Naim ÖZGÜNER 04 11 2016
Bir yandan özgürlüğe düşkündür insan, diğer yandan tutunacak bir dal arar. Tutunacak bir yer bulunca o zaman kendini güvende hisseder.
Bir yandan hür olmak isterken diğer yandan ait olmak ister. Güvenli bağlanma aidiyet duygusunun temelidir. Aile, karı koca, işçi işveren, komşu, akraba, arkadaş, herkesin ortak sıkıntısıdır aidiyet duygusu ya da güvenli bağlanma. Hayatından tat ve huzur alamayanların en belirgin özelliği tutunacak bir dallarının olmayışı, güvenebilecek bir kişinin yanlarında bulunmamasıdır.
Bir insan ailesinin yerine başkalarıyla aidiyet bağlarını kuruyorsa ailesiyle problemi var demektir. Aynı evin içinde yaşanmasına rağmen duygular davranışlar, yaşam tarzları farklılaşıyorsa çocuklarda aidiyet problemi var demektir. Çocuğun dışarıda kurduğu yakınlıkla yeni yeni davranışlar kazanıyor demektir. Ailesiyle yaşamak mecburiyetinde olan çocuk onların zorlamasıyla aidiyet ilişkisini kurar. Ne zaman ki dış dünyayla tanışır, yeni yeni çevre edinir, o zaman aidiyet duygusunu çevresiyle kurmaya başlar. Bunun en belirgin özelliği şudur; çocuk kurduğu ikinci ve üçüncü aidiyet ilişkisiyle birincil aidiyet ilişkisini zedeliyorsa, çocuk yavaş yavaş aileden kopuyor demektir.
Aslında aidiyet yakınlaşma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Sevmek ve sevilmek ister. Sadece biri yetmiyor. Seviyorsa sevilmek te istiyor. Seviliyorsa sevmekte istiyor. Güven duygusu yoksa aidiyet te oluşmaz. İnsan güvendiğine karşı aidiyet hisseder. Güvensiz ortamda yetişenlerin en büyük sıkıntıları aidiyet duygusunu hissedememeleridir. Ailede giderilmemişse bu duygu dışarıda giderilmeye çalışılacaktır. Bu da çocuğunuzun aileden kopuşunu hızlandıracaktır.
Çocukta aile içinde aidiyet duygusu gelişmişse, tıpkı ailesi gibi davranacaktır. Onlar gibi olacaktır. Çocukta davranış bozukluğu görülüyorsa, kendisinin ailesine ait olmadığını görmektedir. Hareketler uyum içinde olmayacaktır.
Özellikle ergen çocuklarda görülen vurdumduymazlıklar ve ciddiye almamalar, çocuğun arkadaş grubuyla aidiyet kurduğuna işaret eder. Davranışları; ‘beni sizler anlamıyorsunuz, onlar anlıyor’ u göstermektedir. Küfürlü ve argo konuşmalar, asabi ve sinirsel davranışlar, kıyafet tercihlerinde bulunmalar, evden çok dışarıya çıkma istekleri, aidiyet duygusunun dışa vurma halleridir. Her eve gelişler yeni bir karakterinin eve gelmesini sağlar. Farklı ve garaip davranışlar sergiler. Ailesinin gözüne girememişse, dışarıda arkadaşları arasında gözüne girebilmek için zarara uğrama pahasına onların isteklerini yerine getirecektir. Duygusal arayış içerisinde olacaktır.
Genç yaşta erkeklerin kız arkadaş edinmeleri, kızların erkek arkadaş edinme istemleri, küçük yaşlarda sosyal paylaşım sitelerinde kendilerini göstermek istemeleri ve kurulan dostluk ve arkadaşlıklar, aidiyet duygusunun yoksunluğunu ve dışa vurma halinin habercisi olduğunu göstermektedir.
Seviyorsanız, seviliyorsanız, kabul görüyorsanız, saygı ve hürmet alıyorsanız, sözünüz dinleniyorsa, kendinizi değerli hissediyorsanız, varlığınızın önemini anladıysanız, bunlar psikolojik iyileştirmeyi de beraberinde getirmektedir. Sevilmemek, kabul görmemek, değersizlik hisleri aidiyet duygusunu zayıflatır. İntihar girişiminde bulunanların bir kısmı, kendilerini değersiz hissetmelerinden, aidiyet yoksunluğunu yaşamalarından, varlıklarıyla yoklukları arasında hiçbir farkının olmamasından, yaşamanın da bir manasının olmayacağından diyerek inandığı için kaybedecek hiçbir şeyim yok diyerek intihar etmektedirler.
Duygu dünyası karmakarışık olan, kendi içinde sıkıntılar yaşayan, gelgitleri çok olan insanlar bu duygulardan kurtulmadıkları sürece kendilerini aşamayacaklardır ve ya yalnızlığı tercih ediyorlar, ya da psikolojik sıkıntılara giriyorlar. Aileyle aidiyet duygusunu kuran çocuklar bu problemleri aşacaktır.
Hiç kimseye güvenmeyen insanlar, narsist kişiler, hiçbir yere ait olmak istemezler ve kendilerini ait görmezler.
Aidiyetsizlik aslında insan benliğini zayıflatır. İnsanı çaresizleştirir. Adeta kolu kanadı kırılmış gibi hisseder. Bu nedenle insanlar arasına katıldığı zaman kendi güçlü ve kudretli göstermek isteyecektir ve bunun için de hırçınlaşacak, asabileşecek, çabuk kızacak, ses tonunu yükseltecektir. Adeta bir öfke patlaması yaşayarak bu eksikliği ve noksanlığı örtmeye çalışacaktır.
Bir yere ve ya bir kişiye karşı aidiyet duygusu yoksa, o kişi veya kişiler için aidiyet problemi yaşanıyor temektir. Yalan söyleyenler, verdikleri sözü tutmayanlar, sıkılanlar, dedikodularını yapanlar, oraya ve ya o kişiye karşı aidiyet problemi yaşayanlardır.
Sevdiklerinize vakit ayırın. Ayırmazsanız size karşı aidiyet duyguları zayıflar. Çocuklarınıza kendilerini değersiz hissettirmek istemiyorsanız onlara vakit ayırın. Değer görmek istiyorsanız değer vereceksiniz. İnsan nerede değer görüyorsa kendini oraya ait hisseder. Bu husus genellikle karı koca arasında önemlidir. Kadının sürekli kocasını memnun etmeye çalışması, ya da tam tersi erkeğin, karısını devamlı memnun etmeye çalışması aslında yıpratıcı bir şeydir. Birbirini tanıyan kadın ve erkek bu rol yapıcı davranışları terk etmelidirler. Birbirlerini anlamaya çalışmalı, doğal hareket etmeli, birbirlerine içten davranmalıdırlar. Aidiyet duygusu ancak böylelikle gelişir. Fakat, kadın ve ya erkekte aidiyet duygusu yoksa bu şekilde nasıl birbirlerine karşı böyle davranabilirler?
Erkek karısını devamlı azarlıyorsa, dövüyorsa, küfrediyorsa, alay ediyorsa, duygularını ciddiye almıyorsa, kendini eşinin yanında güvende hissetmez. Aidiyet duygusu oluşmaz. Aynı evde yaşarlar, mutluluk görüntüsü verebilirler, ama aidiyet duygusu oluşmaz ve kadın kendini güvende hissetmez. Mecburi bir ev içi paylaşım yaşarlar.
İnsan kendisini seven kişiye değil, sevdiği kişiye aidiyet duygusu besler. Kendini onun yanında güvende hisseder. Küçüklüğünde sevgi alan kişi büyüdüğünde sevgi verir. Sevme yeteneğini geliştirmiş olur. Sevdikçe ve sevildikçe aidiyet duygusu gelişir. Şartsız sevilme sevmeyi öğretir. Sevilmediğiniz bir yere aidiyet duygusunu geliştiremezsiniz. Donuk bakışlardan çiçekler bile üşür diye atasözümüz vardır.
Tanıdığımızı ya severiz ya da sevmeyiz. O da tanıdığımız için. Tanımadığımız biri için sevme ya da sevmeme sözkonusu değildir.
Ruhu sağlıklı insanlar, hayata olumlu ve pozitif bakarlar. Çevrelerine pozitif enerji yayarlar. Nasılsın dendiğin de binbir dert aktaran insanlar etraflarına negatif enerji yayarlar. İnsanlar ondan kaçar. Muhatap olmamak için belki de nasılsın diye sormak ta istemeyeceklerdir. Herkes kainatı kendi ayinesi ile görür diye bir söz vardır. Aç insan herkesi aç gördüğü gibi hasta insan da herkesi hasta zanneder. Dertli ve sıkıntılı insan da herkesi kendi gibi zannedecektir. Böyle insanlarda aidiyet duygusu yok denecek kadar azdır ve ne kendileri başkalarıyla ne de başkaları kendileriyle aidiyet duygusu içine giremeyeceklerdir.
Evinde aidiyet duygusunu yaşayan insan başkasına aidiyet duygusu hissetmez. Eşiniz ve ya çocuğunuz dışarıdan üzülerek kırılarak morali bozuk eve döndüğünde kendisini o eve aidiyet oluğunu hisseder ve inanırsa moralli bir şekilde eve girecektir. Çünkü kendisini seven ve sevilen biri olarak görmektedir. Önemseneceğini, sıkıntısının paylaşılacağını, görmek istediği desteği göreceğine inanır.
Bir tespitte bulunacak olursak; duygusal olarak varlığı reddedilmiş ve artık önemsenmeyen biri kendini fiziksel olarak toplumdan dışlayacaktır. Kenar kıyı köşelerde oturmaya gezmeye başlayacaktır. Çünkü önemsenmediğini hissetmektedir. Kıyafetine önem vermeyecektir. Ne giysem diye düşünmeyecektir. Genelde gri tonları seçecektir. Konuşmaları yarım yamalaktır, cümlelerini tamamlayamaz. Bu davranış tevazu işreti değildir. O kişinin toplum içinde varlığı ile problemidir.
İnsanların varlığını onaylamak önemlidir. Eşiniz, çocuğunuz, arkadaşınız bir yere gitmek istediğinde, kendisiyle beraber gitmenizi istiyorsa ve siz de onunla gidiyorsanız varlığını onaylıyorsunuz demektir. Neden, niçin, benim canım istemiyor, ne yapacaksın boş ver…gibi sorulu tenkit ve yargılama yaparsanız o kişiyi önemsemiyor ve varlığını onaylamıyorsunuz demektir. O zaman kendisi size aidiyet duygusu hissetmeyecektir. Sırf o istediği için gitmelisiniz.
Varlığı onaylanmış insan olabilmektir önemli olan. Kardeşlerinden iki üç yaş büyük olan çocuğun varlığı aile içinde onaylanmışsa, onlara ağabeylik ablalık statüsünü yerine getirecektir. Çünkü benim varlığım da bu aile içinde önemlidir ve ben de kabul görüyorum diyecektir. Varlığı onaylanmayan çocuk büyüdüğünde ailesine ve kardeşlerine karşı içinde oluşan nefret duygusunu hiçbir zaman kaybetmeyecektir. Kardeşler arası kavga çok görülür. Büyüğün varlığı onaylanmadığı için statüde verilmez. Azarlanır, varlığı kabul edilmediği için de aidiyet duygusunu dışarıda arayacaktır. Bütün sırlarını dışarıya paylaşacaktır. Evde ailesiyle kardeşleriyle bir şeyler paylaşmıyorsa, evde suskun oturan çocuk dışarıya çıkmayı, aidiyet hissettiği arkadaşlarına karışmayı beklemektedir.
Kendisiyle aidiyet kurulmasını isteyen insan pozitif olmalıdır. Kişinin kendini değerli hissedebilmesi için önce varlığı onaylanmalıdır. Varlığı onaylanan kişi veya çocuk, başkalarının da varlığını onaylayacaktır. Yardımcı olmaya, ihtiyacı olanlara varsa vermeye çalışacaktır. Hasta ise tedavi ve teselli de bulunacaktır. “Nasıl yardımcı olabilirim, bir şeye ihtiyacın var mı? Benimle paylaşmak ister misin? Benim yapabileceğim bir şey var mı? İhtiyacın olursa beni ara! Bunların her biri aslında varlığı kabul edilmiş ve onaylanmış, aile içinde aidiyet duygusu kabul görmüş üstün insani özelliklerdir.
Aileler içinde genelde yaşanan sıkıntı, fiziksel varlığı onaylanmış, ama duyguların ciddiye alınmaması, önemsenmemesi, düşüncelerinin beğenilmemesidir. Bu durum kopuklukların yaşanmasına sebebiyet verir. Yeni bir kıyafet, yeni bir makyaj, yeni bir saç modeli,yeni bir ayakkabı, yeni bir yemek, alınan bir ev eşyası, fark edilmeyi ve takdir edilmeyi bekler. Buna farkı fark etmek denir.
Ailede aidiyet duygusu zayıf olan insan duygularını bastırır. Düşüncelerini açığa vurmaz, önemsiz görür kendini, fiziken varlığının dışında kendini o mekana ve insanlara ait görmez. Eşinden bir ilgi, tebessüm, ufak bir hal hatır sormasını bekleyen kadın, beklediğini göremeyince ya susar, ya morali bozuk olduğu için yatar, ya da ara sıra ağlar ki deşarz olsun, üstüne başına bile dikkat etmemeye başlar, çünkü erkek bir şeylerin farkında bile değildir, iletişim kanalları kapalıdır, hiçbir şeyi fark etmemektedir. Bu durum iki tarafa da ciddi zarar verir. Bir kişiye verilecek en büyük ceza onu fark etmemektir, varlığını görmezlikten gelmektir ve küserek onu önemsememektir.
Kişileri değil davranışları, eleştirelim.