Türk İslam Geleneğinin önemli dini yapılarından olan “ahşap tavanlı ve direkli camiler” her zaman dikkatimi çekmiş ve hayran bırakmıştır.
Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda yayınlanan İlim ve Sanat Dergisinin 12. Sayısında (1987) Dr. Yaşar Erdemir’in “Nakışlı Ahşap Camilerimizden Bir Örnek Erbaa-Fidiköy Ömerpaşa Camii” yazısından beri bir gün mutlaka ziyaret etmeliyim diye zihnime not aldığım Camiyi 33 yıl sonra ziyaret etmek kısmet oldu.
İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra ilk kez Orta Asya'da Türkler tarafından yapılan ahşap camiler, Selçukluların Anadolu'ya taşıdığı önemli kültürel unsurların başında geliyor.
Destek ve tavan sistemlerinde ahşap kullanıldığı için “ahşap cami” olarak adlandırılan bu yapıların Anadolu'daki bilinen ilk örneği, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Vezir Sahip Ata tarafından 1258’de Konya'da yaptırılan Sahip Ata Camii kabul edilir.
Türk-İslam mimarisinin estetik zirvesine ilişkin bariz izler taşıyan bu Camiler yapım tekniklerinin ortaya çıkardığı sonuçla ziyaretçilerine görsel bir şölen ve “dingin ve huşu” içerisinde ibadet etmenin manevi keyfini yaşatıyor.
Estetik açıdan göz kamaştırıcı bu Camilere Anadolu’nun her yerinde rastlayabiliyoruz.
En bilinenleri :
Konya Sahip Ata (Larende) Camii 1258
Beyşehir Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii 1297
Afyon Ulu Camii 1273
Sivrihisar Ulu Camii 1274
Ankara Aslanhane Camii 1289
Beyşehir Bayındır Köyü Camii 1366
Beyşehir Köşk Köyü Mescidi 1299
Muhteşem Bir Açık Hava Müzesi Tokat…
13.yüzyıldan 21. Yüzyıla kadar yapımı süren bu camilerin en muhteşemlerinden biri de “gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” şiirindeki gibi coğrafi konumu ve bir köyde yer alması sebebiyle yeterince bilinmeyeni Tokat Erbaa Akça (Fidi) Köy ’de yer alan “Ömer Paşa Camiidir”. Aslında bu bilinmezlik muhteşem bir açık hava müzesi olan tüm Tokat için geçerlidir.
Tokat, Anadolu’da Türk kültürünü ve tarihinin neredeyse kronolojik olarak tüm dönemlerin izlerini taşıyan en önemli merkezlerden birisidir.
Tokat ve yöresi, Malazgirt Zaferi’nden sadece bir yıl sonra 1073 yılında Sultan Melikşah’ın Sivas’ı fethiyle beraber Türk hâkimiyetine girmiştir.
Danişmendliler’in hüküm süreleri boyunca bu beyliğe tabi olan Tokat sonraki dönemlerde Anadolu Selçuklu, İlhanlı, Eretna Beyliği ve muhtelif emirler tarafından yönetilmiş, 1399 yılında Yıldırım Bayezid tarafından Sivas ile birlikte Osmanlı topraklarına dâhil edilmiştir.
Tokat şehir merkezinde her adımda bir döneme işaret eden muazzam tarihi eserler çıkar karşımıza. Bu zenginlik sadece şehir merkezine de has değildir. “Ömer Paşa Camii” gibi köylere kadar “medeniyet adeta bezenmiştir” tüm coğrafyaya…
Bu yazımıza konu olan Ömer paşa Camii de sadece Tokat’ın değil Anadolu’da sapasağlam günümüze ulaşan en güzel örneklerinden biridir.
Bir sanat tarihçi değilim bu muhteşem camiyi yeterince anlatamam. Çok özet bahsetmek gerekirse: dıştan moloz taş örgülü bir duvar ile çevrilmiş caminin üç tarafı huzur verici bir revak sırasıyla kuşatılmıştır. Namaz öncesinde cemaat bu muhteşem revakların altında namaz beklemek ve sohbet etmek imkânına sahip. Ziyaret sırasında burada bize de oturup tefekkür etmek kısmet oldu…
Avluya Kuzeyde cümle kapısı olmak üzere biri de batıda olan iki kapıdan girilir. Kuzey duvarının ortasındaki yuvarlak kemerli tuğla örgülü cümle kapısı diğerinden hayli büyüktür.
Caminin için ve tavanı çiçek bahçesi gibi süslenmiştir. Camiyi orijinal kılan en önemli öğelerden birisi iç taraflarında burmalı dört tane ahşap destek direkleridir. Ahşap direklerin kirişlerle birleştiği köşelerde çok estetik kavisler yer alır. Bursa Kemeri tarzı…(Bu kavramlar konusunda Sanat Tarihçi olan eşim Rana Hanımdan destek aldım). Bu alanlar (kiriş-konsol) muhteşem kalemişi çiçek ve yapraklarla süslenmiştir.
Mihrabı alçı olan caminin minberi ağaçtan “çatma” tekniğiyle yapılmıştır.
Caminin yapılış tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. 1082 yılında Selçuklular döneminde Selçuklu mimarisiyle, herhangi bir çivi kullanılmadan tamamıyla ağaçların birbirine geçme yöntemiyle yapıldığı, yaklaşık bin yıldır ayakta duran caminin zaman içerisinde ağaç yapı olmasından dolayı bakım, onarım ve tadilata tabi olduğu düşünülmektedir.
Cami, adını 1688 yılında camiyi ziyaret eden Vezir Silahtar Ömer Paşa'dan alıyor. Silahtar Ömer Paşa Bağdat, Diyarbakır, Sivas valilikleri yapmış, 1644-1647 yılları arasında da Mısır Valiliği yapmış kıymetli bir vezirdir. 1688 yılında bu camiyi ziyaret eden Ömer Paşa camiye bir çift bakır güğüm hediye ediyor. (Aslında Şamdan gövdesi)
Vezir Silahtar Ömer Paşa’nın Yadigârları Nerede?
Dr. Yaşar Erdemir 1987 tarihli makalesinde “Camide yaptığımız inceleme esnasında minber dolabının altına gizlenmiş” olan bu Ömer Paşa yadigârı güğümleri görüp fotoğraflıyor. Erdemir “aynı ölçülerdeki bu iki kabın üzerinde” dörder satırlık bir yazı olduğunu ve bu yazıda “Ömer Paşa’nın Allah’ın adıyla her dileği olsun diye bu şamdanı Fidiköyü’ndeki Camii Şerife M.1688 yılında vakfettiği” yazıldığını belirler.
Yine Camide inceleme yaparken dolaplardan birinde üzerinde “18 Eylül 1287 (M.1870) tarihi yazılı bir kiremit parçasına rastlar. Köylülerin caminin çatısını onarım sırasında çatıda bulup muhafazaya aldıkları bu parça ise bir onarım tarihi olarak kıymetli bir belgedir.
Maalesef yukarıda Dr. Yaşar Erdemir’in fotoğrafladığı ve camide muhafaza edilen iki tarihi kıymet bugün Cami’de bulunmuyor. Bize “nezaketle” camiyi gezdiren ve misafir eden muhtarımız ve cami imamı da bu eserlerin net akıbetini bilmiyor. “Sanırım müze için alındı” diyorlar .
Buradan Başta Tokat Valisi olmak üzere tüm ilgililere sesleniyorum. Bu iki değer camiden götürülmüşmüdür. Götürülmüşse nerededir? Ve bunların cami dışında camideki kadar anlamlı olacağı bir yer var mıdır? Akıbetinin araştırılmasını ve tekrar asıl mekânına getirilip burada muhafazası için gerekli düzenlemenin yapılması daha uygun değilmidir?