Telefon edip soruyor dostlar, Sence Has Parti ile Ak Parti birleşmesini nasıl yorumluyorsun diye: “Beklenendi, beklenen oldu” diyorum..
Partilerin içindeki “atmosfer” nasıl olur? dediklerinde ise;
“Ayrışma olmaz aksine içeride de dışarıda da gerçek bir bütünleşme olur” diyorum..
*
Ve öyledir de..
Zaten aynı tabana seslenen ve toplumda karşılığı olan iki lider iki parti..
Her iki parti için de isabetli bir karar..
Ayrıca bütünleşme geniş bir yelpazeyi içine alacak gibi görünüyor..
Örneğin, merhum Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih ile Kız kardeşleri arasında miras paylaşımı konusunda yaşanan anlaşmazlığın küstürdüğü kardeşleri barıştıran Başbakan Erdoğan, Erbakan’ları, Kürt aydını Kemal Burkay gibi Kürt kökenli siyasetçileri, Leyla Zana’ya bile belki, Süleyman Soylu ve diğer demokratik duruşlarını ispat etmiş sivil toplum, akademi, kültür-sanat, iş dünyası gibi diğer isimlere partisinin kapılarını açmayı düşünüyordur… Ki, Başbakan’ın her zaman dile getirdiği Türkiye partisi, “Türkiye’nin partisi” olma iddiası tam anlamıyla bana göre de işte o zaman gerçekleşmiş olur…
*
Ak Parti’ye kan kaybettirir düşüncesine katılmamakla birlikte, aksine taze kan olacağını düşünenlerdenim...
Başbakan, akıllı hareket ediyor, belli ki adımlarını sağlam atıyor..
*
Bu arada yakın zaman içinde benzer bütünleşme adımlarının bir benzerini de CHP’de görürseniz şaşırmayın…
“Eskiyen” siyasette ki, bu “değişim” ve “dönüşüm”ün gerisine düşmek, siyaset sahnesinden peyderpey yok olmayı da göze almak demektir..
Ve hatta siyaset sahnesindeki bu yeni “tasarım” hazırlığının, MHP’nin bile politikalarını gözden geçirmesine ve yeniden yapılanmasına etki edeceği kanaatindeyim..
Çünkü, yeni dönemde kartların yeniden karılıp dağıtılıyor olması yani siyasetin yeni baştan tasarımının “işaret fişeği”, elbette “Evet”çiler ve “Hayır”cılar şeklinde iki kutba ayırdığı 12 Eylül 2012 Anayasa Değişikliği Referandumuydu…
İlk deneme başarılı olduğu için merkez ve merkeze yakın partilerin tek çatı altında bütünleşmeye gitmeleri ise, ikinci adımdır…
*
Tıpkı “Demokratlar”, “Cumhuriyetçiler” gibi belki de bu tanımlama ekseninde, bize ‘Amerikan Modeli’ bir başkanlık sistemine doğru gidişi tarif eden bu süreç, artık Türkiye’de başlamıştır..
Ak Parti’nin, siyasal zeminde benzer duygu, fikir ve söylemlere sahip olan önemli “siyasi aktörlere” kapılarını, partinin lideri Numan Kurtulmuş’un öncülüğünde Has Parti ile birlikte açması bu sürecin başladığına bir örnektir..
Yıllar yılı “siyasetin eskidiğine” ilişkin yorumları ve siyasetin yeniden dizayn edilmesi üzerine görüş ve değerlendirmelerine tanık olduğumuz ancak, “askeri vesayetin” ağırlığı altında bırakın “hamle yapma” , zaman zaman “yönetme” yeteneklerinin dahi kısıtlandığı geçmiş dönemlerin liderlerini de hesap dışında tutmazsak…
80 sonrası merhum Özal’la birlikte ilk defa gündeme gelen ve merkez sağ iktidarlarının hedefinde olan “Başkanlık Sistemi” hayali, umarız Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte “arızasız” bir şekilde gerçekleşir de yörüngesine oturur… Anlaşılan, hangi dönemde olursa olsun büyük oranda halk desteğini arkasına alan merkez sağın liderleri, bu hayalden vazgeçecek gibi görünmüyorlar…
Siyasette de düğmeye basılan “değişim ve dönüşüm rüzgarı” öyle bir sert eseceğe benziyor ki, önümüzdeki günler, bu sert esen “rüzgarın” enerjisini daha net ölçme imkanı sağlayacak hepimize…
Not: Bu satırların yazıldığı günün hemen ertesinde CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sağın eski isimlerine partisine katılmaları çağrısında bulunurken, Has Parti ile Ak parti’nim bütünleşmesine karşı çıkan Has Parti Genel başkan yardımcısı ve İstanbul il Baş