istihbaratının mutfağında hazırlanan bu iddiayı yaymak ona nasip oldu. Bugünlerde İsrail'in lobiciliği görevini üslenen Blair'e şimdi Clinton Vakfı tarafından "Özgürlük Ödülü" veriliyor. Ellerindeki yüz binlerce Iraklının kanı kurumadan.
Yine Beyaz Saray tarafından CIA'ya sipariş edilen, bir Iraklı'ya dayandırılan o sahte mektubu da bu adam duyurmuştu. Söz konusu mektupla Saddam yönetimi ve el Kaide arasında bağlantı kuruluyordu. 11 Eylül saldırılarını yapanların Irak'ta eğitim gördükleri iddia ediliyordu.
Propaganda ve yalanların havada uçuştuğu o günlerde "kayıp uranyum" haberleri ona aitti. İşkence merkezlerinde olup bitenlerin doğru olduğu iddiaları onun yazılarındaydı. Savaş için, işgal için ne gerekiyorsa, hangi yalana ihtiyaç varsa altında onun da imzası oluyordu. İşte bu yalanlar üzerine iki ülke işgal ettiler, bu ülkeleri talan ettiler, harabeye çevirdiler, bir buçuk milyon insanı öldürdüler, kitlelerin zihinlerini iğfal ettiler. Bu yolun propaganda makinelerinden biri de oydu.
Son zamanlarda, İran'ın Suriye'ye Şahap-3 ve Scud füzeleri verdiği, nükleer deneme aşamasına geldiği gibi iddialarla kendinden söz ettirmeye devam ediyor. Gazetesinin Kudüs şubesini açan oydu. İsrail aşırı sağına mensup, 28 Şubat sürecinde etkin rol oynayan çevrelerle iç içe. Türkiye ile İsrail ilişkileri gerildikçe oklarını Türkiye'ye çevirdi. Nokta atışlar yapıyor şimdi. Bu ayrışmanın suçlusu olarak gördükleriyle ilgili akıl almaz iddialar sürüyor ortaya.
İngiliz Daily Telegraph gazetesinin senaristi, savaş makinesi Con Couglin son iddiasıyla Türkiye'yi ayağa kaldırdı. "İran AK Parti'ye 25 milyon dolar verdi, Tahran'da pazarlık yapıldı, para İHH üzerinden aktarıldı" gibi bir kara propaganda bu. Bu tür ithamların artık Türkiye'de karşılığı olmadığını bilmiyor olmalılar ki, hala eski taktikleri kullanıyorlar. 28 Şubat döneminde "rejim krizi"ne yol açan tahrikleri andırıyor bu. O dönem, İsrail'in ve ABD aşırı sağının hazırlayıp pazarladığı yalanların Türkiye'de alıcısı çoktu. Bu alıcılarla birlikte o malum çevreler 28 Şubat askeri darbesini planlayıp uyguladılar, birilerini tasfiye ettiler. Türkiye'nin iç politikasını böyle dizayn ediyorlardı.
İddianın kaynakları ve gerçekliği ile ilgili tartışmanın anlamı bile yok. Ama böyle bir iddianın o gazetede yayınlanmasının son derece ciddi anlamları var. İddiayı kimin, hangi çevrelerin servis ettiği apaçık ortada. Son aylarda ortaya atılan; "ABD Türkiye'ye ültimatom verdi", "Türkiye Hizbullah'ı silahlandırıyor", "Türkiye Lübnan'a roket, silah ve mühimmat gönderecek" türü iddiaların kaynağı da aynı çevreler.
İsrail'le ilişkiler soğudukça, İsrail ve ABD sağının Türkiye üzerindeki nüfuzu geriledikçe bu merkezler yeni şeyler üretip piyasaya sürüyor. Özellikle Mavi Marmara olayından sonra yoğunlaştırılan kampanyanın devamı gelecek ve tetikçiler üzerinden bizi çok şaşırtacak kara propaganda örnekleri servis edilecek. "Türkiye İran'a yaklaşıyor", "MİT Başkanı İran yanlısı" türü açıklamaları bizzat o çevrelere mensup siyasiler bile dile getirmişti.
"Para İHH üzerinden aktarıldı" ifadesine bakılırsa bir taşla iki kuş vurulmak isteniyor. Mavi Marmara olayından sonra İsrail, ABD, Fransa ve Alman istihbaratı, "İHH'yı terörist örgütler listesine almak" için yoğun bir çalışma yürütüyorlar. Son on yılda, nerelere yardım yaptı, kimlerle bağlantı kurdu, Bosna savaşında rolü neydi gibi, bu ülkelerin istihbarat teşkilatlarında ne kadar bilgi varsa bir merkezde toplanıp değerlendiriliyor.
İran parası ve İHH bağlantısı, bu çalışmanın sonuçlarından biri olmalı. Ve bu sonuç üzerinden hükümeti, Tayyip Erdoğan'ı ve Türkiye'yi vuruyorlar, içeride birilerine mesaj veriyorlar, harekete geçin çağrısı yapıyorlar, Türkiye'yi tekrar eski pozisyonuna çekmeye çalışıyorlar. O pozisyonun ne olduğunu pek iyi biliyoruz. ABD ve İsrail'in önceliklerine göre bölgesel rol üslenecek, elini ayağını toplayacak, itaat edecek, iç ve dış politikasını bu önceliklere göre şekillendirecek bir Türkiye.
"Türkiye'nin bir İslamcı Cumhurbaşkanı mı olacak" diye sorup, Türkiye'yi Ortodoks İslamcılar yönettiğini, Tayip Erdoğan ülkeyi şeriata sürüklediğini, İran laikleşirken Türkiye'nin İslamlaştığını, Türkiye'nin bir an önce düşman kategorisine alınması gerektiğini, ABD'nin Türkiye'deki bu gidişe müdahale etmesinin zorunlu olduğunu ve Türkiye'nin AB üyeliğine destek verilmemesi gerektiğini söyleyenler bunlardı. Yedi yıldır, Türkiye'de darbe yapılması için olmadık senaryoları pazarlayanlar bunlardı. Bütün girişimleri suya düştü. 28 Şubat 'zafer'inden sonra hiçbir girişimleri başarıya ulaşmadı. Şimdi yeni bir kampanya başlattılar. Türkiye'nin İsrail'e tavrının acısı da eklenince bütün tetikçiler piyasaya sürüldü.
İngiliz gazetecinin kimliği önemli değil. Yani önemli bir adam değil. Malum çevrelerin sözcülerinden biri sadece. Ama iddianın bir gazetede yayınlanması ciddi. ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkelerinin Türkiye'ye yaklaşımlarındaki değişiklikle paralellik arzediyor. Bu yüzden önemsenmeli. Birileri Türkiye'ye haddini bildirmeye çalışıyor sanki.