Ahlak, Adalet, Özgürlük ve Ekmek.
Önümüzdeki dönem siyaset bu 4 kavram etrafında şekillenecektir. Bu dörtlünün hakkını verenler; aziz milletin sözcüsü, emekçisi, öncüsü olacaktır.
Malumunuz Cumhurbaşkanı oldukça yanlış anlaşılmaya müsait cümleler serdeyledi. Her ne kadar teville “İşte canım o cümleleri Kuran için yahut da İslam Dininin aslî unsurları için söylemedi, ictihadlar bağlamında söyledi” diye bir savunma tarafına da gitsek kendini sevenlerin, takipçilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda fikir ve kanaat önderi, erbab-ı kalem, akademisyenler de durumun maksadı aşan bir durum olduğunu beyan ettiler. Neticede Cumhurbaşkanı daha sonra kasdının İslamın kendisi değil onu günümüz dünyasında yorumlayanların yorumlarını, bakış açılarını tenkit için söylediğini ve perspektiflerdeki akameti, kısırlığı ve maslahata mebni olmadığını beyan etme kasdının olduğunu deklare etti.
Neydi o önemli kelime “Güncelleme”
Buna İngilizce’de Upgrade diyorlar…Benzer anlamda olan kelimeler ise Improve, advance, enhance, progress…
Arapça’da bu kelimenin yerine koyabileceğimiz kelime “Tahdis” ki buna da Modern Arapça’da modernleşme-modernize etme deniyor…
Bu durumda tüm ictihadlar, dini anlamalar tahdis edilecek….Bunun ayrıntısına girmiyor durumu okurlarımızın anlayışına ve kavrayışına tevdi ediyorum.
Cumhurbaşkanı Diyanet’in dikkatini çekti ve “Korkmayın” bu ortalıkta deveran eden yanlış ve kötü bir itibar tesis eden dini açıklamaları tashih etmesini, bu konuda ciddi bir çalışma yapılmasını istedi. Ben bu konuyu 2-3 sene önce Müftü Yardımcıları seminerinde Başkan Görmez’e arzettim.
Sorumun içinde şöyle diyordum: Televizyonlarda arz-ı endam eden başta Adnan OKTAR olmak üzere, birçok hurafe yayını yapan, insanımızın dine olan saygısını sarsan, dinî yayınlar süsü verilen ifsadî neşriyat hususunda neden bir ekip oluşturup bu şahısların anlattığı şeylerin İslam’a aykırı olduğunu beyan etmiyorsunuz? Eğer bu konuda bir girişiminiz yoksa benim gibi sancılı, elini taşın altına koyup yıkıcı ve müfsid bu yayınlara ve kişilere tepki gösteren personelinize sahip çıkıyor musunuz ya da soruşturma açıp susturuyor musunuz” diye bir sual yönelttim.
Görmez, kendisinin birçok noktada bana katıldığını Başkanlık olarak bunu yapmadıkları için müteessir olduklarını beyan etti ama bu işin biraz da güvenlik sorunu olduğunu söyledi, bunun da devlete ait bir görev olduğunu beyan etti.
Bu cümlesiyle de üstünden sorumluluğu her zamanki gibi attı. Tabii neticede diğer alanlardaki ihmalleri gibi bu konulardaki ilgisizliği neticesinde Cumhurbaşkanı görev süresi dolmadan kendisini gönderdi.
Gönderilmesine rağmen itibarı sarsmayalım kabilinden “Emekliye ayrılıyorum” diye millete ayar da vermeyi ihmal etmedi…Şimdi bakıyorsunuz benim Görmez’e yaptığım hatırlatmayı Cumhurbaşkanı geçtiğimiz gün Diyanet’e yaptı…İşte diyorum ki o zaman bizim hatırlatmalarımızı dikkate alıp tedbir alsalardı durum buralara gelmeyebilirdi…
Yıllardır makalelerimde bu ve buna benzer uyarıları, iyi niyetli ikazları yaptım, bana teşekkür edileceği yerde neden bunları söylüyorsun, bunları seminerlerde dile getir dediler…Seminerlerde söyledik yine herhangi bir tedbir yok…Üstüne üstlük fatura ödedik…Şimdi bakıyorum yine ben haklıymışım, peki bana ve bu dine haksızlık yapanlar neden hesap vermiyor ve fatura ödemiyor…?
Sayın Cumhurbaşkanıma soruyorum geçtiğimiz haftalarda bazı kurumlarda yapılan üst düzey bürokrat atamalarından haberi var mı? Bazıları hariç Birçoğu görevle alakasız kişilerden müteşekkil atamalar yapıldı, tüm etik kurallar çiğnenerek yapılan atamalardan kendisinin bilgisi var mı? Bana gelen bilgilere göre durumdan Cumhurbaşkanımızın haberi yokmuş…Sağdan soldan referans (torpil) bulan kendini üst makamlara tayin ettirtmiş…
Şeflikten daire başkanı olandan tutun da görevde yükselme sınavını kazanamayan birçok ehliyetsizşahıslara kadar, atandığı yerle ilgili hiçbir tecrübesi-eğitim olmayan şahısların o nazik makamlara atanmasına kadar birçok etik olmayan tayinler yapıldı…Şimdi sorarım size;
Yılların tecrübeli yüzlerce idarecileri, masterli, doktoralı yöneticileri varken işi bilmeyen memur durumundaki insanları bir gecede amir yapıp ve böylece adaleti çiğneyenler, ve oralara liyakatsizce ve ehil olmaksızın gelenler, bu ülkeyi şaha mı kaldıracak yoksa batıracak mı? Ya da bu şahıslar mı memlekete zarar veren, kutuplaşmalara götüren müfsid yapılanmalarla mücadele edecek.?
Kendileri etik kuralları çiğneyerek gelen eşhastan hangi kerameti bekliyoruz? Bu ne yaman bir çelişkidir. Bilgisi, ilmî teçhizatı, idari tecrübesi ne ki? Bir gün dahî idarecilik deneyimi olmayan eşhas nasıl olur da birden daire başkanı, ya da genel müdür ya da üst düzey bir makama getirilebilir. Bu dünyanın hangi ülkesinde var? Tüm bunlar uzun vadede inkıraz (çöküş) demektir.
Osmanlı da böyle liyakatsiz bürokrat ve iyi yetişmemiş asakir sebebiyle felâkete sürüklendi. Üreten, çalışan, ilme ve sanata mütemayil şahıslar iğdiş edilirken bedavadan arpalıklar arayan fırsatçılar köşeleri kaptılar, böyle böyle koca devlet munkarız oldu. Hadisenin nezaketini bakınız zamanın şairi ne de veciz ifade etmiş:
Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Eken de yok biçen de yok
Yemede ortak Osmanlı
Hal böyle olunca biz diyoruz ki;
“Esasında güncellemenin adâlet ve ahlâk alanında yapılması gerekiyor”
Bu kural tanımazlık, diplomaya tecrübeye, liyakata olan hürmetsizlik mülkün çöküşünü hızlandırmaktadır maalesef…Memleket ateş çemberi altında, Afrin’de sınır güvenliğimiz için büyük mücadele veriliyor, bütün küffarın gözü bizim ülkemizde, birileri de bigayri hakkin koltuk kapma derdine düşmüş…Bu ülkeye sancılı, dava insanı ve Allah’a hizmet edecek müstağni, yüreği büyük vatanperver insanlar lazım, başkalarının hukukuna tecavüz ederek dünyevileşmiş muhterisler değil.
Kendi yakınını rahatça terfi ettirmek için bir gecede yönetmelik değiştirip, işi kitabına uydurabilirsin ama bu beytülmal ihanetini asla ahlak kaidelerine oturtamazsın…
Nasıl düz bir öğretim görevlisini ya da bir asistanı Rektör yapamazsan, bir teğmeni nasıl genelkurmay başkanı yapamazsan, bir komiser yardımcısını Emniyet Genel müdürü yapamazsan, bir şefi, bir öğretmeni, bir zabıta memurunu, bir vaizi, bir banka memurunu, bir teknikeri, bir polis memurunu, bir uzman yardımcısını ya da uzmanı daire başkanı, ya da genel müdür yapamazsın…Ve yahut kendi kurumumuzdan da örnek verirsek Bir imamı kurul başkanı atayamazsın…Kurumlar hiç kimsenin babasının çiftliği değil ki…Bu tip atamaları yapmak suretiyle kurumlara dolayısıyla devlete olan güveni sarsanların vebali çok ağırdır. Eğer buna dışarıdan müdahale ediliyorsa o vebale her iki taraf da müşteriktir.
Tecrübeli yetişmiş bilge amirlerin-yöneticilerin bir yerlere getirdiği bu kurumları itibarsızlaştırmaya, halk nezdinde torpilin mekânı olması şeklindeki bir bakışa büründürmeye kimsenin hakkı yoktur. İnternetteki yorumları gördükçe içimiz daralıyor. Birkaç kişini keyfi ve ikbali için neden adalet çiğneniyor?
Bu koltuk meraklısı insanlar bilgilerine diplomalarına güveniyorlarsa görevde yükselme sınavlarına girecek, bizler gibi veya diğer yılların tecrübelerine malik büyüklerimiz gibi Doğularda çileler çekecek, bu ülkeye mayın terör demeden hizmet edecekler insanları tatlı dilleriyle, hizmetleriyle tenvir edecek ciddi bir tecrübeden sonra atanacak…Kendilerinde bu meziyetleri olmayanlar ondan bundan iltimas bulup kolayca kendini koltuğa oturtuyor…İyi de bir de bu toprağın altı var değil mi? Kul hakkı en büyük günah değil mi? Bu tip insanlara o bilge insanlar haklarını helal eder mi?
Bu gayr-i ahlaki terfiatın Fetöcülerin kpss soruları çalmasından farkı var mı diye soruyorum okurlarımıza? Onlar da kolayca önemli makamlara böyle oturmadılar mı? Eeeee şimdi biz böyle yaparsak Fetönün bir başka versiyonu olmaz mıyız?
Büyük filozoflardan Epiktetos’un çok güzel bir sözü var:
“Ahlak kurallarını çiğnemeye hiç gelmez, eninde sonunda intikamlarını çok ağır bir şekilde alırlar.”
Sabah akşam Kur’anın ihtiramından, Hz Peygamberin örnek ahlâkından bahsedenler O kitabın “Emanetleri ehline verin” ayetini Görmez’den gelenlere şair şu hatırlatmayı bir kez daha yapıverir:
Sille-i İlâhinin sadâsı yoktur,
Bir de yedin mi devası yoktur.
---------------------
Bu meseldir her kim fukaranın gönlüne dokuna
Dokunanın dokunur sinesi Allah okuna
-----------------------------------------------
Bir beyit daha arz edeyim;
Çok tel kırılır, kânûn-ı sîneyi cihanda,
Nâ-ehle mızrâb-ı tasarruf verilince.
Diyeceksiniz ki hocam bu beytin tahlilini yapar mısınız?…Hayır yapmayacağım. Aşağıdaki hikâyeyi okuyun mevzuyu filhal fehmedeceksiniz zaten….
--------------------
*En geçerli silah kılıç iken... Kılıcı eğrilen cengâver kılıcı ustaya götürdü, düzeltsin diye. Usta fiyatını söyledi. Anlaştılar. Usta, kılıcı altına aldı, üzerinde biraz sallandı. Dosdoğru olan kılıcı sâhibine verdi.
“--Usta bu iş çok kolay ve ferahmış sen benden emeğinden çok ücret aldın” deyince, usta, kılıcı aldı, tekrar üstüne oturdu, eskisi gibi eğrilen kılıcı sâhibine verdi. Cengâver memnun oldu. Çünkü sanatı gözü ile ögrenmişti!
Göz görür ama sanat icrâ edemez. Sanat; hizmet, emek ve meleke işidir.
Gözden öğrendiği sanatını icrâ etmek için müsâit yer buldu. Kılıcın üzerine ustanın yaptığı gibi oturdu. Sallandı. Kıçını kesti. Aklı erdi ki, bu iş her adamın kıçının işi değil. Ustaya geri getirdi de sıkılarak, kılıçla parayı verdi :
“--Kusuruma bakma, bilemedim. Helal olsun. Senin kıçın da usta imiş” dedi.
--------------------
Evet değerli okurlarım! İlim, sanat, ve tecrübeyi yok sayan ya da itibarsızlaştıran ülkeler 3. Dünya ülkesi olmaktan kendini kurtaramaz…İsteğimiz o ki ülkemiz tarihte olduğu gibi zirvelere çıksın, birkaç kişinin mutluluğu veya refahı için mülk çökertilmesin…Yazıktır;
Aksi halde önce şühedaya sonra Allah’a bunun hesabını veremeyiz…
Allah’ın sevgisi üstünüzden eksik olmasın.
Adnan Zeki Bıyık
Kırklareli İl Müftü Yardımcısı
Not: Cumhurbaşkanından isteğimiz; tüm bu etik olmayan atamalara müdahele etmesi…Tüm kurumların hak ettiği saygınlıkta olan mevkiye getirilmesi noktasında da içeride hala olduğunu düşündüğümüz kamuflaja bürünmüş fetöcülerden kurumların tathir edilmesi...