AİHM’de Bekleyen 15 Bin Dosya ve “Bireysel Başvuru” Hakkı…
İlginç bir ülkede yaşıyoruz.
Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önündeki davaların (ki sayısı 120 bin civarındadır) yaklaşık %12’si Türkiye’den yapılan şikayetlerden oluşmaktadır.
Bu sayıya her yıl 4000’e yakın yeni müracaat eklenmekte ve pek çok karar da maalesef aleyhimize çıkmaktadır.
Bu konuyu gündemime getiren olay Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’a Eskişehir Anadolu Üniversitesinde yapılan yumurtalı saldırıdır.
Türkiye Adalet Akademisi ve Anadolu Üniversitesi işbirliğiyle Eskişehir’de “Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Hakkı” konulu sempozyum 26 Kasım’da gerçekleştirildi.
Kendisi de uzun zamandan beri “Bireysel Başvuru” hakkını savunan ve hayata geçmesinde fikri destek sağlayan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a “Öğrenci Kolektifleri Grubu” üyesine olduğu ileri sürülen bir grup öğrenci önce “(Yargı reformu, ileri demokrasi) diyorsunuz ama bizim İTÜ'de 18 arkadaşımız hapis cezasına çarptırıldı. Bu mudur ileri demokrasi? Bizim iki hafta önce burada kolumuz, bacağımız kırıldı” diye sesli protesto yapmış ve akabinde yumurtalı saldırıda bulunmuşlar. Salondan zorla çıkarılan grup maalesef insan haklarını temel alan bir konunun tartışmasını da izlemekten kendilerini mahrum etmişler.
Türk yargı sisteminde baktığımızda son anayasa değişikliğine kadar “bireysel başvuru” mekanizması bulunmamaktaydı.
Anayasa Mahkemesi var Bireysel Başvuru Hakkı Yok…
Gerek 1961 gerekse 1982 anayasası ne yazık ki bu hakkı tanımamıştı.
Anayasa Mahkemesi 1961 yılında görevine başlamasıyla birlikte, “bireysel başvuru” hakkını içermemesine rağmen çok sayıda kişisel başvuru ile karşılaşmamıştır.
Anayasa Mahkemesine kuruluşunun ilk yıllarında adeta akan kişisel başvurular, halkın beklentilerini, umutlarını yansıtıyordu. "Örneğin, bir vatandaş Anayasa Mahkemesinden "Emekliliğe tabii Sümerbank İnşaat Müdürlüğünde geçen 11 senelik hizmet süresinin borçlandırma yoluyla emekliliğine esas olan süreye katılmasını "isterken, bir başkası da "Orman İdaresince karşılığı verilmeksizin ellerinden alınan çalılığın geri verdirilmesi veya parasının ödettirilmesini" diliyordu. Başvurular, zamanla "dert ortaklığı" arayışından sıyrılmaya başlamıştır.
Ancak bu kez de yetkili olmayan kişilerce yapıldığı için reddedilmişlerdir. Doğaldır ki, söz konusu kişiler, başvurularının reddi karşısından belirli bir düş kırıklığına uğramışlardır. Ancak bu başvurular, Anayasa Mahkemesinin ilk yıllarda gereksindiği güvenin sağlandığının açık kanıtı olarak da kabul edilmelidir. En azından, Anayasa Mahkemesinin işlevinin halk tarafından giderek daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmuşlardır. Açıklanan rakamlar itibariyle, başvurular yıl yıl azalmış ve 1990 yılında başvuru sayısı sıfır olmuştur.
Anayasa Mahkemesine Kişilerce Yapılan Başvuruları Gösterir Tablo:
Yıllar | Kişisel Başvuru Adedi |
1962 | 109 |
1963 | 168 |
1965 | 9 |
1970 | 7 |
1977 | 11 |
1979 | 10 |
1981 | 1 |
1962 | - |
1988 | 3 |
1989 | 5 |
1990 | - |
Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen vatandaşlarımız yargı sistemimiz içerisinde Anayasa Mahkemesine başvuramadığını böylece öğrenirken iç hukukta buna izin vermeyen siyasal irade 1987 yılından itibaren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine iç hukukta halledilemeyen temel hak ve özgürlük ihlallerine ilişkin şikayetler Uluslararası düzeye taşıma hakkını getirecektir.
Sonuçta ortaya yazının girişinde izah ettiğim tablo ortaya çıkmıştır. İç hukuk yerine AİHM’ni giden binlerce dosya ve sürekli mahkumiyet alan ve insan hakları ihlalleri uluslararası düzeyde tescil edilen bir ülke Türkiye...
12 Eylül 2010 tarihinde halkoyuna sunulan ve %58 destek alarak hayat bulan Anayasa değişikliği ile Almanya, İspanya, Portekiz, Meksika, Arjantin, Kolombiya, Avusturya ve İşviçre gibi ülkelerde uygulanan “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru” ya da diğer adıyla “Anayasa Şikayeti” hakkı hukuk sistemimize geç de olsa dahil edilmiştir.
Bu aslında temel hak ve hürriyet ihlallerine karşı getirilmiş çok önemli bir devrim niteliği taşıyan bir düzenlemedir.
“İki Yıl Daha Bekleyin…”
Anayasa değişikliği sonrası Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yağmaya başlamıştır. Kısa sürede 200’e yakın müracaat yapıldığı ifade edilmektedir.
Müracaatçılar dertlerine Anayasa Mahkemesinin çare olacağını düşünürken en az iki yıl daha beklemeleri gerektiğini öğrenme şokunu yaşamışlardır.
Konuya ilişkin Anayasa mahkemesinin web sitesinde yayınlanan açıklama aynen şu şekildedir:
“7.5.2010 tarih ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 18. maddesiyle Anayasanın 148. maddesinde değişiklik yapılarak bireysel başvuruları karara bağlamak Mahkememizin görevleri arasına ilave edilmiştir.
Ancak aynı Kanun’un 25. maddesiyle Anayasaya eklenen geçici 18. maddesinde bireysel başvuruya ilişkin gerekli düzenlemelerin iki yıl içinde tamamlanacağı ve uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvuruların kabul edileceği belirtilmiştir.
Mevzuat hükümleri bu yönde olmasına rağmen anayasa değişikliğine ilişkin referandumun yapıldığı 12.09.2010 tarihinden itibaren vatandaşlarımız tarafından Mahkememize bireysel başvuru adı altında dilekçelerin gönderildiği görülmektedir.
Belirtilen düzenlemeler karşısında gerekli yasal düzenlemeler yapılmadan Mahkememizin bireysel başvuruları kabul ederek incelemesine olanak bulunmamaktadır.
Buna rağmen yapılan ve yapılacak başvurular gereksiz yazışmalara neden olacağından bu yöndeki başvurular için gerekli düzenlemelerin yapılmasının ve uygulama kanununun yürürlüğe girmesinin beklenmesi hususu kamuoyuna saygıyla ve önemle duyurulur.”
Açıklamanın özeti şu: Evet Anayasa değişmiş Anayasa Mahkemesine “Bireysel Başvuru” hakkı tanınmıştır. Ancak temel hak ve hürriyetleri ihlal edilen vatandaşlarımız bu konuda yasal düzenleme yapılması ve Anayasa mahkemesinin hazırlıklarını tamamlamasını beklemek zorundadırlar. Bu bekleme süresi ise 2 yıl olarak öngörülmüştür.
Bu noktada bazı tespitler yapmak istiyorum:
· Bu durumda iç hukukta halledilemeyen temel hak ve özgürlük ihlallerine ilişkin şikâyetler 2 yıl daha AİHM’ne akmaya devam edecek demektir. Yani AİHM’de ki yaklaşık 15 bine yakın dosyamıza 8 bin civarında dosya eklenebilecektir. Bu ise Türkiye’nin uluslar arası düzeyde insan hakları karnesini kabartacak bir unsur olacaktır.
· Pek çoğu kaybedilen davalar sebebiyle hem mahkûm olmaya hem de ciddi miktarlarda tazminat ödemeye devam edeceğiz.
· Hazırlık kısmının bu kadar uzun tutulmasını anlamak mümkün değildir. Bildiğim kadarıyla 1997 yılında bir raportörünü Almanya’ya gönderen yani uzun süredir bu konuda hazırlık yapan mahkemenin konuyu değerlendirmek üzere bazı üyelerini yeni incelemeye göndermesi gibi bence ne kadar gerekli olduğu tartışmalı hazırlıkların yasal ve idari düzenlemenin hızlandırılmasına sarf edilmesi yararlı olacaktır.
· AİHM nezdinde yaşanan sıkıntılar ve ödenen tazminatları göz önüne alarak hükümetin acil yasal düzenleme konuyu ele alması son derece yararlı olacaktır.
· AİHM’ne ulaşan ve kaybettiğimiz pek çok davanın “adil yargılanma hakkının ihlalinden” yani yargının işleyişine ilişkin sorunlardan kaynaklandığı da düşünüldüğünde “Bireysel Başvuru” ya hazırlığın paralelinde bir acil “yargı reformu”nunda gündeme alınmasının yararlı olacağı unutulmamalıdır.