Afganî İslam Önderi Değildir

xxx43

Cemalüddin Afganî kimdir, nedir, ne değildir?.. Ünlü bir şahsiyet midir? Evet ünlüdür. 19'uncu asrın ikinci yarısından bugüne kadar İslam dünyasında tesiri olmuş mudur? Olmuştur.

Bir çığır açmış mıdır? Açmıştır.

Ansiklopedilerde bu zat hakkında maddeler bulunmalı mıdır? Bulunmalıdır.

Açtığı çığır ilmî bakımdan incelenmeli midir? İncelenmelidir.

Bu zat Ehl-i Sünnet Müslümanlığı açısından olumlu ve hayırlı bir kimse midir? Kesinlikle değildir.

O, Müslümanlara hayırlı bir önder ve rehber midir? Kesinlikle değildir.

Niçin bu kadar sert ve kesin konuşuyorsun?

Çünkü o azılı ve en aşırı tarafından bir Farmasondur.

Şiî olduğu halde kendisini Sünnî göstererek, İranlı olduğu halde Afgan gibi göstererek Müslümanları aldatmıştır. Şiî olmak suç değildir ama şiîliğini gizleyip yalancıktan sünnî görünmek suçtur, ayıptır.

Şiîlere karışmam ama ben bir Sünnî Müslüman olarak bu olumsuz ve hayırsız kişiyi din önderi, din rehberi olarak asla kabul edemem.

Bugün İslam dünyasında ne kadar olumsuz, hayırsız, zararlı gelişme varsa Afganî'nin attığı ve ektiği zehirli tohumların mahsulüdür.

Ben sünnî bir Müslüman olarak Emîrülmü'minîn ve Hakan-ı Osmaniyan Abdülhamid-i Sânî hazretlerini velinimet bilirim. Afganî, Blunt adlı İngiliz ajanıyla işbirliği yaparak onu tahtından indirmek istemişti. Kendisini elbette sevmem ve tutmam.

Afganî'nin has talebelerinden biri, İran Şahı Nâsüriddini öldürmüştür. Ben böyle terörleri ve teröristleri sevmem.

Afganî cahillerin, ehliyetsizlerin, icazetsizlerin, liyakatsizlerin, velhasıl önüne gelenin ictihad yapması çığırını açmıştır. Bu ise İslam dünyasında dinî kaosa, anarşiye, fitne ve fesada sebebiyet vermiştir. Böyle bir kimseyi nasıl sevebilirim?

Bazı aykırı ilahiyatçılar Afganîyi göklere çıkartıyor, onu imam, mürşid, rehber olarak gösteriyor. Bu göstermeleri, bu konudaki propagandaları tamamen bâtıldır, bir aldatmacadır.

Sünnî Müslümanların böyle karışık, bulaşık, taqiyyeci, bulanık bir Farmasondan uzak durmaları gerekir.

Afganînin İskenderiye Mason locasından ateist olduğu için atıldığı rivayet edilmektedir.

Şüpheli taraflarından biri: Kahirede Yahudi mahallesinde ev tutup ikamet etmiştir.

Birtakım Müslüman aydınlar, bu Afganîyi imam, mürşid, rehber kabul eden bir ilahiyatçının müridi olmuşlardır. Bu duruma ne kadar üzülsek azdır. Oldukça ilim, irfan, kültür, sahibi olan kimseler nasıl olur da böyle akim ve sakim bir meslek ve mezhebe intisab edebilirler?

Ehl-i Sünnetin ne kusuru, eksiği var ki, bir Farmasonu baş tacı ediyorlar?

Afganî şazz bir şahsiyettir. Bunca ulemayı, fukahayı, meşayihi, mürşid-i kamilleri bırakıp onun peşinden gitmek reva-i hak mıdır? Böyle bir gidiş alim, fazıl, ârif, ziyalı Müslümanlara yakışır mı?

Afganîyi kutuplaştıran ilahiyatçılar üstadları gibi taqiyye yapmasınlar, mertçe ortaya çıksınlar ve demagoji yapmadan tartışsınlar. Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğarmış.

Afganîciler eteklerindeki taşları döksünler, haklı mı haksız mı oldukları açığa çıksın. Niçin çekiniyorlar?

Bir de şu mugalataları bıraksınlar:

-Biz ilahiyatçıyız, sen değilsin, fazla konuşma!..

Ey Hocaların Hocası geçinen Afganîci ilahiyatçılar! Bu zatın Mason olduğunu nice kitap yazıyor, elde nice belge ve sahih bilgi var. Bunu söylemek için ilahiyatçı mı olmak gerekir? Afganînin mason olduğunu mühendis de, doktor da, hukukçu da söyleyip yazabilir.

Bendeniz gençliğimde, Ankara SiyasalBilgiler fakültesinde öğrenci iken Afganî muhibbiydim. Oryantalistlerin kitaplarını okuya okuya bu zatın hayranı olmuştum. Hattâ Ankaradaki Afgan sefaretine mektup yazarak Cemalüddin konusunda kitap istemiştim. Onlar da Afganistan'dan Farsça, Peştuca, Arapça kitaplar getirtip hediye etmişlerdi.

Daha sonra Ehl-i Sünnet ulemâ ve fukahasının, Müslüman veya gayr-i müslim tarihçilerin ve araştırıcıların Afganî'yi red, cerh, tekzib, ibtal eden kitaplarını okudum ve ona cephe aldım.

Müslümanları kurtaracak yol:

Selef-i Sâlihînin,

Eimme-i müctehidînin,

İcazetli ulemâ ve fukahanın,

İmamı Rabbanî, Halid-i Bağdadî, Şeyh Zeynî Dahlan, Yusuf İsmail en-Nebhanî, Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Zahid el-Kevserî gibi Ehl-i Sünnet büyüklerinin...

Yolu ve meşrebidir.

Farmasondan İslam büyüğü, din önderi, imam, mürşid olmaz.

* (İkinci yazı)

YIĞINLAR

Halk yığınlarını ne hale mi getirdiler? O halleri sıralayayım:

(1) Yığınlar birden fazla önemli gündem maddesini birlikte mütalaa etmekten, anlamaktan, idrak etmekten (algılamaktan) âciz hale getirildi.

(2) Yığınlar soyut konuları anlayamıyor.

(3) Yığınların havsalası en önemli, en hayatî konuları almıyor.

(4) Yığınlar futbol holiganları durumuna düşürülmüştür.

(5) Yığınlarda en basit mantık kültürü, mantıklı düşünme yeteneği kalmamıştır.

(6) Yığınların zekâsı körletilmiştir.

(7) Yığınlar sert ve galiz polemiklere, horoz dövüşlerine, çekişme ve tepişmelere son derece meraklıdır.

(8) Yığınlar alabildiğine duygusaldır.

(9) Yığınların toplumsal hâfızası nisyan ile mâluldür.

(10) Yığınlar büyük felâketler, âfetler, çok önemli olaylar olunca beş on gün bütün dikkatlerini onlara yoğunlaştırmakta ve sonra unutmakta ve gündemden çıkartmaktadır.

(11) Yığınlarda yazılı ve medenî kültür yoktur; şifahî, bedevî, yüzeysel kültür vardır.

(12) Yığınlar çok kolay şekilde provoke edilmektedir (kışkırtılmaktadır.)

(13) Yığınlar zombileştirilmiştir.

(14) Yığınlar birkaç kelimelik uyduruk günlük konuşma Türkçesiyle düşünmektedir. Bu ise medenî olmak için yeterli değildir.

(15) Yığınlar aldatılmaya, dolandırılmaya, sömürülmeye son derece yatkın ve hazırdır.

(16) Bu hale getirilmiş (düşürülmüş) yığınları iyileştirmek için en az beş senelik yoğun ve etkili rehabilitasyon tedâvisine ve eğitimine ihtiyaç vardır. Bu tedâviyi ve eğitimi yapacak kadrolar, kurumlar, planlar ve programlar ise yoktur.

(17) Yığınlar, atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar câhil bırakılmıştır.

(18) Yığınlar yararlarına olan işlerle, zararlarına olan işleri tefrik edemez (birbirinden ayıramaz) hale getirilmiştir.

(19) Yığınlar ne haldelerse öyle idare edilmektedir.

(20) Son söz: Yığınlar perişan ve berbat vaziyettedir.