Cumartesi günkü yazıda Sayın Diyanet İşleri Başkanı'nın kürtajla ilgili görüşünü aktarırken şöyle demiştik: "Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez, süren kürtaj tartışmasıyla ilgili görüşünü açıklayıp 'bedenimiz ve hayatımız bize mülkiyet olarak değil, emanet olarak verilmiştir' deyip genel anlamda kürtaja karşı çıkarken üç istisna getirdi: 'Annenin hayatını korumak, tecavüz gibi cinsel saldırıların sonuçlarını ortadan kaldırmak ve anne rahminde ceninde ortaya çıkan ağır hastalıklar' söz konusu olduğunda kürtaj yapılabileceğini belirtti."
Sayın Başkan beni aradı, yazının yanlış algılara yol açabileceğini söyledi. Açıklama göndermeleri durumunda yayımlayabileceğimi söyledim. Bana konuyla ilgili üç sahifelik metin gönderdiler. İlgili paragrafı olduğu gibi iktibas ediyorum: "Her defasında zorunlu ve meşru mazeret dediğimiz istisnai hükümler üzerinde konuşmak ve tartışmak tarih boyunca zor olmuştur. Annenin hayatını korumak, tecavüz gibi cinsel saldırıların sonuçlarını ortadan kaldırmak ve anne rahminde ceninde ortaya çıkan ağır hastalıklar gibi konularda genelleme yaparak konuşmak, genel hükümler belirtmek yerine her bir özel durum için özel hüküm gerekebileceğini ve söz konusu özel hükmün din bilginleri, psikolog, psikiyatrist, ruh hekimi, adlî tabip gibi farklı ihtisas sahiplerinin ahlâk ve hukuk çerçevesinde verebileceklerini ifade etmek isterim."
1993'te tecavüze uğrayan Bosnalı kadınların kürtaj yaptırabileceğini söyleyen M. Nuri Yılmaz da şunları söylüyordu: "Dinimiz hiçbir canlının öldürülmesini kabul etmez. Ancak burada çok farklı bir olay söz konusu. Sırp tecavüzüyle hamile kalan kadın, çocuk doğurduğunda her an o olayı hatırlayacak. Ömrü boyunca bu olayı tekrar tekrar yaşayacaktır. Kadının ruhi sağlığı bozulacaktır... Çocuk da durumunu öğrenince sarsılacaktır, yetişirken problem olacaktır. Bu nedenlerle Bosna-Hersekli kadınların bu olayda kürtaj yaptırmalarında bir sakınca yoktur... Kimsenin suçlamaya, günah demeye hakkı yok." (Tempo, 20 Ocak 1993.)
Bunun muteber bir gerekçe olmadığı görüşünde olanlar gibi düşünüyorum. Cumartesi günkü yazıda atıfta bulunduğum Hayrettin Karaman Hoca'nın fetvasından başka Prof. Dr. Saim Yeprem de şöyle demektedir: "İnsan varlığı yumurtanın döllendiği andan itibaren başlar, anne karnındaki bebeğe anne sağlığı söz konusu olmadıkça dokunulamaz... Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, insan varlığının spermin yumurtayı döllendiği andan başladığı ve beyin ölümüyle sona erdiği yönünde kararı bulunuyor. Anne karnında geçirilen süre insan hayatının aşamalarından biridir. Anne karnında geçen süre içinde insanın hayatı kutsaldır. O hayat anne karnında hangi şekilde, hangi surette oluşmuş olursa olsun bebeğin hayatı açısından fark etmez. Çocuk normal ilişkiler sonunda ya da tecavüz, zina yoluyla olmuş olabilir ancak günah, suç ve sorumluluk olarak bunu yapan kişilere aittir. Bebeğin bunda hiçbir dahli, hiçbir kabahati yoktur. O bebek masumdur, temizdir, hayatı yaşama hakkına sahiptir. Allah nezdinde de kulların nezdinde de böyledir."
İstanbul Müftü Yardımcısı Kadriye Erdemli Hanımefendi: "Rahme düşen her çocuk canlıdır, bunun tahliyesi cana kıymaktır ve dinen de günahtır. Ruh üflemesi soyut bir kavramdır. Bazı kitaplarda bu bilgiler var, çağımız çok modern ve her şey ilmi verilerle tespit ediliyor. Her canlının yaşama hakkı var. Dinen doğum kontrol yöntemlerinin mahzuru yoktur fakat kürtajı doğum kontrolü olarak kullanmak çok büyük günahtır. Anne rahmine düşen çocuğun yaşama hakkı vardır. Ceninin hakları vardır. Diyelim ki çocuk sakat, ona da yaşam hakkı vermek lazım. Çocuğun engelli olup olmadığına bakılmaz yaşam hakkına bakılır."
DİB, "ALO Fetva" hattı: "Asırlardır kürtajın cinayet olduğunu söylüyoruz. Kürtaj dinin konusudur. Başbakan bunun siyasetini yapar yapmaz bilemeyiz ama kürtaj dinen haram ve bir cinayet. Bebek anne karnına girdiği andan itibaren o artık bir canlı, kalp atışlarını bile dinliyorsunuz. Adam öldürme, insan öldürme nasılsa bu da öyledir.
Allah'ın halkettiği hiçbir cenin "nefret objesi" değildir, doğmaya, dünyaya gözünü açmaya hakkı vardır.
NOT: Zamanımızın Karacoğlan'ı dert ve dava adamı Abdurrahim Karakoç'a Allah'tan rahmet dilerim. Mekânı cennet olsun.