"Afganistan'ı işgal etmek gibi bir niyetimiz yok ama Afganistan'ı başıboş bırakacak da değiliz." ABD Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı, eski "First Lady" Hillary Clinton aynen bu ifadeyi kullanmıştır. Körfez Arap devletlerine "İran konusunda" yapmakta olduğu "ikna turları" sırasında bu değerlendirmeyi yapmıştır.
Amerikan yetkilileri, herhalde alanda yaptıkları uygulamalarla, söylenenler arasındaki çelişkilerin gözden kaçmasını beklemekte veya kimin ne düşündüğünü hiç önemsemeden demeçler vermektedirler. Zira bu sözlerin konuşulduğu günlerde ABD, işgalci NATO güçleri ve Koalisyon güçleri, Afganistan'da yeni bir "Surge" yani, yeni bir "yığılma ve taaruz" başlatmış bulunmaktadırlar. Kod adı, "Beraber", "Birlikte" veya "Müştereken" anlamına gelen bu harekâtın hedefi Afganistan'daki direnişin belini kırmaktır. Taliban'ın güçlü olduğu ve büyük sayılarda toplandığı düşünülen Helmand bölgesinde bu topyekûn savaş başlatılmış bulunmaktadır.
Başkan Hamid Karzai bu taaruzla ilgili olarak özel bir bildiri yayınlayarak, "koalisyon kuvvetlerini azami dikkati göstermeye" çağırmış ve "Taliban'a da, şiddete son verip sivil topluma katılmaları" çağrısını tekrarlamıştır.
Hillary Clinton da, dış güçler Afganistan'dan çekildikten sonra bile ABD ve diğer ülkelerin Afganistan'da uzun vadeli bir ortaklık için "sivil mevcudiyetlerini" devam ettireceklerini ifade etmiştir.
15 Şubat 2010 tarihli bir habere göre Taliban'ın iki numaralı adamı yani Molla Ömer'den sonra gelen en önemli kişinin ele geçtiği duyurulmuştur. Amerikan ve Pakistan güçleri tarafından Pakistan'ın Karaçi şehrinde yakalanmış olduğu iddia edilen bu kişinin sorgulandığı ve kendisinden önemli bilgilerin alındığı haberi yayılmıştır. Buna rağmen, haberin üstünden 24 saatten fazla zaman geçmesine rağmen, ne ABD tarafı bu haberi doğrulayan bir video veya görüntüyü yayınlayabilmiştir, ne de olayı inkar eden Taliban tarafı bunun olmadığını ispat eden bir delil sunabilmiştir. Büyük ihtimalle, her iki taraf da haberi "psikolojik yıpratma" mücadelesinin bir kısmı olarak kullanmaktadır. Afganistan'da yeniden kızışan, yeniden hızlanan bir taaruz mevcuttur.
Afganistan içindeki gelişmeler:
İngilizler, geçen yüzyıllarda, kendilerinin Asya'da güçlü oldukları dönemde, bir türlü başaramadıkları Afganistan'ı işgal zevkini, şimdi 21. yüzyılda, ABD'nin gölgesinde ve kanatları altında tatmaya çalışmaktadırlar. Yenemedikleri Afgan halkını şimdi bütün güçleri ile ezerek ve onlara karşı çok gaddar davranarak, o eski, tatmin olmamış hislerini doyuma ulaştırmaya çalışmaktadırlar. Kısacası, intikam almaktadırlar.
Koalisyon güçleri, Amerika'nın ve NATO'nun baskısı ile çeşitli sayılarda ve adeta "sembolik olarak" Afganistan'a asker yollamışlardır. Bunlardan birçoğu askerini geri çekmiş veya çekmek üzere bulunmaktadır.
NATO gittikçe artan sayı ve tarzda Afganistan ve Asya içlerine angaje olmaktadır. Kuzey Atlantik ve Avrupa devletlerini Komünist Rusya tehlikesine karşı korumak amacı ile kurulmuş olan Kuzey Atlantik Güvenlik Paktı (NATO), artık hiçbir denize kıyısı olmayan Afganistan'da görev yapmaktadır.
NATO sebebiyle de Türkiye, Afganistan'da asker bulundurmaktadır. Sayıları 1750'ye çıkartılan askerler orada "Barış Gücü" olarak görev yapmaktadırlar. ABD ve diğerleri Türklerin de "yerel savaşlarda" yer alması için baskı yapmaktadırlar. Türkiye ise tarihi bağları olan bu Müslüman ülkede, işgal askerleri ile yan yana ve ülke insanına karşı savaşmayı kabul etmemektedir.
Türkiye oraya barışı korumak, onlara polis ve askeri konularda eğitim vermek ve yıkılıp harap olan Afganistan'da kalıcı yeni tesisler kurarak imar konusunda yardımcı olmak üzere gitmiş bulunmaktadır. Bu görevlerinde ısrar etmekte ve başarılı olmaktadır. Türkler, Afganistan'da çok sevilip sayılmaktadır. Gelen haberlere göre, Türkler tarafından yetiştirilen polis ve askerler arasından hiç kimse para ve çıkar karşılığında, işgal güçlerine yardım etmeyi kabul etmemektedir. Fakirliğin çok büyük boyutlara ulaştığı, rüşvet iddialarının hükümetleri salladığı bu ülkede maddiyata yenik düşmeden görev yapmak büyük bir ayrıcalık kabul edilmektedir.
Neden yeni taaruz ve neden Helmand bölgesi:
Yeni topyekûn savaşın neden Afganistan'ın güneyinde ve Helmand bölgesinde başlatıldığı hakkında birçok tahmin mevcuttur:
Helmand Afganistan'ın güneyinde bir eyalettir. Buradan birçok lider yetişmiştir. Bir bakıma, atak ve lider tipler yetiştiren bir yöreyi kontrol altına alıp, bu kaynağı kurutmak, böylece "direnişin hızını kesmek" isteği güçlü bir dürtü olabilir.
Helmand bölgesi hem Hint Okyanusuna ve hem de İran ve Pakistan'a yakın bir bölgedir. Böyle olunca da bu eyaletin kontrolu ele geçirilecek olursa, bu mevzilerden birçok yarar elde edilebilecektir.
İşgalci ABD ve koalisyon güçleri Helmand'ı alırlarsa, oradan İran'ın güneyini ve daha çok nükleer çalışmaların yapıldığı düşünülen alanların gözetlenmesi sağlanabilecektir. İran'ın oradan tehdit edilmesi de kolay olacaktır.
Helmand kontrol edilebilirse, buraya yerleşecek olan güçler, icap ettiği takdirde (kendilerine göre ihtiyaç duyulduğu zaman) Pakistan'ın Belücistan bölgesine sızmalar, kışkırtmalar, yaparak, istikrarı bozabilecek ve böylece Pakistan'ı da manipüle edebileceklerini düşünmektedirler.
Helmand'dan güneye bağlantılar kurulursa denize ulaşım kolaylaşacaktır. Afganistan'da uzun süre kalmayı planlayan ABD, özellikle askeri ikmal ve lojistik açısından burayı önemsemektedir. İleriki yıllar için bazı hesapların yapılmış olması muhtemeldir.
Hint Okyanusu kıyısında Karaçi'ye yakın bir yer olan Gvadar'da Pakistan çok büyük bir liman inşaa etmektedir. Burası serbest ticaret bölgesi olacaktır. Başta Pakistan ve yakınındaki Körfez ülkeleri olmak üzere birçok ülke (Afganistan da dahil) bundan yararlanacak ve bölgeye refah getirecek bir adım atılmış olacaktır.
Bu Gvadar limanı Çin tarafından yapılmaktadır. Böylece, dolaylı da olsa Çin ile ABD arasında gelişen rekabet, ekonomik güç mücadelesi, Asya'da etkili olma yarışı konuları da, paketin bir parçası haline gelmektedir.
Helmund, ABD ve onun gölgesinde İngiliz kontrolüne girecek olursa, Gvadar da tehlike altına girmiş olacaktır. Bunu ne Pakistan ve ne de Çin istemektedir.
Helmund'un değeri sadece stratejik olmayıp ekonomik verileri de mevcuttur. Mesela, Helmund nehrinin geçtiği bölgeler çok verimli tarım topraklarıdır. Bunun yanı sıra dünyanın en kaliteli haşhaşının yetiştiği bir yerdir. Dolayısı ile çeşitli mafya gruplarının dikkati de bu bölgededir. Helmund bölgesinin ele geçmesi için, onlar da kendi açılarından ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu da olayın konuşulmayan ve perde arkasından idare edilmeye çalışılan kısmıdır.
Helmund'da uranyum madeninin bulunduğu da bilinmektedir. Özellikle İngilizler bu konuda oldukça faal görünmektedirler.
Başarı şansı:
ABD güçleri, "düşmanın ve direnişin belini kıracağız" derken, Taliban ve direnişçiler de, "Şahadet taburları hazır bekliyor" şeklinde yanıt vermektedirler. Son günlerde, Marja denen kasabada yeni doğan bir bebek için kutlama yapılan bir evde bulunan 20 kişi ABD ve NATO güçleri tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü ve sonra onların "terörist olma" ihtimalleri olan kişiler olduğu, öyle duyumlar alındığı iddia edildi. Bir başka mahallede de 5 kişi (sivil) atılan bomba ile öldü. Bu olaylar epey bir krize sebep oldu.
Buna karşılık, terk edilen veya işgal edilme durumunda olan her köy ve kasabada akla gelen her yere "mayın" ve ev yapımı patlayıcı yerleştirilmiş olup metruk evlerde saklanmış mücahiter, gelen ordulara azami zararı vermeye çalışmaktadırlar. Kısacası, Marja'da ilerleme adeta adım adım olmaktadır.
Bu yeni "müşterek taarruz"un ne getirip ne götüreceği hep birlikte görülecektir. Bu asimetrik savaşta, böylesine birbirinin dengi olmayan güçlerin mücadelesinde savaşın hangi yöne gideceğini bilmek kolay değildir. Şu anda Afganistan birçok güçlerin aynı anda mücadele ettiği bir savaş sahnesine dönüşmüş bulunmaktadır.