Ahu Tuğba, gerçek adıyla Canan Tuğba Çetin.
O da Allah’ın bir kuluydu.
Doğdu, yaşadı ve öldü.
İmanlı mı öldü, imansız mı?
Kızının sözleriyle biz onun imanlı göç ettiğine şehadet ederiz.
Ben çocukluğumdan beri duyarım Ahu Tuğba ismini.
Belki çocukluğumda hoş olmayan bir iz bırakmıştı bende.
O zamanlar şuh kadınıydı.
Her türlü filmlerde rol almıştı.
Hayatını incelediğimde aslında varlıklı bir aileden gelme.
İstanbul Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olmuş ama Kanada Concordia Üniversitesi İngilizce Dil Bölümüne başladığı halde eğitimini tamamlayamamış.
Çünkü şöhretin basamaklarını adımlamaya başlamış bundan sonra.
Yaşantısı hep İslam’a aykırıydı.
O güzelliğini ve şehvetini filmlerde ön planda tutmuştu.
Hal ve hareket olarak İslam’a aykırı idi ama hiçbir zaman İslam’a aykırı bir söylemeni duymamıştım onun.
Bilemeyiz ama daha sonra yaşadıkları pişmanlığı olabilir.
Bu pişmanlığını aslında kızında gayet iyi anlıyoruz.
Kızının cenazede söylediklerinden sonra ne kadar da İslam’a aykırı yaşasa da yine gönlünde bir Allah sevgisi, Allah korkusu varmış.
Çünkü kızından çıkan şu sözleri acaba şu zamandaki çocuklarımız söyleyebilir mi?
Ya da biz acaba çocuklarımıza bunu aşılayabildik mi?
Ne demişti Ahu Tuğba’nın kızı Anjelik; “Ne güzel anne ki, bana Allah’ı, kitabı öğretti.”
Hele ki şu sözleri dinleyince cidden kendimden utandım. Çünkü hep önyargılıydım böyle sanatçılara.
Ama “Allah’tan geldi, Allah’a gideceğiz, kim olursak olalım. O benim annemdi. Benim arkamdan dua eden, bana kitabı tanıtan. Ne güzel bir anne ki; bana Kur’an-ı Kerim gibi büyük bir miras bırakmış, ahiretimi kurtarmış. Benim hakkım ona helaldir. Onu çok seviyorum. İnşallah çok yaşamam da ona kavuşurum. Allah naim cennetlerine nasip etsin.” sözlerini duyunca sanat âleminin ne kadar farklı olduğunu gayet iyi anladım.
Ülkemizde sanat âleminin içine girince her şey bildiğimiz gibi değilmiş.
İçlerinde ne kadar günahkâr olsa da Allah’a karşı bir imanı olanlar da varmış.
Demek ki hiçbir zaman insanlara karşı önyargılı olmamalıyız.
Olayın diğer bir boyutu da rahmetli Ahu Tuğba acaba içindeki bu imanı dışarı vursaydı, acaba çevresinde nasıl tepkiler görürdü?
Onu dışlarlar mıydı?
Belki de bundan dolayı içinde o Allah sevgisini dışa vuramadı.
Biliyorsunuz ki Yeşilçam alemi İslam’a karşı bir anlayış var. Bunu filmlerde gayet iyi görüyoruz.
İmam rolü yapanların görüntüleri olsun, dindar rolüne karşıbakış açıları olsun hep Yeşilçam İslam’a karşı bir duruşu vardı.
Diğer dinlere karşı olan hoşgörünün kırıntısını hiçbir zaman İslam’a yapmamıştır Yeşilçam.
Eğer Ahu Tuğba bu söylemlerini diğer dinler için yapsaydı ses getirirdi ama İslam’a yapmış olsaydı ondan kötüsü olamazdı.
Ahu Tuğba’nın ölümünden şu iki şeyi anladık;
Kesinlikle sanatçı da olsa, haramzade de olsa, aşırı günahkâr da olsa hiçbir zaman önyargılı davranmamalı, Rabbim’inrahmetinin gazabını geçtiğini unutmamalı.
Bir de Yeşilçam dünyası hep dindarlara, dindar olmasa da kalbi İslam’a yakın olanlara karşı mesafeli olmuştur ve bundan dolayı içindeki imanını gizleyen nice sanatçılarımız vardır, ama biz bilemiyoruz.