Naim ÖZGÜNER 17.12.2015
Sözün Hz. Ömere ait olduğu kitaplarımızda yazılı. Adalet kavramı en çok onun döneminde uygulandığından böyle bir sözün ona ait olması da makul görülmektedir. Peygamberimiz zamanında mucizeler olduğundan kimse yanlış hata kusur kasıt yapmaya cesaret edemiyordu. Yanlışların yapıldığı dönemlerde adalet uygulanır, bir de adaletin var olduğu bilindiği zamanda yanlış yapmaya meyilli olanlara da caydırıcılık oluşturmaktadır. Öyleyse adalet mevhumu hem caydırıcılığı oluşturmakta, hem de kasıtlı suç işleyene karşı hem ceza, mazluma da hakkının iadesini sağlayan bir yönetim uygulamasıdır.
Adaletin olduğu yerde hukuk olur mu; ya da hukukun olduğu yerde adalet olur mu? Ya da hukuk olur da adalet olmaz mı? Adalet mi eşitlik mi? Aslında cevaplar sorunun içerisindedir. Hukuk kitabidir, adalet ise uygulamadır. Kur’ an aynı zamanda bir hukuk kitabıdır. Uygulandığına ise adalet tecelli eder. Uygulanmasında adaleti tecelli eden hukuka her kes güvenir. Dünya genelinde baktığımızda hukukun var olduğunu fakat adaletin ise yok olduğunu görüyoruz. Halbuki adalet ve hukuk et ve kemik gibi ayrılmaz bir bütündür. Uygulanmadığı sürece hukuk, adalet olamaz. Haliyle de adil olunmaz. Peygamberimiz zamanında hırsızlık yapan adı fatıma olan bir kadın huzura getirildiğinde neden ve niçinleri araştırılır, neticede kısasın uygulanmasına karar verilir. Nüfuzlu, bugünkü manada torpilli insanlar af için araya girerler. Peygamberimiz hepimizin de bildiği: “…..vallahi hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa onun da bileğini keserdim……” demesi…hukukun ve adaletin aynı anda var olduğunu göstermektedir. Adalet, yani uygulama var ki o döneme ait bu manada pek menfur hadiseler görmüyoruz. Yoksa adaletsiz hukuk bir işe yaramaz. Her adalet hukuktur, fakat her hukuk adalet değildir. Belki de onun için Hz. Ömer mülkün temelinin hukuk değil adaletin olduğunu söylemiştir.
İslamiyetin gelmesiyle adalet ve hukuk ta geldi olarak biliyoruz. Ama aslında İslamiyetten önce de adalet ve hukukun uygulandığı dönemler olmuştu. İslamiyet olmasa da adalet uygulanabiliyor demek tir. İslamiyet oldu da ne kazandık manasında değerlendirilmemelidir. Şimdi İslam dini, Kur’ an ve Peygamberimizin hayatı var olduğu halde adalet çok mu uygulanıyor? Hayır. Demek ki adaletin uygulanması hukukla ilgili değildir.
İslamiyetten önceydi. Sasani hükümdarı Melik Kubad ölünce onun yerine oğlu Nuşirevan tahta oturdu. Henüz 18 yaşındaydı. Akıllı ve adildi. Babası gibi saf ve zayıf karakterli değildi. Babası çabuk aldanan biriydi. Ülkesini kendisini kandıranların eline bırakmıştı. Ülke harap oluyor, hazine boşalıyordu. Valilerin ve memurların uyguladıkları zulüm ve eziyetler karşısında halkın feryadı saraya kadar ulaşıyordu. Nuşirevan tahta oturduğunda da devam ediyordu. Bir gün divanı topladı. Divan üyelerinin çoğu yaşlı ve babası zamanından kalma yöneticilerdi. Ama onları iyi tanıyordu. Ciğerlerini biliyordu. Hepsi babası zamanında devletin imkanlarıyla zenginleşmişlerdi. Genç Nuşirevan divana hitaben yaptığı konuşmada zulümlerden, halkın çaresizliğinden, ağız vergilerden bahsetti. Kendisinin onları koruduğu gibi, onların da halkı korumalarını istedi. Adaletten ayrılmamalarını, fakiri ve zavallıyı ezmemelerini, zayıfları incitmemelerini, alimlere saygı göstermelerini, insanları kayırmamalarını istedi. Aksi takdirde dediklerini yapmayanı makamından azledeceğini söyledi.
Nuşirevanın ordu komutanı aynı zamanda Azerbaycan ve Horasan valisiydi. Ülkesinde ondan daha zengini yoktu. Bu komutan oturduğu şehirde büyük bir saray yaptırmak istedi. Ancak yeni saray için düşündüğü arazide ihtiyar bir kadına ait küçük bir toprak parçası vardı. Kadın bu toprak parçasının kira geliri ile zar zor geçiniyordu. Zengin vali bu kadının küçük arazisine göz dikti. Bir adamını ihtiyar kadına göndererek arazisini kendisine satmasını söyledi. Kadın satamayacağını, kocasından hatıra kaldığını, nafakası ise onun kira geliri ile sağladığını söyledi. Vali kadının sözlerine kulak asmadı ve zor kullanarak onun yerini sarayın bahçesine kattı ve etrafını da duvarla çevirdi. İyice dara düşen kadın valinin yolunu çevirdiyse de bir şey yapamadı. Çaresizlikler içinde iki ayını böylece tamamladı. Kendi kendine kalkıp yeni şaha gitmeyi planladı. Duydu ki o adilmiş, hak yemezmiş. Fakirin, yetimiz, mazlumun, yaşlının yanında yer alırmış, onların hakkını kimseye yedirmezmiş. Ona durumu ve memuru olan valisini şikayete karar verir. Bir gece yola çıktı, Azerbaycan dan başkent Medayine gitti. Sarayın önüne vardı. O gün halk günü değildi. Ancak ihtiyar kadın Nuşirevanı görür görmez yanına gitti ve şikayetini söyledi. Nuşirevan üzüldü, ağladı, bir valisin böyle bir zulme irtikabını hazmedemedi ve kadına büyük bir güvence verdi. Durumun gizlice araştırılması için de bir askerini görevlendirdi. Asker Azerbaycana gitti, bir ay kadar orada kaldı. Halk ile tanıştı, onları dinledi, ama kim olduğunu onlarla paylaşmadı. Valinin bütün uygulama ve icraatlarını yakından takip etti. Ayrıca da ihtiyar kadının durumu tetkik edince halk, valinin haksız yere ihtiyar kadından arazisini gaspettiğini, şimdi ise kadının nerede olduğunu bilmediklerini söylediler. Durumu öğrenen asker saraya döndü, şahın huzuruna çıktı, olanları, duyduklarını, valilin yanlışlarını, zulmünü anlattı. Nuşirevan dinledi hepsini ve ertesi güne kadar kimseyle bir şey paylaşmadı. Ertesi gün divanı toplayacak ve valiyi de çağırttıracaktı. Divanı topladı, memleketinin üst düzey yöneticilerine valinin servetini sordu. Ondan daha zengin kimsenin olmadığını itiraf ettiler. Nuşirevan ihtiyar kadını ve zalim valiyi ve istihbarat için gönderdiği askeri huzuruna getirmelerini emretti. Asker anlattı, herkes dinledi, vali ve ihtiyar kadın da duydu. Artık vali için yolun sonu görünmüştü. Celladını çağırdı, valinin idamını istedi. Zalim vali idam edildi. Ertesi gün tellallar ülkede her kim ki garibe eza ve zulüm ederse bu yapılanın aynısının kendisine yapılacağını ilan ettiler. Divan üyeleri de olanları gördüler ve duydular. Nuşirevandan korkmaya başlamışlardı. Sarayın dünkü çocuğu bugün başlarında adalet kılıcı ile kendilerine meydan okuyordu. Babası Kubata hiç de benzemiyordu. Kapıda sallanan ceset, onlarda ise kalp titriyordu.
Nuşirevan İhtiyar kadına arazisinin yerine dikilen sarayı ve bahçesini ona bağışladı. Ayrıca da maaş bağladı. Memnuniyetle ihtiyar kadını uğurladı. Sarayın kapısına da küçük bir çocuğun yetişebileceği yükseklikte ucunda çıngırak ve ziller asılı bir ip bağlattı. Çocuk dahi olsa gelen ipi çekebilsin ve saraya sorgusuz sualsiz girebilsin. Aradan yedi yıl geçmiş olmasına rağmen o saraya adalet istemeye kimse uğramadı o günden sonra.
Ülke adaletle yönetilince hak aramak için de kimse saraya gelmiyordu. Mağduriyet ve mazlumiyet söz konusu değildi. Bir gün öğlen üzeri idi. Her kes normal görevi başında bulunuyordu. Sarayın kapısı ve önü de boştu. Derken bir anda sarayın kapısının zilleri çalmaya başladı. Zil sesini duyan Nuşirevan elinde ki okuduğu kitabını bıraktı ve merakından hizmetçilerine kapıya bakmalarını, bir şikayet mi var diye öğrenmelerini söyledi. Kapıya giden hizmetliler ne görsünler! Zayıf cılız güçten ve takatten kesilmiş ihtiyar bir eşek sırtını zillere sürtüyor, belli ki sırtı kaşınıyor. Önemsemezler ve ziyaretçiyi hükümdara bildirirler. Tecrübeli ve adaletli hükümdar Nuşirevan hizmetlilerin umursamaz tavrını hayretle karşıladı ve belki de eşek adalet istemeye de gelmiştir diye eşeğin sahibinin bulunması emreder. Öyle ya! Zayıf, cılız, kemikleri görünen, ihtiyarlamış eşek niye sarayın kapısına kadar gelsin de varlığını ve halini bildirircesine zillere sürtünsün! Her idrak sahibi her şeyi müdrik değildir. İktidar olabilirsiz ama muktedir olamazsınız gibi bir şey. Sadece insanların değil hayvanların, bitkilerin, tabiatın ve doğanın da hükümdarıdır Nuşirevan. Çünki adalet kapsamlıdır ve herkesi içine alır.
Eşeğin sahibini bulurlar. Bir çamaşırcıdır. Yıkanacak çamaşırları eşeğe yükler dere kenarına götürür yıkar kuruttuktan sonra sahiplerine iade eder. Akşam olunca da evine döner. Eşeği yıllarca böyle çalıştırdı. Ama ihtiyarlayınca eşek, iş yapamaz hale geldi, sahibi de suyunu ekmeğini yiyeceğini kesti, sokağa başıboş bıraktı. Zavallı eşek o gün bugündür aç susuz dolaşırdı. Hizmetliler haberi hükümdara bildirdiler. Nuşirevan: “Ben size demedim mi, bu eşek te adaletin peşinde, eşeği derhal bakıma alın, yemini suyunu verin, eşeğin sahibini de huzuruma getirin!” Ertesi gün eşeğin sahibi çamaşırcı eşekle beraber hükümdarın huzuruna çıkarılır. Durumu bir de ondan dinler. Duydukları doğrudur. Eşeğin hakkına giren çamaşırcı cezayı hak etmiştir. Kendisine uygulanan değnek cezası, başka eşek sahiplerine ders oluyordu. Adalet mülkün temelidir. Bu mülkün içinde insan var, hayvan var, bitki var, tabiat var, ağaç var. Öyle olmasa Ömerin vefatından hemen sonra kurt kuzuya neden musallat olmuştu ki.! Çoban da anlamıştı Ömerin o an vefat ettiğini.
e-mail:naimozguner81@gmail.com