Açık Büfe; İsraf Terörü:

Mustafa Altınsoy

Yakın zamanda yapılan araştırmalar, açık büfe tarzı konaklama kuruluşlardaki yiyecek bolluğu ve çeşitliliğin yiyecek israfını teşvik ettiğini, bu tür yerlerde aşrı miktarda gıdanın çöpe gittiğini göstermektedir. O nedenle bu yazımda günümüzün israf endüstrilerinden, pervasız ve hoyratça israfa neden olan açık büfe yemek ve serpme kahvaltı konusundaki endişelerimi dile getirmek istiyorum.

Özellikle tatil yörelerinde hizmet veren otel ve işletmelerde, müşteri memnuniyeti sağlamak ve menüyü daha zengin göstermek amacıyla bir kişinin günlük tükettiği yemek miktarının üç katı kadar yemek servis ediliyor. “Nasılsa parasını verdim” psikolojisinde olan müşteri de normalde tükettiği yemeğin üç katı kadar yemek alıyor. Her öğün tekrarlan bu eylem nedeniyle hazırlanan yemeklerin neredeyse yarısından fazlası israf edilmiş oluyor. Turizm sektöründe yaşanan yüksek miktardaki gıda israfı, yerel yönetimler ve ülke ekonomisine getirdiği ekonomik kayıpların yanı sıra, önemli oranda olumsuz çevresel etkilere de yol açmaktadır.

Serpme Kahvaltı

Haram boyutuna varabilecek kadar İsrafın en fazla yapıldığı bir uygulama da serpme kahvaltılardır. Genelde hafta sonu; eş, dost ve aileyle kahvaltı yaparken, mideden ziyade göz doysun diye onlarca tabak masaya gelmektedir. Evlerimizde sofraya ne koyarsak koyalım kalanları değerlendirebiliyoruz. Ancak kahvaltı mekânlarında hazırlanan serpme kahvaltı menülerinde israf doruğa çıkıyor. Sırf gözümüz doysun diye önümüze gelen serpme kahvaltı yüzünden çöpe giden gıda miktarı had safhaya ulaşıyor. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı, yılda yaklaşık 100 milyar liranın serpme kahvaltı yüzünden çöpe gittiğini söylüyor. Masaya serpilen her 10 tabaktan 4’ü çöpe giderken en büyük israf; zeytin, peynir, domates, tereyağı, bal, reçel, yumurta, ekmek oluyor.

İnsanların yaşamları boyunca ortalama 70 bin kez yemek yediği, bunun da yaklaşık 25-30 ton yiyeceğe denk geldiği hesaplanmış. Ülkemizde de günlük olarak yaklaşık 10 milyona yakın, yılda 3,6 milyar liralık ekmeğin israf edildiği tahmin ediliyor. Dünyadaki açların ihtiyacı, zenginlerin israf ettiği kadardır. İsraf edilen yiyecek miktarının 30 milyondan fazla insana hayat boyu yetebileceği öngörülüyor. Dünyada yaklaşık 690 milyon insan, açlıktan olumsuz etkilenerek yetersiz beslenme yüzünden yatağa aç girerken yemediğiniz / yiyemediğimiz gıdaya neden para ödüyoruz?

İsrafı önleme konusunda hepimizin samimi olarak bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum… Herkes israftan, diyetten bahsederken açık büfe otellerde bu perhiz unutuluyor. İftarlarımız ve ikramlarımız bile gösterişe yönelik hale geldi. Konforumuzdan ödün vermek istemiyoruz. Samimiyetten uzak ikiyüzlü hallerimizle ne insanların kalbinde yer edebiliyoruz ne de insanlara faydamız dokunuyor. Bir açık büfede yediğimiz yiyecek, acaba Afrika’da veya açlığın hüküm sürdüğü bir başka coğrafyada kaç insanın karnını doyurur? Kaç kişinin derdine derman olur? Konu ile ilgili daha geniş ve istatistiki rakamlar verdiğim makaleme yazımın sonunda vermiş olduğum linkten ulaşabilirsiniz. (1)

Bir serpme kahvaltıdan kalanlar

Sağlık ve Sosyal Açısından Etkileri

Sağlık problemlerimizin en başta gelen sebebi, orta yolu bulamamaktan kaynaklanan sorunlardır. Malum olduğu üzere şişmanlık, kalp yetmezliği, damar tıkanıklığı gibi birçok hastalığın sebebi aşırı yemek sonucu oluşan obeziteden kaynaklanmaktadır. Yetersiz, dengesiz, düzensiz veya aşırı beslenme bozuklukları birçok genetik ve çevresel hastalıkları da beraberinde getirmektedir. Eskiler, “İnsan; birinci öğünü ihtiyacı için, ikinci öğünü keyfi için, üçüncü öğünü doktor iş yapabilsin diye yer.” derlermiş.

Vücut ve mide sağlığı için tek çeşit yemek tavsiye edilmiştir. Köy kahvaltısı diye sofrada neredeyse 40 çeşit yiyecek bulunduruyoruz. Daha mütevazı, 3-5 çeşit yiyecekle kahvaltı yapan veya tek çeşit yiyenlere tepeden bakıyoruz. “Canının her istediğini yemek de israf cümlesindendir.” anlayışıyla (Hadis) dünyanın helaline bile züht ve takva anlayışıyla, mesafeli yaklaşmamız gerekirken, dünyada bu kadar dalmamız başka felaketleri de beraberinde getiriyor.

Yaratıcının; “Ne kadar az şükrediyorsunuz?” dediği gibi şükür kavramını hayatımızdan çıkardık. Bütün tüketim yerlerinin önünde araç park edecek yer yok. Buna rağmen şükürsüz ve fikirsiz; çarşı, her şeye karşı mantığıyla “Açız! Millet açlıktan kıvranıyor, memleket mahvoldu, pahalılıktan millet bir şey alamıyor, yiyemiyor, gezemiyor.” diye menfi propaganda yapmaya devam edenler de bir hayli fazla. İşin garip tarafı bu konuşmaları dar gelirli ailelerden daha çok (dindar ya da seküler fark etmiyor) üst gelir grubuna mensup kimseler yapıyor. Çünkü “Dünyanın sorunu, açların karnını doyuramamaktan ziyade zenginlerin gözünü doyuramamaktan” kaynaklanıyor.

Sosyal medya üzerinden âyet ve hadis paylaşırken, acaba ben bunlardan ne kadarını yaptım diye düşünüyor muyuz? Oysa âyetlerde, Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah yanında ne kadar çirkindir.” (2) diye bizi uyarmaktadır.

Sigaraya ve diğer zararlı alışkanlıklara karşı olmak güzel, gereken tepkiyi gösterelim ama bana göre çağımızın terörü obeziteye sebep olan aşırı yemek ve açık büfeye neden sigara kadar tepki vermiyoruz? İsraf konusunda hassasiyet göstermesi beklenen mütedeyyin camianın büyük bir sorumsuzluk örneği olarak seküler kesimle yarışır hale gelmesinin nedeni nedir? Dindar tatil (!) anlayışı nereden, nasıl ve hangi yollardan hayatımıza girmiştir? Mesela; Muhafaza-kâr tatil kavramını nereden çıktı? Kimler, ne amaçla uydurdu; biz nasıl yuttuk? Burada neyi muhafaza edeceğiz, muhafaza ederken neyi kaybediyoruz? diye düşünüp sorgulamadan hayatımıza alıyoruz. Çok ürettiğimiz için çok tüketmek zorunda değiliz. Çok çalışıp, üretip, zengin olup aynı zamanda diğerkâm olmak, topluma yardımcı olup kanaatkâr yaşamak esas ilkelerimizden olmalı.

Bunları söylendiğimizde, bizim mahalleden birileri bile burun kıvırarak, yandan bakarak mahallenin delisi gibi muamelede bulunuyor. Elbette bu duruşun bedeli ve bedelleri olacak. Bu konuda mahallenin delisi ya da karşı mahallenin çağdışısı olarak yaftalamayı göze almanız gerekiyor.

Bizler Neler Yapabiliriz?

Bu faaliyetlere bireysel ve sivil toplum kuruluşları olarak katkı sağlayıp farkındalığı artırıcı eylemlerde bulunmamız gerekir. Bunlar;

  • İnsanlar, doğaya ve doğal yaşama teşvik edilebilir.
  • Sivil toplum kuruluşları tarafından israfın önlenmesine yönelik reklam ve propaganda çalışmaları yapılabilir.
  • Dışarda hangi malzeme ve yağ ile nasıl pişirildiği belli olmayan ve sağlık problemine yol açabilecek yemekler yerine evde yemek teşvik edilmelidir.
  • Hanımlarımız evde yemek yapmaya özendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Evde hazırlanabilecek sabah kahvaltıları ve pişirilebilecek yemekler için dışarısı tercih edilmemelidir.
  • Gıda saklama tekniklerinin öğretilmesi, gıda israfı, açlık vb. konularında toplumu bilinçlendirici çalışmalar yapılıp broşürler hazırlanabilir.
  • Açık büfe, serpme kahvaltı yerine tabak sistemini tercih ettirmek için çağrılar yapılarak alakart (3) sistemine geçilebilir.
  • Sivil toplum kuruluşları, “İsrafı büyütmek, dünyayı tüketmektir.” sloganıyla, gıda ve yemek konusunda Yeşiller hareketi ve Grenpeaces eylemleri gibi farkındalık kampanyaları düzenleyebilir.

Sivil toplum kuruluşları; Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına konunun önemini anlatıp işbirliği önerebilir.

  • En önemlisi de Milli Eğitim Bakanlığına, aklıselim ve kanaatkâr insan yetiştirilmesi ve eğitilmesi için müfredat yazılması çağrıları yapılabilir.

Twitter: @Altinsoy64

____________________________________________________________________

(1)http://www.kutupyildizidernegi.org.tr/Icerikler/%E2%80%98acik-bufe-teroru%E2%80%99ne--artik-%E2%80%9Cdur%E2%80%9D-demeliyiz?Id=115#

(2) Saff Suresi 2. ve 3. ayet

(3) Alakart: Yemek listesinden isteğe göre ısmarlanan ve parası ayrı ayrı hesaplanan yemek.




İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.