Ankara kulislerini pek bilmem ama Ankara dehlizlerini iyi bilirim! Gitmesem de görmesem de o "dehlizler"i iyi bilirim.
(Ne yani bilemez miyim? Abdüllatif Şener 'Şarabın tadını bilmem ama şaraptan iyi anlarım' deyince oluyor da ben deyince niye olmasın?!)
Aşağıda yazılanlar sadece ve sadece etrafımda konuşulan bir takım spekülatif haberlerin tespiti ve bu tespitten yola çıkarak doğruluk ve gerçeklik payının analizinden ibarettir.
Önce.. BİR: Üç gün önce Fethullah Gülen'in beraatının Yargıtay Genel Kurulu kararıyla onanması..
İKİ: Ardından iki gün önce CHP'nin Kanaltürk'e para transferinde bir usulsüzlük yapılmadığına ilişkin Anaya Mahkemesince bir karar verilmiş olması..
ÜÇ: Ve en son dün yine Anayasa Mahkemesince, CHP'nin Yaşam TV'ye usulsüz olarak para aktardığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunulması..
Bu üç kararın zamanlamasını ve içeriğini tahlil ettiğimizde ortaya insanı kuşkulandıran bazı unsurların varlığı çıkıyor.
O da şudur ve yazının başında aktardığım spekülatif haberleri neredeyse doğrulayan da zaten budur.
Fakat şu konuda hiçbir kuşku taşımıyorum: Şu anda tam manasıyla büyük bir tasfiye projesine hayatiyet kazandırılmak istenmektedir.
Kapatma davasının asıl amacının Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'ı "bitirme" projesi olduğuna dair kanaatim tam mıdır? Evet tamdır..
Bu dava açıldığında açıkçası, yargı kararıyla hem Abdullah Gül hem de Tayyip Erdoğan'a siyaset yasağı getirileceğini düşünüyordum.
Bu davayı açan ve bu davanın açılmasından memnuniyet duyanların da amacının "başlangıçta" bu olduğunu düşünüyordum.
Ancak bazı gelişmeler bu kanaatimin değişmesine ve proje sahiplerinin projesinin "revize" edilmesine yol açtı..
Şöyle ki: Fethullah Gülen hakkındaki beraat kararının onanması ile Cumhurbaşkanı Gül'e siyaset yasağı konulmamasının önü açılmıştır.
CHP hakkında Mahkeme'nin savcılığa suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte "Mahkeme imaj tazelemeyi amaçlamaktadır.." şeklinde bazı görüşler de ileri sürülmektedir.
Şimdi geldik asıl meseleye.. Bu iddia doğruysa, yani Abdullah Gül'e siyaset yasağı getirilmeyip Başbakan Erdoğan'a siyaset yasağı getirilirse bu iş elbette "burada bitirilmeyecektir".
Biliyorsunuz; Anayasa Mahkemesi bir siyasetçiye en fazla beş yıl yasak koyabilmektedir.
Peki yeni bir erken genel seçimde yeni kurulacak bir parti 400 milletvekili ile gelirse ve böylece Erdoğan'ın siyaset yasağını Meclis kaldırırsa ne olacaktır?
Eh, bu kadar büyük bir projeyi tanzim eden "birileri" elbette bunu da düşünmüştür!
Bu "birileri" ne mi yapacaktır? Elbette Erdoğan'a "ömür boyu" siyaset yasağı koymanın "yollarını" deneyecektir.
Yani Erdoğan'a siyaset yasağı getirilince dokunulmazlığı kalkacağı için devreye AKBİL, İGDAŞ gibi bazı "sentetik davaların" kaldığı yerden tedavüle sokulması girecektir.
Çünkü adı geçen naylon davalar "yüz kızartıcı suçlarla" ilgilidir ve bu suçtan hızla mahkum edilmek suretiyle Erdoğan'a "ömür boyu" siyaset yasağı konulmak istenecektir.
550 milletvekiline de sahip olsa yeni parti anayasa değişikliği yapmak suretiyle "sahtecilikten dolayı ceza alanlara siyaset yapma serbestisi" getiren bir düzenlemeye gidemeyecektir.
Çünkü Tayyip Erdoğan'ı Anayasa Mahkemesi'nin dahi "bitiremeyeceğini", kendisini ancak sahtecilikle mahkum edecek olan bir ağır ceza mahkemesinin bitirebileceğini bilecek kadar hukuk bilgisi olan hukukçularla karşı karşıyayız.
"Peki bu projenin müellifleri Abdullah Gül'e niçin yasak koymayacak?" derseniz, cevabım şudur:
Bu müellifler Abdullah Gül'e siyaset yasağı koymayarak Gül'ün yeni kurulacak partinin başına geçmesini isteyeceklerdir.
Böylece partinin "Erdoğancılar-Gülcüler" olarak ikiye bölünmesi arzulanmaktadır.
Çankaya Köşkü'ne de "kendileri gibi" bir kişiyi getirmek suretiyle "kaleyi ele geçireceklerdir"!
"Mahkemeler işte böyle karar verecek" diyecek kadar üyelere saygısızlık yapmaktan imtina eder, hicap duyarım.
"Ancak bu projenin sahiplerinin amacı budur" diyecek kadar da "deneyimliyim"!
Evet Tayyip Erdoğan'a "ömrünün sonuna kadar" yasak getirebilirler ama "Türk milletinin ömrü" ne kadarsa işte o kadar süre boyunca, bir zulümle devrilen Erdoğan'ı unutturamayacaklardır.
Kendisine "güya rol biçilen" Abdullah Gül de darbe müelliflerini utançtan yerin dibine sokacaktır ve "kardeşini satmayacak" kadar haysiyetli biri olduğunu suratlarına yapıştıracaktır.
Bu darbecilerin anlayamadıkları çoktur da, anlamakta en güçlük çektiği işte tam da budur.