Sosyal mecralarda tartışılan, ve özellikle Türk vatandaşlarının büyük derdi olan gençlik dairelerine gelen şikayetlerin başında, aile içi şiddet yer almaktadır.
Bu yüzden bu konuyu ele almamız gerektiğini düşünerek, konu hakkında bir kaç tavsiyelerde bulunmak istiyorum.
Şiddet kavram olarak, bir kişinin veya kişilerin, bir veya bir çok kişiye karşı gösterdiği kaba kuvvettir. Şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine sebebiyet vermenin bir adıdır.
Aile içindeki şiddet ise, baba ve annenin çocuğuna, veya eşlerin birbirlerine veyahut yakın akrabalarına karşı uyguladıkları her türlü saldırganlıktır.
Ne yazıkki şiddet ne ırk ne de din tanımıyor. Her ailede her an yaşanabilecek bir hale gelmiş durumda. Gelen şikayetlerden anlıyoruz ki, eşler yeterince empati kuramamış, ve birbirlerine karşı saygınlıklarını yitirmiş. Evlilik ve eş kavramı şiddetin enkazı altında can çekişmeye maruz bırakılmış.
Aile, aslında sevgi ve muhabbet yuvası olması gerekirken, şiddetin pis havasına kendini teslim etmiş. Tüm toplumlar tarafından kutsal bir kurum olarak telâkkî edilen aile, ne yazık ki, şiddet ve istismarın da yaşandığı bir yere de dönüşebilmektedir. Dahası aile içerisinde yaşanan şiddet ve istismar olaylarının üstü örtülmekte ve pek çoğu açığa çıkmayarak gizli kalmaktadır.
Özellikle bizim toplumumuz da, „susmak“ ve şiddete „göz“ yummak telkin edilmiştir. …
Kurulan yuvaların yıkılma sebeplerinden bir tanesi de aile içi şiddettir. Evliliğe ilk adım atarken eşlere, „kadına el kalkar mı?“ sorusunu sorsak, muhakkak ASLA KALKMAZ cevabını alacağızdır. Lakin zaman içersinde toz pembe hayaller yerini siyah hayallere bıraktığında, tekrar sorsak acaba kaç kişi HAYIR ile cevaplandırır bu soruyu, merak ediyorum.
Sorun ve problem çözme metodlarımız sözlü değil de, daha çok güç gösterme oyununa dönüşmüş vaziyette.
Aile yaşantımızı cennet bahçesine çevirmek kadar, cehennem kuyusuna dönüştürmekte kendi elimizde. Aile içinde yaşanan şiddetin çocuklar üzerinde ki etkisi çok büyüktür. Doğrudan şiddete uğramasalar bile bilinç altı ve psikolojik olarak etkilenirler. Annesinin babası tarafından dövüldüğüne şahit olan bir çocuk, bunu ömrü boyunca zihninden silemez. Şiddet yaşayan çocukların durumu ise, yaşıtlarına karşı şiddet gibi sorunlu davranışlar gösterebilirler.
Çocuklar, Şiddet anını görmeseler de bağrışmaları duyarlar, şiddetin beden üzerindeki izlerini yani yaraları, morlukları görürler. Böyle bir ortamda yetişen çocuklar, kendilerine bakıp özen gösteren kişilere, yani annelerine, kardeşlerine duygusal olarak bağlanmakta zorluk yaşayabilirler. Okul öncesi çocuklarda gelişim süreci tersine işleyebilir, çocuklar kabus görebilir ya da uyuma güçlüğü çekebilirler. Okul çağındaki çocuklar ise depresyon, kaygı, korku gibi farklı psikolojik problemler yaşayabilirler. Şiddet görerek büyüyen çocuklar, ileriki yaşamlarında problemli ilişkiler yaşama riskiyle karşı karşıyadır. Bu ortamlarda büyüyen çocular okuldada büyük sorunlar yaşamaktadır. Bu durumu fark eden eğitmenler, gençlik dairesini alarma geçirmektedir. Bu bakımdan çocuk ile aile ilişkisine çok dikkat etmek gerekir. Eğer eşiniz ile tartışıyorsanız, ki bu gayet normaldir. Her evlilikte tartışmalar olabilir, fakat normal olmayan siddet uygulamak ve çocukların yanında tartışmaktır. Çocuklarınıza eşiniz ile yaşadığınız problemi hissettirmeyin, hissettireceğiniz tek şey: SEVGİNİZ OLSUN…
Olaya şimdi de İslam perspektifinden bakalım…
Hayatın her alanında bizlere örnek teşkil eden Hz. Peygamber, en başta kadınlara karşı hayır ve iyilikle davranılmasını tavsiye etmiştir. Kadına hiçbir şekilde el kalkmaması gerektiğini bizzat yaşayarak gösteren Efendimiz, eşlerini köle gibi dövdükten sonra onlarla aynı yatağı paylaşanları kınamıştır. Eşlerine, çocuklarına ve yanında çalışanlara asla el kaldırmamış, Müslümanlara hanımlarıyla iyi geçinmeyi, onlara karşı sevgi ve şefkat göstermelerini istemiştir.
Bu davranışı hayatına rehber edinen kişiler, iki cihan mutluluğunu çocukları ve eşine yaşatacağından adım kadar eminim…
Muhabbet ile…