Adam gibi Adamdı Saddam, Düşmanım olsa da...

xxxx111

İnsanları birçok yönüyle inceleme konusu yapmak bizi daha sağlıklı sonuçlara götürür.
 

Biyolojik açıdan incelemek, bu yazının konusu değildir.Hercanlı ve cansızı yaratan yüce Allah’ın yarattığı bir canlıya, insana; biyolojik-fiziki yapısındandolayı kusur bulmak, bizi günaha sokar.
İnsanlar; çeşit,çeşittir; kısa, uzun, şişman, zayıf, büyük burunlu, küçük burunlu, çirkin, yakışıklı,güzel.


Asıl incelenmesi gereken yön; kişinin sosyal durumu,hayata bakış açısı,dünyaya bakışı,toplumsal ve tabiat olaylarına karşı tutumu. Bencil mi,egoist mi, sekter mi,yoksa comert mi, özverili mi,güvenilir bir karaktere mi sahip, yoksa güvenilmezin teki midir?...

Saddam’a ‘’adam gibi adam’’ demek elbette ki, vicdanen makbul değildir. Zira; yaşadığı sürece bir diktatör olarak; kendi çevresine her türlü yaşam imkanı sunarken, birçok insanın katline imza atmıştır. Saddam veyardımcılarının emriyle asker ve istihbarat görevlileri tarafından; köylerinden, evlerinden alınan, askeri cemselerle Irak’ın ıssız çöllerine götürüp kurşuna dizilerek öldürülüp toplu mezarlara atılan binlerce Kürdün ceset ve kemiklerigömülü yerden çıkarılmaktadır.Bu yönüyle Saddam lanetli bir yaratıktır. Bu dünyada yaptıklarının hesabını öbür dünyada verecektir elbette...

Olumsuz ve gayri insanı yönlerinin yanısıra, olumlu ve takdir edilecek özellikleri de vardı.
Irak’a Amerikan müdahelesi (işgal) başladığında teslim olmadı, gizli sığınaklardan aylarca, vurkaç taktikleriyle savaşan taraftarlarını yönetti. Oğulları da son nefeslerine kadar işgalcı askerlerle çatışarak can verdiler.

Yabancı işgal güçlerinin ‘’demokrasi getirme’’si gereken Irak harabeye dönerken, mezhepsel çatışmalarda hergün onlarca,yüzlerce insan hayatını kaybederken Saddam ve arkadaşları yargılandı. Karar idam...idama giderken de dik durdu, cellatlarına diz çöküp yalvarmadı. Korkmadı’’Allahu Ekber’’ diye slogan attı ve kelime şahadet getirdi. Bu yönüyle cellatlarının bile yüreğinde depremler yarattı. İdam olayından yıllar sonra Arap ülkelerinde baş gösteren değişim rüzgarında iktidarı kaybeden diğer Arap liderler de, Saddam’ın bu cesur hareketini örnek aldılar. Sonuna kadar direndiler ve bazıları halen direniyorlar.
Bir de bizim ‘’Saddam’’larımıza bakalım.Hem,’’devlete karşı savaş’’tığını söyleyen illegal örgüt lider ve yönetici durumundakilerebakalım, hem de, kendisini devletin tek sahibi gören, halkın iradesini hiçe sayan kampın durumuna bakalım...Hasbel kader bu, her iki kampta teşviki mesaide bulunmak kısmet oldu. 12 Eylül 1980 öncesinden başlayan siyasi hayatımda göz altına alındım, tutuklandım, işkence gördüm,cezaevlerinde yattım ve yurtdışında sürgünlerde kaldım. 1980 öncesinde Türkiye’nin bazı bölgelerinde uygulamaya konulan Sıkıyönetim dönemlerinden başlayan yoğun tutuklamalar ve yargılamalarda kimlerin bülbül gibi öttüğüne tanık oldum. Dışarıda ‘’aslan’’ kesilen, ‘’küçük dağları ben yarattım’’ havasında olanların ,aslında birer ‘’kağıttan kaplan’’ olduklarına tanık oldum. Bugün Saddam’ı yerden yere vuran bu guruh; Saddam’ın duruşma salonlarında ve idama giderken gösterdiği soylu ve cesurane davranışı gösteremediler.

Bugün bana ve benim durumuma düşenlere ’’itirafçı, ajan,hain,işbirlikçi’’ diyenlerin kaç kuruşluk ‘’devrimci’’ veya ‘’adam’’ olduklarını gördük çok şükür. İnanmayanlar; sıkıyönetim askeri savcılarınca hazırlanan iddianemelere ve o dönemdeki emniyetin sorgu tutanaklarına bakabilirler. 22 Şubat 1980 Tarihinde polisce göz altına alınmamı muteakiben bu güne kadar emniyet ve sıkıyönetim mahkemelerindeki ifadelerime de bakabilirler. Bakalım kim’’direnmiş’’, kim’’ çözülmüş’’?...1985 Yılında örgütten ayrılışımla başlayanitirafçılık sürecim; çözülme değil, yanlışı doğruyu gün ışığına çıkarma davranışıdır. Bize ‘’doğru’’diye yutturulan ‘’yanlış’’larla köprüleri atma sürecidir.

Sorgularda çözülmeyen tek bir PKK’lı veya ‘’Türk solcusu’’ yoktur. İbrahim Kaypakkaya ‘’ser verip sır vermeyen yiğit’’ olarak lanse edilse de sorgulardaki ifadeleri kamuoyu ile paylaşılmadığı sürece, bu sloganın ayakları havadadır. Bugün A.Öcalan’ı ve PKK’yı temsilen üst düzey siyasi görüşmelerde bulunan Sabri Okve sadrettin Aydınlık 1985 yılı kış aylarında, Şirvan’a bağlı Hürmüz mezrasında baskına uğradıklarında yanlarındaki iki yeni’’savaşçı’’nın cesedini ve çatışan bir grup arkadaşlarını ateş çemberinde bırakıp kaçtılar. Ertesi gün de köylüler tarafından askere teslim edildiler(aslında kendi istekleriyle teslim edilmişlerdir)

A.Öcalan,methetmekle yücelttiği ‘’Kürdistan’ın dağları’’ na güvenmeyip, soluğu önce Avrupa’da,
Rusya’da veson olarak da İmralı adasında aldı. Canının bağışlanması için alçaklaşmanın en bariz örneklerini sergiledi.

Diğer kampta da durum farklı değil; Susurluk kazası davası,Ergenekon, Balyoz darbe planı,12 Eylül askeri darbesi, Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti, Oda Tv vb.gibi daha birçok davada yargılanaların utanılası durumu insana Saddam’ı hatırlatıyor ve rahmet getirtiyor. Bahsi geçen davalarda ‘’zanlı’’ olarak yargılananlardan bir kısmı; cezaevine girmemek için akla hayale gelmedik hilelere baş vuruyor. Daha düne kadar’’ben’’ diyerek kükreyenler ‘’süt dökülmüş kediye döndü’’ler, hastalandılar, GATA dan, Adli Tıp Kurumundan gelecek sağlık raporlarına bel başlamaya başladılar. Biribirlerine sinkaf etmeye başladılar. Kamuoyuna yansıyanlardan anlaşıldığına göre; Silivri

Tutukevinde bulunanlardan Ümit Sayın ve Soner Yalçın daanormal davranış ve gayri insanı sözler sarf ederek davayı sulandırmaya çalışmaktalar. Daha düne kadar kalemlerinden,demokrasi güçlerine karşı zehir damlatan bu Ergenekon ve Gladio kalemşörleri de ‘’kafayı sıyırmış’’ tablosu çizmeye çalışıyorlar.

Yani bu durumlar karşısında kanlı bir diktatör olan Saddam'ın cesur ve inançlı davranışını takdir etmemek mümkün mü?
Hele de, Saddam sonrası Irak’ın içine sürüklendiği karanlık girdabın musebbiblerini kınamamak mümkün mü?  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.