Filmden çıkınca iki hususu gerçekten çok merak ettim. Birincisi, filmin fragmanını da yönetmen mi hazırlıyor? Yönetmen hazırlıyorsa, fragmanı için gösterdiği özen ve dikkati filmin bütününden niçin esirgemiş? İkincisi, Yılmaz Erdoğan bu filmdeki iki dakikalık görüntüsü için reddedemeyeceği kadar çok mu para almış? Almışsa helal olsun ama fragmandaki Yılmaz Erdoğan’ın görüntüsü sayesinde filmi izlemeye karar veren seyirci, salondan aldatılmışlık duygusu ile ayrılıyor. Bu husus Yılmaz Erdoğan’a imaj açısından zarar verir hatırlatırım.
Ses getiren birçok filme imza atan yönetmen, yeni filmi 8 Saniye ile karşımıza çıkıyor. Daha önce Vizontele ve GORA gibi filmlerin yönetmenliğini yapan Ömer Faruk Sorak, Aşk Tesadüfleri Sever ile adını geniş kitlelere duyurmayı başarmıştı.
Film, Almanya’da dünyaya gelen ve orada büyüyen Esra’nın hayatını anlatıyor. Esra, küçüklükten beri gördüğü rüyaların gerçekleşmesinden korkmaktadır. Bir süre sonra gerçek ile rüyayı ayırt edemediğinde hayat onun için daha da ürkütücü olmaya başlar. Bu durumdan kurtulmak için çözüm yolları ararken, bir taraftan da baskı altında yaşamak istemez ve tamamen özgür olmanın peşine düşer. Fakat bu özgür olma, gerçek hayata taşan rüyaların yarattığı uyumsuzluk yüzünden tam anlamıyla gerçekleşmez. Rüyanın nerede başlayıp bittiğini veya yaşanılan hayatın rüyaya dönüştüğünü anlayamayan Esra bunalımdan kurtulamaz.
Esra sık sık bu benim hayatım diye bağırır, ama birlikte yaşamak zorunda olduğu kişilerin de kendi hayatlarının olmasını umursamaz. “Kadına özgürlük, hayatıma kimse karışamaz, beni baskı altına alamazsınız” derseniz bunları anlayabilirim. Düşüncenize katılırım veya katılmam ama sinemada bunları söylediğinizde en azından anlayış gösterebilirim. Fakat bir şartla: Almanya’da doğup büyüyen, henüz 18 yaşına yeni giren genç bir Türk kızına kimseye haber vermeden gece 01’e kadar sokaklarda gezdiği için kızan evin erkeğini de karikatürize etmeyeceksiniz. O erkeğin nasıl bir baskı altında gece yarılarına kadar evde uykusuz beklediğine de anlayış göstereceksiniz. Aksi takdirde filmin vermek istediği mesaj izlenenler tarafından doğru algılanamaz. Filmin kişilikler arası uyumsuzluğu kadına yönelik baskı olarak yansıtmaya çalışması, Esra'ya hep erkekler tarafından yüklenen anlamama halini abartılı bulduğumu belirtmeliyim.
“Eğer hayatınız 8 saniye olsaydı nasıl yaşardınız” sorusunu filmin tanıtımlarında sıkça gördük. 8 saniye olayı, filmin başında açıklanıyor. Güneş’in Samanyolu çevresinde tam olarak dönmesinin, yani 1 senesinin 255 milyon sene zaman aldığı anlatılıyor. Bu durumun dünyada 8 saniyeye denk gelmesi de filme adını veriyor. Bu 8 Saniye hikâyesi filmin içinde bir daha yer almıyor, sadece finalde Güneş – Samanyolu ilişkisine bir kez daha değiniliyor. Size de filmin adı niye 8 saniye olarak konmuş şaşırmak kalıyor.
Filmin ana fikri affetmek üzerine ama filmde genel anlamda bu affetmeyi destekleyecek olaylar zinciri eksik duruyor. Filmde birbirinden kopuk öyle sahneler var ki, bir müddet sonra o sahneler içinde kayboluyorsunuz. Filmi takip edemez hale geliyorsunuz. Görsel efektleri başarılı bulanlar, o efektlerin filmin bütünlüğü içindeki yerine bakmaları gerekir. Gözü yormaktan ve her görsel efektin sonunda şimdi bir şeyler olacak izlenimi vermekten başka filme katkısı olduğunu söyleyenlere sadece tebessüm edilir.
Bir rüya filmi düşünülerek çekilse daha iyi olabilecek sahneler, rüyaların gerçek hayat üzerindeki tesirlerini anlatmaya karar verince film, film olmaktan çıkıp, bir anlatıcının dilinde yalancı bir masala dönüşüyor maalesef.
Kendisini merakla takip ettiğim Ömer Faruk Sorak, Aşk Tesadüfleri Sever filminden sonra böyle bir film çekmekle bence hata etmiş. Değişik film yapma hastalığına saplanırsa kendisine de sanatına da yazık eder. (Biraz ağır olacak ama Yavuz Turgul’un, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni’ni bir de bu gözle izlemesini tavsiye ederim.)
Esra İnal’ın kendisini oynaması değişik bir deneme olmuş ve filme pozitif bir etki katmış. İnal kendi hayatını güzel, samimi ve dolu bir biçimde canlandırıyor.
Filmde, Esra İnal’a Fırat Çelik, Fahri Yardım ve Salih Kalyon eşlik ediyor. Yan rollerdeki oyunculuklar filmin biraz olsun gerçek hayattaki karşılıklarını göstermesi açısından fena sayılmaz.
Büyük gürültü kopartacak havasında vizyona sokulan film, ne yazık ki başarılı olamamış. Senaryodaki gel-git’ler, yapay efektler, herhangi bir yere bağlanmayan bölümler ve hele finalde Esra İnal reklamından öteye gitmeyen kişisel gelişim kitabı tavrı ile büyük bir hayal kırıklığı ile son buluyor.
Son sahnede salondaki izleyicilere “Lütfen, salondan çıkarken birisini affetmeye karar vererek çıkın” öğüdünü, önümde yürüyen iki arkadaşın tuttuğunu haber vereyim de senaristler sevinsin. “Hayatım, bu filme beni getirdiğin için seni affediyorum.”
Künye
Senaryo: Esra İnal, Nuran Evren Şit
Yapım: Böcek Film, BKM, Galata Film, Barefoot Film GmbH
Türk Dağıtımcı: Warner Bross Turkey
Yapımcı: İpek Sorak, Necati Akpınar, Taha Altaylı,
Ortak Yapımcı: Til Schweiger, Tom Zickler
Görüntü Yönetmeni: Emmanuel Kadosh
Sanat Yönetmeni: Deniz Göktürk
Müzik: Gustavo Farias
Kurgu: Levent Çelebi, Erdinç Çözen
Oyuncular: Esra İnal (Esra), Fahri Yardım (Mo), Fırat Çelik (Tayfun), Mehmet Kurtuluş (Sami), Salih Kalyon (Mikail), Sema Poyraz (Melek), Şiir Eloğlu (Hayat), Leonie Benesch (Helen), Ceylin Adıyaman (Küçük Esra)
Yönetmen: Ömer Faruk Sorak