Aile içinde niçin problem yaşıyoruz?
Elbette ailede yaşanan problemlerin bir tek sebebi olamaz. Bu sıkıntılara göğüs germek durumunda olan ilk nesil de bizler değiliz. Hz. Âdem’den (AS) bugüne geçen süreçte aile kurumu vardı ve bir dizi problemleri onlar da yaşayarak hayatlarını devam ettirdiler.
Hz Nuh, (AS) tufana kadar 950 yıl peygamberlik yaptı. Ama hanımının ve oğlunun onunla aynı yolda yürümediğini biliyoruz. Gemiye binmeyerek dışarıda kaldılar. Bir peygamber düşünün ki 950 yıl çevresine ışık tutmaya, onlara yol göstermeye çalışmış, onları hidayete davet etmiş ama kendi hanımına sözüne geçirememiş. Peki, ne yapmışlar? Aile içinde nasıl olduklarını ve ne gibi sorunlar yaşadıkları tam olarak bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki tufan gününe kadar aile devam etmiş. Bu sürecin çok da kolay geçmiş olacağını sanmıyoruz.
Sonra da Lût’un (AS) hayatında benzeri bir örnek ve acıyı görüyoruz. Toplumda şirk ve buna ilave olarak ahlaki sapkınlık var. Lût’un (AS) karısı, bedeni Peygamberin evinde olsa da aklı başka yerlerde olan bir kadın. Buna rağmen bir sabır örneği olarak hayatlarına devam etmişler. Tabii ki helak gelinceye kadar...
Allah Rasülü’nün (SAV) döneminde de benzeri aile problemleri olmuş. Allah’ın kutlu nebisi (SAV) azatlı kölesi ve ilk Müslümanlardan olan Zeyd Bin Harise’yi (RA) halasının kızı Zeynep Binti Cahş (RA) ile evlendirdi. Allah resulü bu evlilikle, Müslümanların sosyal konumlarından gelen statü farklarını ve bu farklarından kaynaklanan problemleri kaldırmayı hedeflemişti. Lakin o iki Müslümanın aile hayatı planlandığı gibi gitmedi ve aile bölündü.
Bundan başka problemlerde yaşanmıştır. Hiçbir problemin yaşanmadığı, her şeyin güllük gülistanlık gittiği bir aileyi bulmak gerçekten mümkün değildir. Bunun birçok nedenleri olacaktır. Biz bu nedenleri birkaç başlık halinde irdelemeye çalışalım. -Siz sıralamayı başka türlü de yapabilirsiniz.-
Birinci neden ekonomik problemler. Aslında ekonomik problemler deyince yokluktan değil varlıktan kaynaklı problemler zincirinden bahsetmek daha doğru olacaktır. Bundan elli yıl önce insanların evlerinde gaz ocağını bulmak zordu. İmkânlar kıttı ama insanlar kendini daha mutlu hissediyordu. Bugün her türlü maddi imkânın ve teknolojik gelişmelerin varlığı benzeri bir mutluluğu veremiyor. Daha 20-30 yıl öncesinde gençler evlenir “buzdolabı alacağız, çamaşır makinesi alacağız” diye içlerini yerler, hayatları borç ödeyerek geçerdi. Onları da en asgari ölçülerde isterler, olunca da mutluluğunu yaşarlardı. Bir arkadaşım “çamaşır makinasını ilk aldığımızda eşimle karşısına oturmuş ve uzun süre televizyon izler gibi onu izlemiştik” demişti.
Şimdi mi? Şimdi yeni evlendirdiğimiz gençlerin evlerinde her şey tamam, sıfır eksikle hayata başlıyorlar. Bu varlık biraz da şımarıklığa ve bir dizi yeni garip arayışlara neden oluyor. Bir süre sonra var olanı beğenmeme, daha yenisini alma, daha güzeline sahip olma tutkuları başlıyor. Zaten sosyal medya ve içinde yaşadığımız çağda bizim iliklerimize kadar işlemiş kapitalist ekonomi; bizi doyumsuzluğa ve yenilerine sahip olmaya yönlendiriyor.
Burkina Faso’da yolu ve suyu bulunmayan köylere güneş enerjisi ile yerel elektrik üretip, vericilerle halkın hizmetine(!) sunulmuş 4G internet hatlarını bizzat gördüm. Bir halk düşünün neredeyse evinde yiyecek ekmeği yok, içecek suyunu çok uzaklardan eliyle temin ediyor, şehre ulaşmak için topraktan yapılma yolu bile yok ama 4G interneti var. İnternet olacaksa ona erişimi olan akıllı cep telefonu ve sosyal medyası da olacak. Tüm bunlar niçin yapıldı ve ne işe yarayacak? Elbette ki halkın refah seviyesini yükseltmek gibi bir amaç olamazdı. Tüm bunların, yeni şeylere özendirmek ve tüketim ekonomisini kamçılamak için yapıldığını hepimiz biliyoruz.
Bugün ailelerimizin bir kısmı sürekli borç altında kalarak kendi huzursuzluklarını katlamaya başladılar. Borçlanarak alınmış lüks araç ve eşyanın mutluluk vereceği sanıldı. Nasıl olsa kredi kartı vardı ve istediği kadar da alabilirdi. Yakın bir dostumun kızı ayrıldı. Çocukları da vardı. Uzun denilebilecek bir süre evli kalmışlardı. Babasıyla bu süreci konuşurken, o problemi başka yerde görüyordu. “Kızım ve damadım hep daha yenilerine sahip olmak istediler. Zannediyorum kızım eşinden bir şeyler istedi. O da borçlanarak ona kaliteli bir cep telefonu almıştı mesela. Fakat bu sefer taksitleri ödemede zorlandılar. Taksitler onları boğmaya başladı. Bu arada kendi aralarında olan ama önemsenmeyen eski problemleri de ortaya çıkardı ve her gün daha da büyüttü. Yeni problemler ve yeni tartışmaların içinde buldular. Derken gittikçe iş büyüdü. Sonra da birbirinden uzaklaşmaya başladılar.”
Daha az kazancı olan, daha minimal hayatı yaşayan, var olanla yetinebilen kesimde problemler biraz daha kolay tolere edilebiliyor. Ancak kapitalizmin acımasız çarkı içinde kendini kaybetmiş, tüketim ekonomisinin hazlarını bir kez içine çekmiş olanlar sürekli yenisini aradılar. Sürekli yenisini ve daha güzelini arayan kişi / ailelerde problemler kolay çözülmüyor.
Ekonomik yetersizliğin tırmandırdığı bu ailevi problemlerde taraflara ekonomik bir destek verilmiş olsa bu engeli aşabilirler mi? Açıkçası bunun fayda sağlaması çok zor görülüyor. Çünkü vereceğiniz her ekonomik destek bir sonrasında daha iyisine ve daha yenisine ihtiyaç duyuracak bir uygulamadır. Bir de dışarıdan böyle ekonomik destek almaya ve onunla kendilerini mutlu zannetmeye alışmış ailelerde bitip tükenmek bilmeyen yeni istekler ortaya çıkacaktır.
Çözüm ne olabilir?
- Çocuklarımızı ve aileyi dar günler için ve zor zamanlara göre daha minimal yaşayabileceği imkanlar için hazırlamak,
- Azla yetinebileceği şartları öğretmek,
- Kendisinden daha zor durumlarda olanlara yardımcı olabilme hissiyat ve alışkanlığını kazandırmak,
- Mutlu olmak için lüks ve israfa gerek olmadığı bilincini kazandırmak,
- Sizin de bunlara yeni maddeler ilave edeceğinizi biliyorum.
- En önemlisi de Bunu anlatmak yerine yaşayarak örnek olmak...
Başarmak için birlik olmak şart...