ASKON VI. Genel Kurulu'nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, toplantıda "Marufun Egemenliği" ana temasının kullanılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi... Evrensel doğru anlamına gelen "maruf", Hz. Adem'den beri tüm insanlığın peşinden koştuğu değerleri ihtiva etmekte... Bunun toplumsal hayatta ve siyasette karşılığı üç kelimede özetlenmekte: ADALET, ÖZGÜRLÜK ve REFAH...
Adil bir toplumda yer almak... Ortak değerleri çoğaltmak... Yeryüzünü adaletle şenlendirmek... Emeğin yüceltilmesi... Haksızlığa karşı mücadele... Adil bir toplumda yaşamak; herkesin kendi hayatında özgürce yaşaması ve herkesin refahtan pay alabileceği bir 'sistem'in, bir 'düzen'in kurulması... Bu anlamda ortak değerler üzerindeki mücadelemizi çoğalttıkça, yeryüzünün de bir barış ve esenlik yurdu olmasını temin edeceğiz...
Yeni krizler bizi bekliyor; su krizi, gıda krizi vs.. vs... Kriz bir 'medeniyet krizi'dir... İlmen bu krizlerin çözümü mümkün değil, çare yeni bir medeniyet... Yaşadığımız krizler keşke sadece 'finansal kriz' veya 'siyasal krizler'den ibaret kalsaydı... İnsanlığın karşı karşıya olduğu ve bir müddet daha devam edeceği görülen bu krizler esas itibarıyla bir 'medeniyet krizi'dir, 'uygarlık krizi'dir... Son üç asırdır tüm kurum ve kuruluşlarıyla dünyaya egemen olan düşünce bir 'medeniyet krizi'nin habercisi...
Kapitalizm 'vahşi kapitalizm'den 'vampir kapitalizm'e evrilmiş... Gelir dağılımı adaletsizliği var... Küresel adalet, küresel erdem ve kendi kalkınma ihtiyacı... Önümüzdeki dönemde 'küresel adaletsizliğe' karşı 'küresel adalet'i talep edenlerin, 'soysuzlaşma'ya karşı 'küresel erdem'i savunanların, 'küresel kültür emperyalizmi'ne karşı 'kendi değerlerini savunan, kendi değerleri üzerinde yükselmek isteyenler'in dünyanın her tarafında sesleri daha gür çıkacak... Bu tablo içinde 'yeni medeniyet değerleri'ni yükseltecek ülkelerin başında TÜRKİYE geliyor... Bu moral ve fikir gücü bizde var... Dünyanın bizlere dayattığı şeylere mahkûm olmayalım...
IMF ile ilişkiler... Bu konuda ve bu vesileyle yazdığım ilk yazıda (01.03.2010) da vurguladığım üzere; bu mesele benim için çok önemlidir ve Merkez Bankası ile kamu bankaları olan "hükümet" ne diye karşılığı olmayan "kâğıt para"yı başkalarından alır da kendisi basmaz, bir türlü anlamam... Bu kâğıt parçalarını 'BORÇ' olarak alıp üstüne üstlük bir de 'FAİZ' ödemek akıl kârı mıdır?!.
Nitekim ASKON toplantısında Numan Kurtulmuş da Türkiye ekonomisinde 'bakış açısı' ve 'model yanlışlığı' olduğuna işaret etti... 2000 yılından bu yana uygulanan IMF destekli model ülke ekonomisini iflas noktasına getirdi... Bu programla birlikte Türkiye'de tarım nüfusu hızla düşürüldü... 'Talep enflasyonunu önlüyoruz' adı altında milletin alım gücü azaltıldı... Özelleştirmeler ile çok önemli kamu yatırımları satıldı... Bankacılık sektörü yabancıların denetimine geçti... Büyük özel sektör yabancılaştırıldı... Türkiye'de tezgâh dağıldı... İşsizlik ve yoksulluk arttı...
Kurtulmuş, Türkiye'nin acilen IMF'den kurtulması gerektiğine dikkat çektikten sonra, başbakana hitaben 'Sayın Başbakanımıza buradan seslenmek istiyorum' dedi ve devam etti: Bir süredir IMF ile anlaşma imzalamıyoruz. Kıyamet kopmuyor. Ben buradan kendisinden rica ediyorum, lütfen IMF ile stand by anlaşmasını imzalamayın. IMF dünyanın bir gerçeği, doğru ama IMF kendi pusulasını bile şaşırmış, kendi rotasını kaybetmiş. Dünyada insanları daha da yoksullaştıran, dünyada açlığı ve yoksulluğu ortaya çıkaran dünyanın bir gerçeği... Bunu ben söylemiyorum, IMF Başkanı Mr. Kahn söylüyor ve diyor ki: 'IMF olarak bazı ülkelerde öyle programlar uyguluyoruz ki, tezgâhın dağılmasına sebep oluyoruz.'
Bugünkü yazımı bir okuyucunun minik değerlendirmesi ile sonlandırmak istiyorum: Sekiz yıldır değişen hiçbir şey yok, yine ülkenin en büyük gider kalemi 'FAİZ'dir.
Evet, IMF!.. IMF!.. IMF!.. Yani FAİZ!.. FAİZ!.. FAİZ!..