Son günlerde nereye gitsem sonunda aynı yere çıkan sorularla karşılaşıyorum. ‘Aynı yer’ dediğim özetle şu soru: “Cemaat ile Ak Parti arasında beklenen çatışma başladı mı?” Hepsine şu hazır cevabı veriyorum: “Cümlende ‘beklenen’ sözcüğü geçtiğine göre sen bekliyorsun, ama ben ‘Böyle bir şey asla söz konusu olamaz’ diyenlerdenim....”
Aylardan beri böyle bir gelişme bekleniyor ve ne zaman o soruya muhatap olsam “Asla olmaz” cevabını veriyorum.
“İyi ama, olanlar seni tekzip ediyor” dedi biri... Başbakan Tayyip Erdoğan Org. İlker Başbuğ için “Tutuksuz yargılanmalıydı” demiş; ertesi gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, Başbakan Erdoğan’ın açıklamasına atıfta bulunarak aynı temenniyi tekrarlamış... “Oysa parti adına konuşan Cemaat’a yakın bir yetkili bunun tam tersini söyledi” dedi dostum...
Cemaata yakın Ak Parti sözcüsü?... Kimmiş acaba?
Birileri herkesi aldatıyor bence. Bazılarına ‘Cemaat’a karşı’ yaftasını iliştiriyor, bazılarına da ‘Cemaat’e yakın’ yaftasını... Sanırsınız ki, bu yaftacı, Cemaat adına bunu yapabilecek biri; ne gezer! Her partide bulunabilecek görüş farklılıklarını bile Cemaat ekseninde değerlendirme çabasına eskiden olsa gülerdim; şimdilerde sadece üzülüyorum.
Üzülüyorum; çünkü parti ile Cemaat arasında ‘savaş’ bekleyenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar... Üzülüyorum; durumdan vazife çıkararak acul tahlillerle insanların kafasını karıştırmaya çabalarken, bunca yıl içerisinde kazandıkları itibarı yerle bir etmek üzereler...
Geçen akşam bir davette FB’li biri, “Bütün her şey Hoca’nın başının altından çıkıyor” dedi; “Biz biliyoruz” diye de ekleyerek... Bildiği şuymuş: FB Kulübü’nü ele geçirmenin yollarını arar dururmuş Cemaat; düz yoldan bunu başaramayınca eğri yola başvurup ‘şike’ davasıyla sorunu çözmeyi kafaya koymuş...
“Sakın” dedim, “Bu söylediğini başka yerde tekrarlama. Fena halde gülerler. Benim bildiğim Hocaefendi FB’li bile değil, Galatasaray’lı; herhalde böyle bir talimat verecek olsa FB için değil GS için verirdi.”
Hem FB’yi ele geçirip de ne yapacakmış Cemaat?
İnsanların ağzını büzemiyorsun. Ağzı olan konuşuyor. Şu sıralarda herkesin ağzında aynı konu var: Cemaat... Dediklerinin özeti de, ‘ülkedeki bütün hayırlı-hayırsız gelişmelerin arkasındaki güç’ olduğu... Devlet birinin üstüne mi gidiyor, ya da biri kendi beceriksizliği yüzünden iflâs mı ediyor; hemen aynı bilgiç edayla, “Adamı bitirdiler” diyenler çıkıyor...
Eskiden “Kim bitirdi?” diye sorulurdu; şimdilerde artık bu soruya ihtiyaç kalmadı; etraftaki hemen herkes bilirmiş gibi kafasını sallıyor...
“Yüce Divan mı, yoksa sivil mahkeme mi?” konusunun Cemaat-parti ayrımına yol açmasını anlayamadığımı söylediğim biri, “Ne kadar da safsın” dercesine yüzüme bakarak aradaki farkı açıkladı: “Yüce Divan Anayasa Mahkemesi üyelerinden oluşuyor, oraya giderse paşalar tutuksuz yargılanacaklar; oysa Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri tutuklama kararı almakta zorlanmıyor...”
“Mahkemelerde yargılanacak kişinin tutuklu olmasının Cemaat’la ilgisi ne?” soruma ise, “Sen hangi gezegende yaşıyorsun Allah aşkına?” dercesine bakarak tepki verdi aynı kişi...
Hangi ortamda bu konu açılırsa söz gelip bazı gazetelere -daha doğrusu bazı yazarların yazı ve yorumlarına- dayanıyor. “Sen onlardan daha mı iyi bileceksin?” diyen bile çıkıyor. Oysa adı geçenlerin çoğundan daha eski tanıyorum hem Cemaat’i, hem de Hocaefendi’yi ve kendilerine atfedilen işlerle eylemleri hiç mi hiç bağdaştıramıyorum. Adaletten, hakkaniyetten uzaklaşmışlığı onlara nasıl yakıştırıyorlar, anlayamam...
Vardığım hüküm şu: Galiba bir el ortalığı karıştırmak üzere devrede; iktidarı güçsüz, Cemaat’i işlevsiz bırakana kadar da rahat etmeyecek o el... Kimi zaten o eli çok önceden sıkmış, kimiyse bilmeden bu karışıklıkta o cepheye düşmüş kişiler kazanı karıştırdıkça karıştırıyorlar.
Kendilerine yazık ediyorlar.